Ortalıgı traduction Portugais
3,195 traduction parallèle
Sahiden bu adamın iki yüzyıldır ortalıkta cirit attığını mı düşünüyorsun?
Achas mesmo que ele está vivo há dois séculos?
- Charlie... - Lütfen onlara ortalığı dağıttırma...
- Por favor, não brinquem com...
Robbins'in yerine gelen adam ortalığı mahvedecek.
O substituto da Robbins vai armar confusão em tudo.
Bazen ortalığı karıştırıp kaçmayı seviyorum.
Às vezes, gosto de lançar uma granada e fugir.
Amca, bir süreliğine ortalığı karıştırmama müsaade eder misin?
Tio, você vai confiar em mim para dirigir as coisas daqui para a frente?
Ya da bugün mezhepsel kurban günü olabilir ve ortalıkta hiç yanardağ olmadığına göre acaba onu tehlikedeyken bir anda yakacaklar mı?
Ou hoje é o dia da Cerimónia de Sacrifício, e como eu não vi nenhum vulcão por perto, imagino que a estejam a queimar na churrasqueira.
Hayır çünkü ortalığı temizlememi istiyorlar.
Porque eles querem que eu limpe a confusão.
Her zaman delillerin ortalığı karıştırmasına izin veriyorsunuz.
São sempre confundidos por elas.
Ama şu an ortalığı yatıştırmam lazım, kızıştırmam değil.
Mas tenho de apagar fogos e não começar novos.
"Lisa ve taş koleksiyonu ortalığı yıkıyor"
"A Lisa é a maior, tal como a sua colecção de pedras."
Kimse yokken ortalığı düzenleyebilirsin, Bay Lovett.
Pode usar a calmaria para arrumar-se um pouco, Sr. Lovett.
Millet, soslu yaban mersinimiz var. Yemek ortalığın a- -
- Temos mirtilos, molho de carne, este recheio é...
Eğer ortalığı karıştırırsan, ben bir şey yapamam!
Se não está quieta, não posso fazer nada!
Pekâlâ, Danny, bomba mahalline öylece girip biraz ortalığı karıştırıp, parmağını havaya tutup kesin bir şeyler söyleyemezsin. Bu saniyede beş buçuk kilometreye ulaşan yüksek hızda, peroksit tabanlı bir patlayıcı.
Danny, não podes entrar num local de bomba, mexer em algumas coisas, ter algumas teorias e dizer com toda a certeza que é um explosivo veloz à base de peróxido, movendo-se a 5.300 km por segundo.
Kurtarılmış bir ruh. Yanımıza birkaç elf alıp buradan gidip, ortalığı dağıtmaya sonra da birbirimize oral çekmeye ne dersin?
Que tal se déssemos cabo disto e fôssemos divertir-nos?
O şık takım elbiseyle ortalığı yıkıyorsun.
Estás a mostrar que te adequas ao poder.
Ne yapacağımı bilemedim bu yüzden ortalığı temizledim ve cesedi sokağın aşağısında döktüm.
Não sabia o que fazer, por isso, limpei tudo e larguei o corpo ao fundo da rua.
Onunla ortalıkta dolaşmadığı belli.
Bem, ele não anda por aí com isso.
Ya gerçekten burada yaşamıyor ya da ortalığı temizlemeyi iyi biliyor.
Ou na verdade nunca morou aqui, ou sabe como limpar muito bem.
Başka ülkelere gider, ortalığı karıştırır sonra birini seçeriz.
Vamos aos países, agitamos as coisas, e escolhemos alguém.
Ortalığı ateşe verip biz gelmeden kaçmışlar.
Eles incendiaram-no e fugiram antes de chegarmos.
Etrafta pot kırardın, bizler gibi ortalığı karıştırırdın fakat sonunda, dostum, o harika bir şey olurdu ve bunları kaçırdığın için çok özür üzgünüm.
Andarias às voltas, farias uma confusão, como todos nós... mas, no fim... Miúdo. É uma bela confusão... e lamento imenso que vás perder tudo isso.
- Ortalığı temizle salak!
Limpa isso, sua idiota!
Ortalığı kızıştırma ve yatıştırma arasında denge vardır. Ne zaman adım atıp, ne zaman geride duracaksın bilmek.
Há um equilíbrio entre o incendiar e apaziguar sabendo quando intervir, ou quando recuar.
Bu işi kolay yoldan halletsek sen bunu kullanmasan ve öteki adam ortalığı dağıtmasa?
E fizermos isto da forma mais fácil, em que não usa isso e o outro tipo não provoca uma grande confusão?
Hep ortalığı karıştırıp olmayan yerde sorun çıkarıyorsun.
Tens de te intrometer sempre, à procura de sarilhos onde não existem.
Ortalığı biraz karıştırabiliriz.
Pode ficar um pouco confuso.
Bir de, Peter ortalığı fazla karıştırmayın.
Ah, e, Peter. Não façam muita sujeira.
- Neden buradayız ki? - Ortalığı yıkacağız.
Estamos aqui para sermos aniquilados.
Ee, ortalığı karıştırdınız mı bakalım?
- Então, já começaram a confusão?
Aşağıda, arkadaşının ortalığı temizlemesine yardım etmelisin.
Devias estar lá em baixo a ajudar o teu amigo a limpar aquela porcaria.
İnan bana Meksika yemekleri ortalığın amına koyar!
Acredita em mim. Comida mexicana é que dá uma merda e tanto.
Ortalığı temizle.
Limpa essa porcaria.
Çünkü etrafa baktığımızda Bol miktarda madde görüyoruz Ama antimadde ortalıkta yok
Porque à nossa volta vemos matéria em abundância mas não há antimatéria em lado nenhum.
- Yıktın ortalığı! - Daha önce hiç yıkmamıştım.
Eu nunca mandei antes.
Ortalığı karıştırmak için bunları evin dört yanına koydum.
Por isso, espalho isto pela casa, a ver se consigo agitar as coisas.
- Ortalığı dağıtmaya hazır.
- Está pronto para o combate.
Buraya gelip ortalığı batırmaman konusunda ne demiştim sana?
Que disse sobre vires para aqui fazer merda?
Akışına bırakır elimizde silahlar oradan oraya koşar kaçarken de ortalığı dağıtırız diye düşündüm.
Pensava que íamos improvisar. Entrar a matar, armas a disparar, inventar coisas à medida que avançássemos.
Ortalığı kirletme, temizlemem gerekir.
Não faças porcarias, senão eu tenho de limpar!
Zaman zaman, tabiri caizse ortalığı karıştırıyoruz.
De tempos a tempos, temos de agitar o pote, por assim dizer.
-... ortalığı karıştıran her şey...
- Acorda!
Medya açısından bakıldığında, yakın zamana kadar pek ortalıkta değildiniz.
Tem estado na sombra, no que diz respeito à imprensa, até há pouco tempo.
Ortalığı ayağa kaldırmaya hazır mısınız?
Estão prontos para algo da velha guarda?
Hani plan için ortalığı kolaçan edecektin?
Pensei que ias fazer a verificação.
Bu bebekler patladığında ortalık cehenneme dönecek.
Quando explodirem, vai ser um autêntico inferno.
Demek etrafta gezinip ortalığı yakıyorsun, ha?
Estás para aí, só a arder.
- Ou, ortalığı toparladım.
Arrumei as coisas.
Ortalığı toparladın demek.
Arrumaste as coisas?
- Ortalığı toparlamış. Bili-
Ela arrumou tudo.
Ortalığı karıştıracak mı dersiniz?
Acham que ela vai de penetra?