Salgın traduction Portugais
2,256 traduction parallèle
Kötü ama iyi haberler de var. Virüsün bu çeşidi sadece temasla bulaşıyor. ... salgın hastalığa neden olmayacak kadar kuvvetli.
- É mau, mas o bom é que este tipo só se contagia pelo contacto e é muito virulento para causar uma pandemia.
Planımız dışarı çıkıp bir fikirle geri gelmekti! Kazanacağımız dolarları paylaşacağımız insanlarla geri gelmek değildi. Salgın gibisiniz!
O plano era sair e voltar com uma ideia, não voltar com uma pessoa com quem temos de dividir os nossos milhões.
Söyler misin Peder Kardinal bu kızın âdil bir şekilde yargılanacağına söz verdi dedin ama bu salgını da yok edeceğine söz vermemiş miydi?
Diga-me, padre. Disse que o Cardeal prometeu que ela terá um julgamento justo. Mas ele também não prometeu pôr um fim a esta peste?
Bir salgının bile neler yapabildiğini gördün.
Viste o que esta peste fez.
Salgın tamamen geçti ve hayat normale döndü.
E assim a peste desapareceu, e a vida voltou à terra.
Çünkü şu anda yaptığımız toplantı bir salgın hakkında.
Porque a reunião que estamos a ter é sobre uma infecção.
Burada ciddi bir salgın hakkında konuşuyoruz. Ve yapmaya çalıştığımız tek şey ne kadar yayıldığını tespit etmek. Böylece hastayı kurtarmak için ne kadarını kesmek zorunda kalacağımızı bileceğiz.
Estamos a falar de uma infecção a sério e estamos a tentar determinar a velocidade de propagação para saber o que temos de cortar, para salvar o paciente.
Salgını engellemede başarısız oldunuz ve hiçbir önceliğiniz yok.
Não conseguiram conter a droga. E não tem nenhumas pistas.
Kopenhag'a ulaşan çiçek salgını varmış diye duydum.
Ouvi dizer que está a chegar uma epidemia de varíola a Copenhaga.
Çiçek salgınıyla ilgili bir durum varmış.
Por causa de uma epidemia de varíola.
Şu anda salgın kanalları aşıp Christiansborg'a ulaştı.
Hoje a epidemia atravessou os canais e chegou a Christianborg.
Çiçek salgını insan ayırt etmez, Bay Guldberg.
Um epidemia de varíola não é esquisita.
Yıllar önce salgın zamanıydı.
Há muitos anos, houve uma epidemia de peste.
Virüs salgın hastalık olarak sınıflandırılamaz.
A doença não pode ser considerada como epidêmica.
Acaba burada bir salgın mı oldu diye düşünmeden edemiyorum.
Não posso deixar de me perguntar se terá havido aqui um surto infeccioso.
Tedavi bulmak ve yeni bir salgını engellemek için DNA'ndan yararlanıyorduk.
Estávamos a usar o seu ADN para tentar descobrir uma cura, para evitar um novo surto.
İnan bana salgın çıkarsa işin başında olmak istemezsin.
E, acredite, você não quer ser a responsável por um surto em grande escala.
Sana bulaşan virüs St. Petersburg salgını kaynaklı.
O vírus é conhecido como um patogénico de São Petersburgo.
Avrupalıların açgözlülüğün salgın bir hastalık olduğunu unutmaları durumu haricinde.
Excepto que os europeus se esqueceram que a cobiça é contagiosa.
- Mantarsal mı? - Tropikal bir mantar salgını geçirdik. Geçen yıl Vancouver'da.
- Tivemos um surto de fungo tropical o ano passado em Vancouver.
Şimdi, bu normal vibrio belirtilerinden biraz farklı. ya da "Cryptosporidium" salgınından.
Agora, é um pouco diferente dos sintomas normais de um vibrio ou um surto de Cryptosporidium.
Orada hastalığa neden olabilecek... Is there anything in there that could cause disease,... bakterisel bir salgın ve mutasyon var mı?
Há algo lá que pode causar doenças, surtos bacterianos, ou mutações?
Burada bir tür salgın yaşıyoruz.
Nós estamos tendo um surto de algum tipo aqui.
Tıbbi bir salgın var Claridge'de.
Um surto médico aqui em Claridge.
