Tanık traduction Portugais
31,163 traduction parallèle
- Bir tanık varmış. - Öyle mi?
- Dizem que têm uma testemunha.
Tanık koruması ve yeni bir kimlik istiyorum. Bu pek olası değil.
Sei de uma organização secreta infiltrada na nossa sociedade.
Sanırım işe yarar bir tanık değilim.
Acho que no fim de contas não sou uma testemunha chave.
Bay FBI adam yeteri kadar güvenilir bir tanık değil mi?
Sr. FBI não é uma testemunha credível?
Sen niye tanıklık etmiyorsun?
Por que não estás a testemunhar?
Daha önce hiçbir insanın tanık olmadığı bir şeye şahit oldunuz.
Acabam de presenciar uma coisa que nenhum humano viu.
Çünkü seni kurtarmak için o kızı öldürdüğümü gören tek tanık sensin.
És a única testemunha, sabes que matei a rapariga para te salvar.
Tamam. 22 tanık var.
- Estranho. - Há 22 testemunhas.
Tanık sayısı 22 ve yüzünü gören yok mu?
- E ninguém lhe viu a cara?
Mükemmel tanık bu olsa gerek. Neyin nesi bu?
É a testemunha perfeita.
İyi bir tanık. Hepsi bu.
É boa testemunha, mais nada.
Röntgen ışınlı gözleri olan bir tanık. Tesadüfen bir çocuğu kurtarıyor. Sonra bir bakıyorsun, baş dedektiflerden birine aşk dolu bakışlar atıyor.
É uma testemunha minuciosa, salva uma criança por acaso e, melhor, anda a fazer olhinhos a um dos detetives principais.
Crowley'nin bunu söylediğine tanıklık eder misin?
Confirmas em tribunal que o Crowley disse isso?
Bu araştırmanın daha çok başındayız ve tanıklar aksini söylese de biz, şoförün otobüsü bilerek devirdiğini kanıtlayamadık.
Apesar do que as testemunhas dizem ter visto, não podemos confirmar que o motorista causou o acidente de forma deliberada.
Arne Durnst'ün o tarihlerde bir ilaç denemesine katıldığına tanıklık edecek.
Ela vai dizer em tribunal que Arne Durnst estava a participar num ensaio clínico. Vai?
Tanık falan yoktu, sadece kayıplara karışan biri vardı.
- Eu não tinha uma testemunha álibi. Tive uma testemunha que não veio e desapareceu.
Başına ne geldi bilmiyorum ama artık seni tanımak istemiyorum.
Não sei o que é que te aconteceu, mas já não te quero conhecer.
Seninle tanışmadan önce, annenin kliniğine geldim kızgın, amacı olmayan ailesiz biri olarak.
Antes de te conhecer, entrei na clínica dela um jovem rapaz zangado... sem qualquer objectivo de vida, nem família.
Bir kez tanışmıştık.
Em tempos... sim.
Bu çok tanıdık geliyor.
Isto é tão familiar.
Hiç tanışmadık.
Nunca os conheci.
- Tanıdık desek daha iyi.
- É mais uma conhecida.
Yeni tanıştık ve ondan nefret ediyorum.
Acabámos de nos conhecer. E eu detesto-o.
Bilmiyorum ama tanıdık geliyor.
Não sei, mas parece familiar.
Stone, bunlar tanıdık geliyor mu?
Stone, reconheces alguma coisa?
Bugüne kadar tanıdığım en muhteşem kız 5 dakika içinde uçağa biniyor.
A rapariga mais fantástica que alguma vez conheci parte num avião dentro de 5 minutos.
Doğumgünü çocuğuyla ben Jupiter Florida'daki Burt Reynolds sanat kampında tanışmıştık.
Eu e o aniversariante conhecemo-nos no campo de representação do Burt Reynold em Jupiter, Florida.
Kıyafetlerden, altınlardan ya da gözümün üzerindeki yara izinden dolayı mı tanımadınız?
