That traduction Portugais
1,647 traduction parallèle
Kullanmayı dene adımı, tehlikeli bu...
Try to use my name, that's fatal
Ünümü almaya kalkıştın, ama tehlikeli bu...
Tried to claim my fame, but that's fatal
Acıyı büyütmek üzeresin, tehlikeli bu...
About to raise the pain, that's fatal
Şahdamarından ısırmak, tehlikeli bu...
Bite through your jugular vein, that's fatal
Ünümü almaya kalkışıyorsun, ama tehlikeli bu...
Trying to claim my fame, that's fatal
Şu Louis logosu var cüzdanının yan tarafında...
You got that Louis logo on the side of your purse
Stu Wolf şarkı söylediğinde içimde bir şey hep daha fazlasını ister.
Quando o Stu Wolff canta, " There's something in me that always wants more.
dedikleri gibi bu işte hepsi bu, fazlası yok.
"As they say in this biz " That's all there is, there isn't any more
Şarkı söylediğin sürece, beyninde çalan bir çan olur.
"As long as you're singing " There's a bell up in your brain that's ringing
Skillz hazır mı?
Skillz That Killz, preparados?
Average Joe Skillz'le oynamayı planlıyor, onlar beş senedir şampiyonlar.
Average Joe planeia um jogo de ódio com os "Skillz That Killz",... os campeões citadinos cinco anos seguidos.
Oğlum, Pluto.
That-a boy, Pluto.
Oh, that's so nasty!
Oh, isso parece tão real!
- Copy that!
- Entendido.
As we should be landing shortly make sure that your tray table is locked and your chair is in the upright position.
- Como vamos pousar em breve, verifiquem se a mesa está travada e a poltrona está na posição vertical.
But that one.
Mas este...
Çünkü ben onu öyle çizdim.
Isso é porque eu drew him like that.
We'll take 60, and you'll take 40, being as that Maggie's the draw.
60 para nós e 40 para vós, pois a Maggie é a atracção.
Haydi, haydi. Bu güzel ve çok uzun gecelerde.
These better nights that seem too long
Duyamazsın... milyonlarca yalan mırıldandığımı. geçmiş gitmiş bir zamanın yalanlarını.
Can't hear me croon of a million lies that speak no truth of a time gone by that now is through
Ame sen hep... zekiydin.
But you know all this time that you'd never want
Anlarsın işte. Öyle bir yüzse, benim de unuttuğum gibi
Well, you know that face as I do.
Ve göz göze gelince, kendi yüzünü sana... gösterebildiğini.
And how in the return of the gaze She can return you the face that you are staring from
Paraya ihtiyacımız olunca, çalışırız bu yüzden.
That's why we only work when we need the money.
Düşünmemişim böyle bırakacağımı seni.
I never will believe that I left you that way I did.
There is so much more that we can't grasp
Existe muito mais do que a gente pensa.
What freakish nightmare did I step into that turned my wife, who was hot... who had sex with me, who liked to go out with me at night... into some earth mother, world-record-setting breast feeder?
Em que pesadelo é que entrei que transformou a minha mulher, gira, que fazia sexo comigo, que gostava de sair comigo à noite, numa deusa da fertilidade que gosta de bater recordes de amamentação?
Aynı zamanda, bizim... that you meet a lawyer gibilere hoşgörülü davranan avukat bulmak kolay değil.
Mas não é frequente conhecer um advogado com um fraquinho por travestis.
Niye sataşıyorsun?
Punk, what you wanna do? You talkin'all that smack.
She doesn't know that many people. Çoğu kişiyi tanımıyor.
Ela conhece poucas pessoas.
I overheard some cops talking, and the reason that he was kicked off the force.
Ouvi uns polícias a falar sobre o porquê de ele ter sido expulso da polícia.
Mm, like that.
Assim.
Will you hook that up for me?
Não.
Muhteşemdi. Manik Cohen konuşması yoktu. or that incomprehensible Cohen mumbling.
Incrível, sem conversas chatas à Cohen ou o resmungar incompreensível à Cohen.
And the person who runs this trust happens to be an associate of the city councilman's office, the same city councilman that issues building permits... bir sürü bina yapan insanlar.
E a pessoa que gere essa fundação é sócio de um membro da assembleia municipal, o mesmo conselheiro que entrega as licenças às pessoas que constroem muitos prédios.
"That's the way, aha, aha, I like it!" diye çalması.
That's the way, uh-huh, uh-huh, I like it
That's Life bölümünden üç bin arta kalanım var.
Acabo de receber 3 mil pela reposição de um episódio do That's Life.
That 70's Show
That 70's Show - Season 7 Episode 10 "Surprise, Surprise"
That I'm working in a nightclub In a pair of lacy pants
Que trabalho num clube nocturno Só num par de cuecas de renda Que mau!
Kızıl Mızrak ve kardeşi Uzaklardan Gelen Sesler gibi ihtiraslı olanlar için ise savaşma zamanı yaklaşıyordu.
Para homens de sangue quente como Red Lance e o seu irmão, Voices That Carry, a hora de lutar aproximava-se.
Uzaklardan Gelen Sesler hâlâ bir çocuk.
Voices That Carry é ainda um rapaz.
Uzaklardan Gelen Sesler onlara göz kulak olacak.
Voices That Carry vigiá-los-à.
Adım, Uzaklardan Gelen Sesler.
O meu nome é, Voices That Carry.
Çocuklar, sizi George Uzaklardan Gelen Sesler'le tanıştırayım.
Classe, quero que conheçam o George Voices That Carry.
Kardeşi, Uzaklardan Gelen Sesler.
O seu irmão, Voices That Carry.
Adı, Uzaklardan Gelen Sesler.
O seu nome é Voices That Carry.
- There's an old way that should work. - There's an old way that should work.
Aquilo não podia ter funcionado, pois não?
Görebildiğimi hep biliyormuşum.
I've always known that I could see.
- That's right.
- Ok, que se lixe!
Ivor bir bakış attığında, unutmuştu onun bitik bir kız olduğunu.
Forgot that he had wrecked a girl.
Işıklarda u dönüşü yapın O kaltağa kulak asma... Don't listen to that bitch...
Não ligues a essa cabra.