Tıra traduction Portugais
186 traduction parallèle
60 adamın bunu 200 tıra yüklemesi on iki gün sürer.
60 homens levariam 12 dias para o carregar em 200 camiões.
Valizlerinizi tıra yükleyeyim ben.
Eu levo a bagagem para o camião dele.
Manastıra tırmanacağız ve arkadaşın her şeyi götürmeden önce bazı özel ganimetler toplayacağız.
Subir ao mosteiro e dedicar-nos à pilhagem selectiva antes que o teu amigo leve tudo.
Pekâlâ, bu arada manastıra tırmanmak için bolca zamanımız olacak.
Bom, poderíamos ter muito tempo para subir ao mosteiro.
Sen çekici bir adamsın, şu çıtıra bak diyorlar.
És um tipo fixe. Olha ali aquela adolescente. "
Tıra yaklaşamazsın.
Não se pode aproximar.
Herkes tıra binsin!
Todos para o camião.
Woodward, tıra binin dedim!
- Woodward, que diabo está a fazer?
Haydi tıra!
Volte para o camião
GR-13, haydin tıra.
Volte para o camião, GR-13.
Ara sıra bir tıraş losyonu kokusu.
Uma aragem ocasional de aftershave agreste.
Bazen, bir tılsım, hatıra ya da aile yadigarından güç alırım.
Por vezes, seguro num amuleto, numa lembrança numa jóia de família.
Çıtıra bak.
Que borracho.
Ve Pilgrim tıra doğru şaha kalktı.
E o Pilgrim ergueu-se contra ele.
Yazık sana, kıskandın değil mi? Diğer kızlar mini etekleriyle hap atarken, sen manastıra tıkılmış rahibe gibisin.
Pobre, pobre ciumento, preso dentro do convento enquanto as outras meninas correm por aí com as suas minissaias e tomam a pílula.
Nick değilim. Onu tıra atın.
ela julga que sim, mas não sou!
Mesela et, balık ya da peynire ihtiyaç duyduğumuzda hemen tıra gideriz.
- Alho! Carne, peixe, queijo. Sempre querem queijo.
Ama Amon-Ra'nın ilk ışınları karanlığı nasıl dağıtıyorsa, sen de doğudan öyle doğacaksın.
Mas despontareis outra vez no oriente, quando os primeiros raios de Amon-Ra dissiparem a escuridão.
Atları ahıra götür ve tımarla.
Trata dos cavalos.
Nasıra'li İsa'nın doğumundan 1000 yıl öncede tıpkı bugünkü gibiydi
Egito e Israel.
Öpücük dağıtıyorsan, sıra nereden başlıyor?
Se queres dar beijinhos, por onde é que começas?
Bu sıra dışı tıbbi olayı soğukkanlılık ve tarafsızlık içinde inceleyeceğini nasıl ümit edebiliyorsun?
Como é que podes analisar um caso médico com objectividade científica...
Belki aptalca ama oldu bir kere.
Vovê pareve um Hobb ¡ t vomum na superfív ¡ e, mas... tome vu ¡ dado. É uma beste ¡ ra, mas aqu ¡ esta.
- Atina Dağı'ndaki manastıra tırmanmak istiyorum. - Gerçekten mi?
A sério?
Tıpkı... - Oynaşalım.
- Anda p`rá marmelada.
Tıbbi deney. Sıra dışı.
Vejo como subiste tão depressa de posto.
Duvarın üzerinden tırmanarak bahçedeki çalılıklardan geçtim. Yatak odasının penceresine karşı bakan ahıra ulaştım.
Trepei o muro e atravessei o relvado, até chegar aos estábulos, em frente à janela do seu quarto.
Şimdi sıra geleneksel T-Shirt değiştirmede, ve hatırlatmak isterim ki
Agora vem a tradicional troca de camisas.
Sıra dışı bir şekilde kullanılan bu aygıtın hem zekası hem de bir bilinci var.
Se olharmos assim para esse instrumento, conseguimos discernir não apenas duas figuras, um 0 e um 1. Mas que tem algo a que se pode chamar inteligência, ou até consciência.
Hepiniz bir kağıt alacak ve tek sıra olacaksınız.
Quero que tirem um papel e que se ponham em fila indiana.
Sarışın, güzel. Ara sıra erkek arkadaşları yanlışlıkla benim odamın penceresine tırmanan kız.
Loira, bonita, os namorados costumam subir ao meu quarto por engano.
Şu Holivud'a bi gitsem, olcam orda sonra çıkacam çayıra herkes siksin.
