Otobüs traduction Portugais
4,221 traduction parallèle
- O otobüs şeyin üzerine devrildi ya- -
Quando aquele autocarro caiu em cima do meu...
Bayanlar ve baylar, yeni otobüs şoförünüz.
Senhoras e senhores, apresento-vos o vosso novo motorista.
Kızımızın dans resitaline arkadaşlarını, otobüs şoförünü ve polisleri davet etmen ne hoş.
Foi tão simpático convidares os teus amigos, o motorista do autocarro e a polícia para o recital da nossa filha.
Buraya girip çıkan trafik bir otobüs terminalinden daha fazla.
Há mais movimento aqui do que numa central de autocarros.
Francis 98'de büyük bir otobüs turuna çıkmıştı. Yokuş aşağı inerken frenler boşaldı ve bir tütün tarlasına indik.
Sabem, o Francis fez uma grande digressão em 1998, o autocarro perdeu os travões a descer uma colina e acabámos num campo de tabaco.
Otobüs turnemde bunu anlatacağım.
É esse o motivo da digressão.
Sadece, otobüs dolusu çocuk için evin zamanında hazır olmasını umut ediyorum.
Só espero que a casa fique terminada a tempo para o primeiro autocarro com miudos que estão a passar por isto.
Otobüs saat 7 : 00'de durakta olur.
O autocarro sai do cais às 7 : 00 da manhã Ora bolas para o autocarro.
- Üzgünüm ama otobüs bugün dolu.
- Sim. - Desculpe, mas o autocarro hoje está cheio.
Bir otobüs dolusu turistten bunu kaydedecek birinin çıkacağını düşünmedin mi?
Tu achaste que num autocarro cheio de turistas, ninguém iria gravar isto?
Evet, biliyorsun, insanlara özgürlük ve adaletten bahsettiğinde dinlemiyorlar ama otobüs ücretine bir kuruş zam yapılmasını umursuyorlar.
Falas com as pessoas sobre liberdade e justiça, e elas não ouvem. Sim. Mas aumentas o bilhete em 1 centavo, e então eles vão-se importar.
Sana otobüs biletlerini kendim satın alacağım
Eu vou comprar os bilhetes de ônibus sozinho.
Otobüs kalkıyor!
O autocarro está a sair! Louça no lavatório!
Şu kamu hizmeti sınavına girip otobüs duraklarının çöplerini temizleyeceğim.
Vou fazer o exame de serviço civil, limpar lixo de abrigo de autocarro para a cidade.
Otobüs soförlügü.
Motorista de autocarro.
Otobüs firmasını bilgilendiririm.
Vou avisar o ITC.
Pekâlâ millet, otobüs kalkıyor.
Pessoal, o autocarro vai sair.
O uzun ve sıkıcı otobüs yolculuklarında. Evet. umarım.
Naquelas longas e chatas viagens de autocarro.
Bir otobüs ona çarpmış ve hiç umursamadan yolunuza devam etmişsiniz.
O gato foi para baixo de um autocarro, e continuou a andar. Nem olhou para trás.
Otobüs reklamlarına bakarım, gazeteleri ararım.
Anúncios em paragens de autocarro ou nos jornais.
- Evet. Otobüs durdu. Çocuk indi.
Então, o autocarro para, ele sai e eu espero um segundo.
Issız bir yolda. Bir otobüs şantiyesine giderken.
Numa estrada deserta, até um terminal de autocarros.
Otobüs buraya geldiğinde, güzel bir kız belirir.
Quando vim na camioneta, encontrei uma moça bonita.
Otobüs çarpsa bile fark etmezsin.
Não notavas se fosses atropelado por um autocarro.
Olmaz maalesef, biletlerimizi otobüs şoförüne imzalatmamız lazım. - Debs'le çocukları bulabildin mi?
Não, temos de sacar a assinatura do motorista do autocarro.
Korkarım sadece otobüs kartım.
Apenas o do autocarro.
Ben de eve dönüş için otobüs ücretlerini halledeceğim.
Tens de cantar mais rápido do que correrias para apanhar o autocarro para casa.
Bilirsin işte, zaman kazanmak için otobüs kullanmak gibi.
