Pote traduction Portugais
703 traduction parallèle
Birkaç ayı ve geyik derisinden giysi.Taştan bir kap ve taş lambalar, ailenin sahip olduklarının listesi.
Algumas mantas de pele de urso e veado, um pote de pedra e lâmpadas de pedra, constituem sua lista de utensílios domésticos.
Aynen, bir kasede iki bezelye gibiyiz.
Parecemos duas ervilhas num pote ( pot ).
"Kase" değil. "Koza"
Não é num pote! É numa vagem ( pod )...
Biraz parayla onu satın alabilirim.
Ele vende-se por um pote de ouro.
Cebe mi indirdin?
Meteste a mão no pote, foi?
Çok paranız var galiba.
Vocês devem ter todos um pote de dinheiro.
- Bir kavanoz elbette.
- Um pote ou dois.
- Kavanoz mu?
- Um pote?
Bir küp altına bile başını çevirip bakmazsın.
Não enfiaria o nariz em um pote cheio de ouro, enfiaria, Dora?
- Küpten aldım.
- Tirei do pote.
Anlaşılan senin yıldız sana tepsiyle altın getirmiş.
Essa tua estrela, trouxe-te um verdadeiro pote de ouro.
Hepimiz aynı hamurdan yoğrulsak da testi ile vazo aynı olamaz.
Apesar de sermos todos feitos do mesmo barro, um pote não é um jarrão.
Hepiniz buraya bir kap altın bulmak için geldiniz, Katie de farklı değil!
Todos procuram aquele pote de ouro e Katie não é diferente!
Her şeyi birlikte biriktirdik.
Colocámos tudo num pote.
Kendimi istediğimden daha fazla para sürmüş buldum.
E dava por mim a colocar no pote, mais do que queria.
Kumara mı?
- Pote?
- Artı 150. Masada sağlam para oldu.
Hei, aí está um pote bem doce.
Bu sefer masada harbi sağlam para oldu.
Oh, mas que belo pote, não é?
Oğlanlar, bal etrafında vızıldayan arılar gibiydiler.
Os rapazes viviam nos cercando como abelhas num pote de mel.
" Bir lokma hazmedilmemiş et, bir peynir kırıntısı, bir damla hardal ya da bir parça pişmemiş patates olabilirsin.
Disse : " Você pode ser um pedaço de carne mal digerido, um pedaço de queijo, um pote de mostarda, um pedaço de uma batata crua...
Yatağın altında mı bulursun, bir satıcıdan mı alırsın, saksıda mı yetiştirirsin bilmem.
Arranja-a debaixo da cama, compra-a a um vendedor, colhe-a dum pote.
Bay Roger Shackleforth. Aşkın pekmez kadar yapışkan ekşi maya kadar nahoş bambu, brandadan çadırda büyük bir yangın kadar ağır olduğunu geç anlayan.
Sr. Roger Shackleforth, que descobriu que o amor pode ser tão pegajoso como um pote de melaço, tão desagradável como um pedaço de fermento inchado a encher, e tão consumível como o fogo numa barraca de bambu no campo.
- A la tienne, mon pote.
- À la tienne, mon pote.
Şurup kasesini getirir misin?
Por favor, trazes o pote do melaço?
Çünkü bu el daha da yükselecek.
Porque este pote pode ficar mais alto e mais alto.
Bir kavanoz bozuk param olacak... bir yerlerde...
Tenho um pote com moedas... Por aqui...
Bense eve su götürmeliyim.
E eu vou encher o pote
Bense eve su götürmeliyim
E eu vou encher o pote
Ve gidecek o su getirmeye
E irá encher o pote
Sonra gidecek o su getirmeye
E ela irá encher o pote
Sadece hayal gücü, baştan sona safsata.
Está agitando o pote para ver o que vem à superfície.
Galiba maden bulduk.
- Vamos ver. Encontramos o pote de ouro.
Gök kuşağı içeri girmez,... ve duramam ben hiç,
O que os arco-íris não têm é um pote E o que eu não tenho é um grão
Apelles ve Phydias'ın altın kâseler üzerine yaptığı güzellikleri gördükten sonra resim sanatının ölmesine hiç şaşırmadım.
Não se surpreenda com a morte da arte da pintura... quando agora achamos mais beleza num pote de ouro... do que nas obras de Apeles ou Fídias.
Kavanozu şeker ve fındıkla doldur, tıpkı bir doğumgünü partisinde yaptığımız gibi.
Encham o pote com doces e nozes, como fazemos nas festas de aniversário.
Kağıt hamurundan bir şekil yapıyorlar, genelde hayvan ve ortasında kilden bir kap var.
Constroem uma figura, geralmente um animal, de pasta de papel e escondem um pote de barro no meio.
Kabı şeker, fındık meyve ve oyuncakla doldurup bir ağaçtan sallandırıyorlar.
Enchem o pote de guloseimas, nozes, frutas e brinquedos, e penduram-no numa árvore.
Nasılsın kekremiş zeytinyağı kızartmasının yapışkan şekeri?
Como vai esse esse malcheiroso pote de enxúndia.
Bir testi!
É um pote!
- Bir tencere
Um pote
Ve biz adama vurduğun soğuk krema kavanozunu yıkadık. Vurdum mu?
E lavámos o pote com que lhe bateste!
Belki de bulduk kendimize parlak altınla dolu bir çömlek.
Talvez um pote de ouro reluzente?
- Her sey karïstïrïlïr.
- Vai tudo para o pote. - Esteja calado!
Bir tas, bir battaniye ve bir kaşık bıraktı.
Deixou um pote, cobertor e uma colher.
Kafasında kavanoz taşıyan bir kadın görürüm sonra birdenbire..
Vi uma mulher que levava um pote na cabeça.
Han, kollarıyla bir tas tutuyor
Han, a segurar um pote nos braços!
Han... elinde bir testi tutuyor
Han a segurar um pote nos braços!
Gökkuşağının uçlarında bir küp altın olduğunu söylemişti... ama bu bir yalandı.
Disse-nos que havia um pote de ouro no fim de cada arco-íris... e isso era mentira.
Panayır alanında biraz para topladık, fazla değil ama işe başlayıp belinizi doğrultmanıza yardımcı olur.
Talvez lá encontremos o pote de ouro. Fizemos uma colecta.
Sadece o pis ağızını kapalı tut!
Cala-me essa boca suja, seu pote de caca.
Ama seni biliyorum, rahatsın.
Eu vi-te no pote