Uzatmak traduction Portugais
360 traduction parallèle
Sakalı bu şekilde uzatmak çok süre alır.
Demora muito tempo para a barba crescer assim.
Çünkü sezonu uzatmak için tek çıkar yol onu getirmek.
Porque ele só assinará o contrato por uma temporada inteira.
Brad hepimiz için sezonu uzatmak uğraştı.
O Brad tem andado preocupadíssimo para conseguir uma temporada inteira.
İşi uzatmak için bir dolu numaran var.
Tem uma boa maneira de fugir às perguntas.
Uzatmak yok, kıvırtmak yok.
Nada de burocracias.
Acı çekmeyi biraz daha mı uzatmak istiyorsun?
Quer prolongar seu sofrimento? Quer o seu sofrimento?
Çocuklar bacaklarını uzatmak istediler.
Eles queriam esticar as penas.
- Kirpiklerimi uzatmak için.
- Pöe-me as pestanas mais compridas.
İşi uzatmak istiyor.
Ele quer ganhar tempo.
İnsan hücresinin hayatını uzatmak için virüslerin zincirleme reaksiyonu.
Uma reacção em cadeia de vírus para alargar a vida da célula humana.
Tanrılara dil uzatmak mı?
Blasfémia? Não.
Bu binayı olabildiğince, arkaya doğru uzatmak istiyorum.
Quero que aumente este prédio o máximo que puder.
Bunu burada çok uzatmak istemiyorum.
Eu não quero fazer um escândalo.
Ama yaşam uzatmak?
Mas alargar a vida?
- Güzel bir şey gördüğünde elini uzatmak yeter.
Basta aproveitar uma boa oportunidade quando ela nos surge. Tens razão, amor.
Ayrıca, hattı Belçika sınırına doğru uzatmak ; maliyeti bir yana Belçikalılar'da tecrit edilme hissiyatı da uyandırabilirdi.
Além disso, prolongar a Linha para além da fronteira belga sairia caro e faria com que os belgas pensassem que, em caso de guerra, a França os abandonaria.
Lafı uzatmak istemiyorum.
Às 4 da manhã, acredito que fique.
Belki ellerimizi uzatmak yerine lazer silahları ile karşıladığımız içindir.
Talvez por terem sido recebidos com lasers em vez de braços abertos.
Galactica'da kalış süresini uzatmak istiyorsa bu sayede yapabilirdi.
Acho que iría querer atrasar o teste para poder ficar na Galactica.
Saçımı, uzatmak istiyorum Düz, kıvırcık ya da dalgalı
Quero-o comprido, liso, em caracóis, carapinha Emaranhado, lustroso, gorduroso, brilhante, cintilante, fumegante
Bu çocuk kafasını kullanabiliyor, en azından bir tek şey için, saç uzatmak için.
Porque ele sabe usar a cabeça... pelo menos para crescer cabelo!
Beyler, bu konuda lafı uzatmak istemiyorum.
Senhores, vou directo ao assunto.
Yolu 45 km daha uzatmak için talimat almışlar... ve yolu tam Olinka köyünün ortasından geçirecekler.
Tinham instruções para continuar por mais trinta milhas... para passarem pelo meio da aldeia de Olinka.
Toplantıyı uzatmak istemiyorum.
Quero encurtar esta reunião.
Uzun lafın kısası birisi, o gece bacağını uzatmak zorunda kaldı.
Eu também. Não é boa noticia, Al?
Hastanede bize söylediklerine göre, bacağını uzatmak için tek yol bu.
É a única forma de alongar-lhe a perna. Tem de puxar com força?
Sam, bence bu konuyu uzatmak hata olur.
Sam, acho que é um erro prosseguir com esse assunto.
Be-be-bekle bir dakika. Uzatmak, uzatmak...
Um momento. me passe...
Bence bu oyunu uzatmak cinayettir sevince.
É um crime, quando se ama, prolongar muito essa esgrima!
Dediğim gibi.. .. doğaya yardım eli uzatmak zor bir iştir.
Como já disse, ajudar a natureza dá trabalho.
Konuyu uzatmak istemiyorum.
Não quero cometer o mesmo erro.
Bunu uzatmak için, iş aradığımı kanıtlamam gerekiyor.
Vou ter de provar que andei á procura de trabalho... para conseguir um prolongamento.
- Şunu bana uzatsana ( hand : üstünlük / uzatmak )
- Passa-me isso, sim?
Bunu uzatmak için, iş aradığımı kanıtlamam gerekiyor.
Vou ter de provar que andei à procura de trabalho... para conseguir um prolongamento.
Bana zaman tanımak için nişanımızı uzatmak istiyor.
Quer um longo noivado para me dar tempo.
Buradaki her şey acımızı uzatmak için tasarlandı.
Tudo aqui foi concebido para prolongar o nosso sofrimento.
Kendi yaşamını uzatmak için başkalarını öldüren bir bilim adamı.
Um homem da ciência, que matava outros para prolongar a sua vida.
Yaşam sürelerini uzatmak için deuridium'a ihtiyaçları var.
Precisam de deuridium para estabilizar as suas células.
Saçını böyle uzatmak ne kadar sürdü?
Há quanto tempo o deixa crescer? Não tem nada com isso.
Burada uzak bir yıIdızdan gelen yolcu hayatını uzatmak amacıyla ölen dünyasını terk eder yazıyor.
Aqui diz o seguinte : um viajante de uma estrela distante deixou o seu mundo moribundo, a fim de prolongar a sua vida.
Benim gibi birine ketçap uzatmak ister misin?
Não gostarias de passar o ketchup a alguém como eu?
Bütün nüfuzumu senin göletteki tatilini uzatmak için kullandım
Usei a minha influência para alargar a vossa reserva na lagoa.
Uzatmak için kullandığımız malzeme buharlaşıyor.
É muito volátil... esta substância...
Malı uzatmak için yaparlar.
Fazem isso para a apurar.
Uzatmak mı?
Tratar?
Lucy saldırıya uğradı... bir yaratık tarafından... hayatta kalmak için kan emen bir yaratık... Yaşamını uzatmak için sürekli kan emen bir yaratık.
A Lucy foi atacada por uma criatura que se ergue do túmulo e chupa o sangue dos vivos para prolongar a sua existência profana.
Bu şekilde uzatmak anlamsız.
E um disparate demorar-me mais.
O da fazla uzatmak istemedi.
Ela não vai estar por ai muito tempo.
Bu nedenle bursunu bir yıl daha uzatmak istiyoruz.
Tanto que queremos alargar a sua bolsa por mais um ano.
Yankee Stadyumundaki tuvaletlerin kapılarının altlarını yere kadar uzatmak.
Estender as portas dos banheiros do estádio dos Yankees até ao chão.
Stadyumdaki tuvalet kapılarının altlarını yere kadar uzatmak mı?
Estender as portas dos banheiros do estádio dos Yankees até ao chão?