Sabes, poupar tempo no autocarro.
Bölge yarışması hazırlıklarında 3 hafta kaybettik ve Indianapolis'teki yarışmaya bizi götürecek otobüs için... -... hâlâ 400 dolar toplamamız lazım
Perdemos três semanas de preparação para os Regionais, e ainda temos que angariar 400 $ para pagar o autocarro que nos vai levar à competição em Indianápolis.
Pardon ama Tecriş'e nereden otobüs bulabilirim?
Desculpe. Onde fica a paragem de autocarro para Tajrish?
Bir otobüs dolduracak kadar yiyecek bulmam lazım.
Tenho que encontrar comida que encha um autocarro escolar.
Son otobüs gece yarısı kalkacak.
O último ônibus é à meia-noite.
Otobüs terminalindeyim.
Na estação de autocarros.
Bu harikulade Royal Hawaii Otelinde kaldığınız süre içinde büyüleyici Diamond Head'i ve adanın diğer doğal harikalarını muhakkak görün. Otobüs ya da tekneyle.
Enquanto estão no belo e maravilhoso Royal Hawaiian, não percam a encantada Diamond Head e todas as maravilhas naturais da ilha, de autocarro ou de barco.
Otobüs durağındaki telefon kulübesinden yapılmış.
Telefone público numa estação de autocarro.
Önce otobüs ile, sonra feribot, ve sonrasınında uzun bir yürüyüş ile.
Primeiro de autocarro, depois de barca, antes de terminar com uma longa caminhada.
Sabahları giyerdin ama annem seni durağa bıraktıktan sonra çıkarırdın, çantana koyardın, dans ayakkabılarını giyerdin otobüs durana kadar parmak uçlarında dururdun.
Usava-os pela manhã, mas depois de a mãe te deixar na paragem do autocarro, tirava-os, guardavas na mochila, punhas os ténis e estavas na ponta dos pés na altura em que o autocarro parasse.
Louisiana kampüsü, hâlâ dün geceki hazin otobüs kazası yüzünden şok içinde.
O campus do Louisiana continua chocado com o trágico acidente de autocarro da última noite
38 kurban, hepsi çembersel bir otobüs rotası üzerinde bırakılmış.
38 vítimas, todas deixadas de um itinerário de autocarro.
Mmm hmm? Herhangi bir otobüs rotası bu çemberle eşleşiyor mu bak bakalım.
Vê se algum itinerário de autocarro alinha com este círculo.
38 kurban, sonradan otobüs rotası olduğu ortaya çıkan bir çemberin üzerine dağılmış.
38 vítimas. Dispostas num círculo, que depois descobrimos ser um itinerário de autocarro.
Bir de otobüs rotası teorisini denedim.
Pesquisei a teoria dos itinerários dos autocarros.
Her birini eskiden kullandığın otobüs rotasının üzerindeki noktalara bırakacakın.
Cada uma delas você ia abandonando no seu antigo itinerário de autocarro.
- Güneşin altında birkaç saatlik otobüs yolculuğu...
Andar de autocarro e ver o sol?
Kendini topladığında, Colt seni otobüs durağına bırakacak. Peki.
O Colt vai levar-te ao autocarro quando estiveres pronta.
Bu yüzden onu kurtarmaya çalışmak yerine ölmesi için dua edin ; zira olur da ölmezse.. ... Maine caddesi boyunca turistik otobüs şoförlüğü yapacak.
Por isso em vez de tentarem livrar-se dele, rezem para que morra, caso contrário... vai conduzir autocarros de turismo na rua principal.
Otobüse bindi ; ben yetişemeden otobüs kalktı.
Apanhou um autocarro e saiu antes de o poder apanhar.
Des Moines'de otobüs değiştirmen gerekecek ve Wichita'da bir kez daha.
Vais ter que trocar de autocarro em Des Moines e em Wichita.
Otobüs mü süreceğim?
Conduzir um autocarro?
Dışarıdaki otobüs harika.
Aquele autocarro lá fora?
- Otobüs çarpsa bile fark etmezsin.
Não notavas, se fosses atropelado por um autocarro.