You think I'm lying? Sa's with Ricky, he's working against us now. - Don't you know that?
Her mekanik aygıt gibi onlar da ara sıra arızalanırlar.
Doutora, há uma grande diferença entre você e um vírus, mas ambos estão vivos.
Evet, çocuklar, Kıymık ve Tırmık`ı izlemeye geldi sıra tabi şu an Gabbo şovu izleyenler izleyemeyecek.
bem, miudos, esta era a hora de verem Itchy and Scratchy... mas eles estao no Gabbo Show.
Tıpkı "The Champ" ve "Stella Dallas" ta olduğu gibi. Ya da kişisel projeleri olan "Hallelujah!" ve "Our Daily Bread" gibi. Ya da en sıra dışı olan bu film gibi.
Irving Thalberg, da MGM, aceitou financiá-lo porque ele lhe tinha dado o maior êxito do mudo, A Grande Parada.
Biz hep Eskiler'in bu galaksideki insanların ilk evrimi olduklarını varsaymıştık ama, ama bu bu onların buraya uzak, çok uzak bir yerden geldiklerini gösteren ilk kanıt.
O dia de hoje passará a ser lembrado como o dia em que o sangue dos Tok'ra jorrou sem parar, e em que a rebelião deles acabou de vez.
Yaşlanma ve güneşin etkilerinin yanı sıra, koşmak da... Biliyor musun, tıbbi araştırmalar, koşmanın kırışıklıklara sebep olduğunu gösterdi ve... Bu harika, değil mi?
- Achas que eu estou maluca?
Ve sonra bir gün, daha önce hiç görmediğim birçok kasabadan birisinden geçtiğimde bir bayıra geldim, tepesine tırmandım ve gördüm ki... Tanrım! Yaşamımdaki en güzel şeydi.
Então, um dia, quando atravessava uma das muitas cidades que nunca tinha conhecido, cheguei a uma colina, e vi... a coisa mais linda na minha vida.
Kaba ve aşağılayıcı davranışının yanı sıra içinde bir ateş barındırıyorsun. Umarız ki bu ateş tıp mesleğinde sayende yaygınlaşır.
Juntamente com a sua rudeza e comportamento... tem um entusiasmo... que só podemos desejar... que se espalhe pela classe médica como um incêndio.
İnsanlar üzerinde tıbbi deneyler yürütmenin ve soyların saflığını kontrol etmenin yanı sıra örgütün görevi okült uygulamaları antik Alman mitlerini, pagan inançlarını diriltmek ve yeniden yorumlamaktı.
Além de levar a cabo experiências médicas em seres humanos e conferir linhagens sanguíneas para garantir a pureza racial, a missão da organização era ressuscitar e reinterpretar práticas ocultistas, antigos mitos germânicos e tradições pagãs.
- Rickie T? Ara sıra gelirdik.
Nós vimos aqui às vezes.
- Biz yokken bir ara, aygıtımın ölçümleri sıfıra düşmüş.
- Em algum momento enquanto estávamos a ir as leituras dos instrumentos caíram a zero.
İmdat, beni kafese tıkıyor.
- Desculpe. - Socorro, vou p`rá gaiola!
Şimdi Düzen Efendileri onu ölü istiyor, tıpkı Tok'ra gibi.
Os Senhores do Sistema queriam vê-lo morto, e os Tok'ra também.
Tok'ra bu aygıtın pek çok biçimini çalmayı başardı.
Os Tok'ra conseguiram fazer várias cópias deste dispositivo.
Şimdi de sıra hediye dağıtımında!
Chegou a hora... do Jogo dos PresentesI
Onu tıra geri atın.
diz qualquer coisa.
Bizi bir ahıra saklanmaya mecbur etti, tıpkı hayvanlar gibi.
Levou-nos a um celeiro, como animais.
Oh, arasıra tıbbi programıma meydan okuyan sırlar var, ama açıkçası rutin işler, ve kaabiliyetimin izin verilenden fazla olduğunu hissediyorum.
Oh, há mistérios médicos ocasionais que desafiam minha programação, mas na maioria das vezes se transformou em rotina.
Alnındaki o şey, Tok'ra hafıza çağırıcı aygıtına benziyor.
Aquilo na testa dela parece um dispositivo de memória Tok'ra.
Sıra dışı bir iz bulundu. Birdenbire en önemli kanıt olaya bir açıklama getirmek uğruna göz ardı edildi.
Encontra-se uma pegada estranha, e descarta-se a prova mais importante para tentar forçar uma explicação.