Bir tür virüs arıyorduk. Bir tür virüs salgını.
Nós estávamos a procurar por algum tipo de vírus, algum tipo de surto viral.
Hükümetin resmi kanalı salgının mevsim dışı yüksek su sıcaklıklarına bağlı ortaya çıktığını söyledi.
A nota oficial do governo foi que o surto deveu-se às excepcionalmente altas temperaturas da água.
Omurgasız bir şarlatan gibi konuşmana gerek yok. Bu yerde salgın hastalık var.
Não precisa de um patife covarde para dizer-lhe que há peste neste lugar.
Kızıl Kraliçe, virüs salgınına karşı aşırı bir tepki gösterdi.
A Rainha Vermelha respondeu à ameaça de forma extrema.
Virüs salgınları bir orman yangını gibi yayıldı ve önce ABD'yi, sonra tüm dünyayı sardı.
Os surtos virais espalharam-se como o fogo na floresta primeiro pelos Estados Unidos e, depois, por todo o mundo.
New York şehir merkezini canlandırdılar salgın simülasyonu yaptılar, Ruslara gösterdiler ve onlara virüsü sattılar.
Eles recriaram o centro de Nova Iorque, simularam um surto viral, mostraram-no aos russos e venderam-lhes o vírus.
Moskova'da salgın simülasyonu yapıp Amerikalılara sattılar.
Simularam um surto em Moscovo e venderam-no aos americanos.
- Tokyo'da salgın.
Um surto em Tóquio.
- Çin'de salgın.
- Um surto na China.
Salgın mı?
É alguma pandemia ou assim?
Kendi şehrini veba salgını ile hasta ettiğine inanmamız için nedenler var.
Cremos que infetou a própria cidade com a pestilência que nela grassa.
Bu salgına sebep olan kişinin cezalandırıldığını görecek kadar yaşayacak mıyım?
Viverei tempo suficiente para ver o causador desta peste castigado?
Salgın neticesinde canından olmak istemiyorsa elbette.
A não ser que queira, também ele, morrer da peste.
Napoli salgınına tutuldum.
Temos a febre Napolitana.
Bu bölgede bir salgın başladı ve ben de inceleme yapıp sorun olup olmadığına bakacağım.
Houve uma praga, nesta zona, e só quero fazer uma inspecção, para assegurar a segurança do perímetro.
- Salgın gibiler lan!
- É uma puta de uma epidemia!
Tony, Dünya Sağlık Örgütü'nü ararsak, basına, tifüs salgınına ClearBec'in neden olduğunu açıklamış kadar oluruz.
Tony, chamar a OMS é como enviar um comunicado de imprensa a dizer que a ClearBec causou o surto de tifo.
Hayır, ama bana bunun akıl almayacak bir felaket olduğunu, ancak o şekilde tifüs salgınını önleyebileceğini söyledi.
Não, não acho, mas ele disse que foi um desastre inimaginável e o que fez foi o único modo de conter o surto de tifo.
Bu da tifüs salgınına neden oldu.
Foi isso que causou o surto de tifo.
Tifüs salgını çıktığında onu ziyarete gitmiştik.
Estávamos a visitá-lo quando surgiu o tifo.
Ülkemizin sokaklarında, evsiz eski asker salgını var.
Temos uma epidemia de veteranos sem tecto nas nossas ruas.
Başka hiçbir şeyi hissedemiyorlar ancak bizim salgıladığımız hormonların, kortizolun kokusunu alabiliyorlar.
Eles sentem, farejam. Nós segregamos uma hormona, o cortisol.
bir kafatası-salgını lütfen, Bir!
Uma "Caveira" quentinha, uma.
Hani kadınlar orgazm olduğunda bir beyin kimyasalı salgılandığını söylemiştin ya?
Lembras-te de me teres dito que há um químico no cérebro que se liberta quando uma mulher tem um orgasmo?
Endorfin salgılamanın başka bir yolunu biliyorum.
Sei de outra maneira para pôr as endorfinas a mexer.
Bu gemide olup, testosteron salgılamakla ilgili. Her biri oltalarının ne kadar büyük olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.
Estando num navio e com toda aquela testosterona, cada um tenta provar quão grande é a sua cana de pesca.
MR sonucu prolaktin salgılayan tümör varlığını doğruladı.
A ressonância confirmou macroprolactinoma.