Sears traduction Portugais
209 traduction parallèle
- Eski bir Sears, Roebuck.
- É só do Sears Roebuck.
Pinky, benim yepyeni Sears-Roebuck flütümü parçala da... senin gözlerini şişten geçireyim.
Partes-me o meu violino novo da Sears-Roebuck, Pinky, vou arrancar-te os olhos com as cordas.
Eşyamı topladım, boşalttım, saçımı defalarca yıkadım... Sears Roebuck Katalog'unu baştan sonuna okudum.
Fazia a mala, e a desmanchava, lavei o cabelo uma dúzia de vezes... li o catálogo da Sears Roebuck do princípio ao fim.
Evde kalıp, Sears, Roebuck'ta satılan mallar için şiir düzdüm.
Fiquei em casa a fazer poemas sobre as vendas da Sears, Roebuck.
Sears Roebuck'e geri dön sen!
Volta para o Sears Roebuck!
Bu kaçıncı devriyeniz, Bay Sears Roebuck?
Quantas patrulhas fizeste, Sr. Sears Roebuck?
Sears ve Roebuck'de... " "... daha iyi bir elektrikli süpürge bulabilirsiniz. " " Üstelik daha da ucuz. "
O senhor arranja aspiradores melhores na concorrência, e mais baratos, mas as nossas torradeiras eléctricas são imbatíveis. "
Şu yeni kurulan Sears ve Roebuck firması
A firma "Sears Roebuck" Acabada de abrir
Bakın Bay Sears... derhal cevap vereyim : "Hayır."
Bem, Sr. Sears... a resposta imediata a isto é "Não."
Bu Bay Sears, bu da Bay Hollander.
Este é o Sr. Sears, e este o Sr. Hollander. Como está, Sr. Sears?
Nasılsınız Bay Sears? - Bu beylere iyi bakın.
- Cuidem bem destes cavalheiros.
Sanırım şu Sears denen adamla temasa geçmem gerekecek.
Bem, creio que o que tenho a fazer é entrar em contacto com o, Sears.
Eugene Sears denen adam hala burada mı?
Este senhor é Eugene Sears, ainda está aqui?
Şu tatlı askerler Sears Roebuck'da karartma perdeleri bulabileceğimizi söylediler.
Aquele soldado com o belo uniforme disse que podíamos comprar cortinas na Sears Roebuck.
Başkanımız Bay Hunt Sears tarafından gösteriden hemen önceki resepsiyona davetlisiniz.
Estão convidados pelo presidente, o Sr. Hunt Sears, para uma recepção antes do espectáculo.
Sonny, bak bu adam Hunt Sears.
Sonny, este é o Hunt Sears.
- O adamı görecek kadar formda değilsin.
Não estás em forma para ver o Hunt Sears.
Bu öğleden sonra Bay Sears ile bir görüşme ayarlayabilirim.
Que tal se eu marcar uma reunião com a secretária do Sr. Sears...
- Bay Sears, Joanna Camden buldozerin yanında bizi bekliyor.
Sr. Sears, a Joanna Camden está à espera junto à escavadora.
Devamını da anlatmamı isteyebilirsiniz, Bay Sears.
- Talvez seja melhor saber o resto.
Resepsiyondaki tartışmanız hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz, Mr. Sears? - Ne konuşuyordunuz?
Quer falar-me daquele seu confronto com o Steele na recepção, Sr. Sears?
Bu haber departmanıydı, Bay Sears.
Isso é a secção de notícias, Sr. Sears.
Ismarladığım Sears Roebuck daha yeni mi geldi?
- A Sears Roebuck que pedi já veio?
Az önce bay Sears aradı.
O Sr. Sears acabou de ligar.
Sears'ın en iyi metrik alet takımı.
Uma caixa de ferramentas.
Ama bu noktada, Sears ve K-Mart marketlerinde... albüm satılmayacak.
As lojas Sears e K-Mart negam-se a vender o disco.
Olabilir, Âmâ Onlar Sears ve Roebuck Bölgelerini Sıkı Kontrol Ediyorlar.
Pode-se dizer que ele é o grande retalhista das substâncias controladas.
- Ben, Sears and Roebuck değilim.
- Não sou um robot.
- "Ben, Sears and Roebuck değilim." Ama değilim.
- Não sou um robot.
Yani, ailesinin yas tutması falan bittikten sonra. Al, belki de ailesine özel bir şey yollamalıyız. Öyle mi dersin?
Conta-lhe aquela vez que decidiste não comprar aquela propriedade onde um idiota construiu a Sears Tower.
Hani daha sonra, bir enayi oraya Sears Kulesi'ni inşa etti.
No final do luto da familia. Al, devias mandar alguma coisa para a familia.
Sears'da vurmaya devam edebilirsin.
É muito melhor que trabalhar na Sears.
Sears takımı berbat.
A Sears é um lixo, Crash.
Sen git de Sears Roebuck malzemeleri sat!
Devia ser vendedor da Sears!
- Bu Sears kredi kartı.
- Este é um cartão da Sears.
İp, herhangi ucuz bir marketten alınmış.
A corda era K-mart, Sears ou Walgreens.
Sears Tower'dan kafa üstü bir raptiyeye atlamayı yeğlerim. Ya da erkekliğimi bir timsaha yem yapmayı. Ki başımı bu derde sokan da bunu yapmış olmamdır.
Saltar das Sears Towers de cabeça para cima de um pionés, ou pôr a minha masculinidade á frente de um crocodilo, o que foi, a meu ver, o que me meteu nesta alhada.
Peg, gerçekten evli olsam... televizyonla evlenir seni mağazada bırakırdım.
Peg, se fosse assim, teria casado com a TV e deixava-te na Sears.
Ramona Rickettes'le iş yapmak mı, Sears'ten alışveriş etmek mi istiyorsunuz?
Queres fazer negócio com a Ramona Rickettes ou queres ir às compras ao Sears?
Sen daha fermuarını kapatamadığın zamanlarda ben bu bürodaydım. Ve sen dergilerdeki kadın iç çamaşırı sayfalarına bakıp kendinle oynardın.
Eu já cá estava quando tu ainda andavas a espremer borbulhas e a bater umas, com o catálogo de roupa interior da Sears.
Elaine, bunları nereden aldın, Sears'tan mı?
Elaine, quem forneceu a comida? O Sears?
Arabanın yerini hatırlıyor musun?
Sabes por onde entrámos? Não, por aí é para a Sears.
Geçen ayın Sears Kataloğunu okur gibi seni de okuyabilir, kola.
Consegue ler-te o pensamento como ao catálogo do "Sears".
Tamam. Bir dişi kovboyu ilk kez Sears dergisinde gördüm.
A primeira vez em que vi uma foi no catálogo da Sears.
Sears`tan tüm saatleri çalıp kaçtığım günü hatırlıyor musun?
Lembras-te quando me apanharam a roubar relógios?
Benim adım Sears.
Meu nome é Eugene Sears.
- Bay Sears?
- Sr. Sears?
Resepsiyondayken Sears'a ne dedi?
O que disse ele ao Sears?
O şey için, Peg. Tam havamdayım. Gidelim.
E por pouco se evitou uma tragédia, há momentos, quando uma mulher chorosa e os seus dois filhos histéricos foram convencidos a descer de um parapeito da Sears Tower.
Hıçkırıklar içinde ağlayan bir kadın, kudurmuş iki çocuğu ile Sears Kulesi'nin tepesine tırmandı.
Steve, aqui tens as malas e a máquina fotográfica.
Kesinlikle Sears'tan değil.
Vê-se que não é de armazém.