Sabrına traduction Portugais
77 traduction parallèle
Bir doktor eşinin, Einstein'in zekasına ve bir azizin sabrına sahip olması gerektiğini anladım.
Eu descobri que a mulher de um médico necessita da compreensão de Einstein - E a paciência de um santo.
Ailemizin sabrına dair bir Floransa atasözü vardır.
A paciência da nossa família é um provérbio em Florença.
Eski kocanın sabrına şaşıyorum.
Admiro a paciência do teu ex-marido.
Şu sabrına ve kahin tavuklarına göre, neredeyim peki?
E onde estou eu agora? Apesar de toda a vossa paciência e galinhas proféticas?
Ama şimdi akrebin sabrına sahip olmalıyız.
Mas agora devemos ter a paciência do escorpião.
Bir şeyler yaratman gerekiyor. Senin sabrına da inanamıyorum.
Sem falar que tu ainda és jovem.
Canımız insanların iyi niyetiyle yılanların sabrına emanet.
Contamos com a boa vontade dos homens... ... e a indulgência dos répteis.
Nihayetinde herkesi etkileyen sessizliğe karşı Tanrı sabrına sahip olması iyiydi.
Seria bom que ele tivesse a paciência de Deus, porque o silêncio acaba por afectar qualquer pessoa.
Kendi kendini ameliyat eden bir Doktorun pahtk sabrına sahip olduğunu söylerler. Ona yardım edebilirim.
Dizem que um doutor que opera a si mesmo tem um p ´ taq como paciente.
Sürücü sabrına sahibim. Bu sanki...
Eu tenho um motorista esperando. isto é tão...
Bu da senin, sabrına karşılık.
E isto é seu, por ter sido um bom doentinho.
Bayan Philips, Dr. Grey'in yeteneklerine ve sabrına ihtiyacım var. O yüzden bir yanlışı düzelteyim.
Sra. Philips, eu não possuo a classe e a paciência da Dra. Grey, por isso vamos esclarecer as coisas.
Onun kampında Politikacılarda var ve onlar onun sabrına sahip değiller.
Aqueles políticos no campo dele não têm sua paciência.
"Anthonius ve Cleopatra izleyicinin iyi niyetine ve sabrına karşı."
"M. António e Cleópatra é um grande teste de paciência para o público."
Sabrına hayran kaldım.
Admiro a tua contenção.
Sabrına müteşekkirim, Bill.
Eu aprecio a tua paciência, Bill.
Tanrıya olan ihtiyacımızı fark etmemiz için, tevazu ve bilgelik. Onun bağışlayıcılığına ihtiyacımız var. Onun sabrına.
humildade, a sapiência de reconhecer que precisamos de Deus, precisamos do Seu perdão, da sua paciência, precisamos de Lhe mostrar as nossas feridas, pois Ele é o único que as pode curar.
Artık sabrım tükendi burayı terk edin.
Quero-o na rua.
Bizim sınanmamız ise, olsa olsa onların yanımızda olmamasına... ve yalnızlığa dayanma... konusunda sabrımızın sınanmasıdır.
Nós, se alguma vez somos testadas, é na paciência... no passar sem eles... no como suportamos a solidão.
Sizinle tartışacak sabrım ya da zamanım yok. Şimdi ait olduğunuz yere evinize, ailelerinizin yanına gidin.
Não tenho tempo para discutir voltem para casa
Endişeye kapılan suç ortaklarına karşı pek sabrım yoktur!
Não sei se poderei tolerar uma cúmplice nervosa.
Hepimiz adına sabrınız için teşekkür ediyorum.
Em nome de todos, agradeço-lhe a sua paciência.
Sabrının taşmasına sabrım taştı.
Acabou-se de se acabar.
Allah'ın bize göstermesini beklediğimiz sabrı başkalarına göstermeliyiz.
Devemos ser pacientes uns com outros como esperamos que Alá o seja.
Sürekli bekliyorum. Sabrımın adına "Aşk" diyebilir miyim?
Sempre à espera, posso chamar minha paciência de amor?
Davranışı ekibin bile sabrını taşırmaya başlamıştı. Sağlıklı görünüyordu. Soğuk algınlığına dair onca söze karşılık hiç kanıt görmedim.
Em Roma, andavam com Elizabeth Taylor nas palmas das mãos... apesar do seu comportamento e doenças... terem causado enormes atrasos e exorbitantes despesas.
Yeter artık sabrımı Krasac Yayına taktım bile
- Estou até o nó de Krasacs!
Benim pek de olmayan sabrımı bekâretin gibi düşünebilirsin.
Pensem na pouco paciência que eu tenho como se fosse... oh! sei lá... A vossa virgindade...
Tanrı aşkına sabrımı zorlama.