O ouro? Talvez a cicatriz acima do meu olho.
Hasta listesini getirsem tanıdık gelen isimleri söyler misin?
Se eu arranjar uma lista dos pacientes, consegue identificar os nomes que reconhece?
3 yıl önce tanışmıştık.
Não, já nos conhecemos. Há 3 anos atrás.
Daha yeni otobüste tanışmıştık belki ama gerçekten iyi biriydi. Vazgeçtim.
Sei que o conheci no autocarro minutos antes, mas ele parecia simpático.
İlk tanıştığı kız olmadığını.
- Qual é o plano?
Oradaki tek tanıdık o değil.
Ele não está sozinho. Olhem.
Kıyamet tanığımdır ki ilacı geliştiriyoruz.
O Apocalipse é minha testemunha. Estamos a desenvolver uma cura.
Bir sürü tanıdık yüz var.
Vejo muitas caras conhecidas.
El Hanesi'nden Astra'yı kryptonite'tan yapılma bir kılıç ile öldürdüm.
Esfaqueei a Astra, da Casa de El, com uma espada feita de "kryptonite".
Dizaynı tanıdık geliyor.
O aspecto parece familiar.
Sadece... çok geç olmadan kızı geri getirebilmem için bir şans tanı bana.
Dê-me uma oportunidade de a recuperar antes que seja tarde demais.
Gary, Mike'tan gelip kızımla görüşmesini istedim.
Gary, pedi ao Mike para vir falar com ela.
Yeni bir hastalık tanımı.
É um diagnóstico relativamente novo.
Seninle gizli görevde olduğum sırada tanıştığımızı, artık yakın arkadaş olduğumuzu ve geçici olarak burada kaldığımı.
Que me conheces a nível profissional, que estou infiltrada. Que agora somos amigos e que vivo aqui temporariamente.
Tanık tasvirlerine göre, iyi durumda değildi. Kafası sallanıyordu.
Todos dizem que estava estranho, a abanar a cabeça.
Ve biliyorum ki o çocuk, annesinin bıçaklanarak öldürülüşüne tanık oldu.
E sei que este menino viu a mãe a morrer esfaqueada.
Ruben'i iki aydır tanıyormuş ve kısmen onun yanına taşınmış.
Conhece o Ruben há duas semanas e está meio a viver com ele.
Beden tanıması yapmak için de Jacob Appley'ye ait karşılaştırmalı görüntü bulamadık, geriye... takip etmek kalıyor.
Não arranjámos imagens comparativas para o mapeamento corporal, só nos resta... acompanhá-lo.
Rüzgâr üzerine esince yok olur gider ve tanımaz bulunduğu yer artık onu. Ama Tanrı'nın kendisinden korkanlara karşı merhametli iyiliği, sonsuza dek sürer ve soyunun soyuna adaletli davranır.
Quando o vento a sopra, desaparece e não regressa, mas a misericórdia do Senhor perdura para todo o sempre para todos aqueles que O temem e a Sua retidão com os filhos dos filhos.
- Neredeydi? - Bilmem, hiç tanışmadık.
- Ele diz que o conheceu.
Bu, "Çocuk kızla tanıştı..." gibi bir şey değil ama bunu, gerçekten duymanı istiyorum Nina.
Não é bem o romance convencional, mas preciso que ouças isto, Nina.
Şimdi tanıştıktan altı hafta sonra kız arkadaşımı hamile bıraktım.
Ora bem... Engravidei a minha namorada seis semanas depois de a conhecer.
Etrafını pek tanımadığı erkekler çevirmiş olabilir. Hepsi de kızın yüzüne boşalabilirler. Yüzü atmıkla kaplanana kadar.
Pode estar rodeada de dez homens que ela mal conhece e podem todos vir-se na cara dela até estar coberta de esperma.
Çok tanıdık oldukları için.
Sejam familiares demais.