Não tente a minha paciência, por amor de Deus.
Ama sabrımı taşıran son damla şey oldu bir gece yangın çıkmadan sesler geldiğini duydum 911'i aradım ve sonunda polisler geldi.
Mas a machadada final foi... uma noite, ouvir um barulho na escada de salvação, - ligar para o 112, e a polícia aparecer.
Diğer yandan, kim giderse gitsin Yıldızgeçidi Komutanlığının saygısına hâkim olan birisi olmalı ve sabrı, bilgisi ve kararlılığıyla onları hızlandırıp buraya bir destek ekibi göndermelerini sağlayacak birisi.
Quem quer que vá, devia ter o respeito da colónia e a paciência e o conhecimento para os pôr ao corrente e arranjar maneira de trazer para aqui a cavalaria.
Diyor ki Mammon'un, babasının kurallarına sabrı yoktur ve kendi ateş ve kan krallığının başına geçmek için can atar.
Diz que Mammon se impacientou com as regras do pai e resolveu criar um reino próprio, de fogo e sangue.
Oh, Ron'un çocuklarına iyi bir anne olabilmek için gerekli zamanım ve sabrım var mıydı bilemiyorum?
Não sei se teria tido o tempo e a paciência de ser uma boa mãe para os filhos do Ron.
Belki bir iki derin nefes işleri hızlandırır ve Richard da bir an evvel aşağıya, gerçek yaşamına dönebilirdi. Karısının onu beklediği yere. Sabrı her geçen dakika tükenen karısının.
Talvez cheirando-as se despachasse mais depressa e pudesse voltar para baixo, para a sua vida real, onde a mulher o esperava, cada vez mais impaciente.
Çünkü sabrım iyice taştı şu an.
Está na altura de começarmos a pensar como é que vamos fazer... o isco e a troca.
Hiç sabrım yok. Bir partide ya da barda tanışsaydık bir saat içinde buraya gelmeye ikna ederdim.
Se te conhecesse num bar ou numa festa trazia-te para aqui e estávamos na cama numa hora.
Aziz sabrına sahip olmalısınız
O que... me faz lembrar que eu já não saio daqui há 13 anos.
Tamam, bugünkü sabrınız için siz çocuklara teşekkür ederim.
Bem na hora.
Sabrım taşıp seni tokatlamadan önce yıkıl karşımdan yaşlı herif.
Sai-me da frente, velhote, antes que perca a paciência e lhe dê um estalo na boca.
Sana yukarı kata çıkıp yatağına dönmeni tavsiye ederim, yoksa sabrımı kaybedeceğim.
Eu sugiro que subas as escadas e que vás para a cama antes que eu realmente perca a paciência.
Bilir ki, sabrımı tüketip sinirleneceğim ve hayal kırıklığına uğrayacağım.
Ele sabia que eu ficaria decepcionado e irritado, a perder a minha paciência.
Bunu yapmak bana acı veriyor ama gezegenimiz ciddi bir tehlikeyle yüz yüze gelmişken bir adamın giderek artan saçmalıklarına ayıracak ne sabrımız, ne de vaktimiz yok.
Entristece-me fazer isto... mas à medida que o nosso planeta enfrenta o seu perigo mais grave... não nos podemos dar ao luxo de nos distrairmos pela crescente irracionalidade de um homem.
Geçen cuma sabrın tükendi ve Jim'i parayı nereye sakladığını söylemesi için zorladın.
Na sexta-feira, ficou impaciente e pressionou o Jim a dizer-lhe onde escondeu o dinheiro.
Canım oğlum! Dur, sabrın soğuk sularını dök, ateş alev yanan öfken üstüme.
Oh, meu filho, derrama na lareira ardente de tua cólera uma fria esperança.
Ve sen sabrı taşırıyorsun
E tu estás a pegar na última.
Şimdi iyi bir çözüm Yolu istiyorum Daha fazla sabrım taşmadan Sonraki Maçta kazandır beni.
Agora, felizmente para ti descobri uma maneira... que tu poderias ser um bocado mais... pessoalmente investido na próxima luta.
Tekrar sabrımı zorlarsanız, ikinizi de yeraltına gönderirim!
Voltem a testar a minha paciência e mando-vos aos dois para as minas.
Bazı günler başkalarına karşı sabrımız tükenir.
Alguns dias temos o espaço limitado... pelos outros.
Sifon çekme muhabbetinde sabrımın sınırına gelmiştim.
Eu estive mesmo a rebentar com aquela treta das descargas.
Sancı ne kadar sürerse bebeğin sabrının ve anlayışının o kadar olacağına inanıyoruz.
Acreditamos que quanto mais longo for o parto, maior a paciência e compreensão da criança.
- Sabrımın sınırına ulaştım.
Cada vez tenho menos paciência.