Uçunda traduction Portugais
1,908 traduction parallèle
- Göğsünün uçunda halka mı var?
- Isso é um piercing, no teu mamilo?
Neden yatağın ucunda yatmıyor?
Porque ele não dorme ao fundo da cama?
Playboy Malikanesi ülkenin diğer ucunda.
A Mansão da Playboy é do outro lado do país.
Bu işin ucunda ne var biliyor musunuz?
Sabem o que está em jogo?
Tam uçurumun ucunda!
Ela fica num penhasco.
Tam uçurumun ucunda duruyor!
- Aqui no cimo da torre!
Sokağın diğer ucunda oturuyorum.
Moro ao fim da rua.
Dilimin ucunda.
Só não posso... Não posso meter-me nisso.
Şu andan itibaren parmaklarımızın ucunda yürüyeceğiz..
Vamos andar com muito cuidado de agora em diante.
Dur bir dakika, diğer ucunda direktörüdür.
Um momento... É o delegado, aguarde, por favor.
İşin ucunda belki Alfa vardır.
Talvez tenha sido o Alpha.
Altın bir halkanın içinde yeşil taşları olan, ucunda da yakutlar bulunan bir bilezik. Yalan söylüyorsun.
Pedras verdes numa argola de ouro, com rubis ao longo do bordo.
Sarayın güney ucunda, bir tünele açılan bir giriş var.
Há uma entrada secreta na parte Sul do Palácio que leva a um túnel.
isin ucunda ne olduğunu biliyordu.
- Ela sabia o que estava em jogo.
Pek fazla düşünmedim ama kafamın bir ucunda bu çok ateşli ve aptalca durmayan bir şeydi.
Ainda não reflecti bem, mas assim de repente parece-me que foi um espectáculo. Portanto, algo nisto não foi assim tão idiota.
Ben annesi rolünü oynayıp ayaklarının ucunda öldürülmüş halde yatarken kulağıma şöyle fısıIdamıştı.
Quando interpretei o papel de mãe dele e me fiz de morta aos seus pés, ele sussurrou-me...
Burnunun ucunda duruyoruz ama o başkalarını çağırıyor.
Estão no gozo comigo, não? Esquece, não importa, não?
Ucunda kan var, yani vuruşların Serseri Şövalyeye isabet etmiş.
A lâmina tem sangue. Então, acertou no cavaleiro andante. - Ele está ferido.
Ve orada yatağın ucunda sessizce bana bakarak dururdu.
E lá estava ele ao fundo da cama a olhar silenciosamente para mim.
Dünyanın öbür ucunda oluyordum. Oğlanlardan ya da annesinden bir telefon alıyordum. İlk uçakla geri dönüyordum.
- Podia estar do outro lado do mundo, mas se recebia um telefonema dos rapazes ou da mãe dela, apanhava o próximo avião para cá.
Ve şimdi o dünyanın bir ucunda.
E agora está a meio mundo de distância.
Zaten bir çocuklarını kaybetmişler, diğeri de dünyanın öbür ucunda.
Tinham perdido um e o que restava estava do outro lado do mundo.
Natalie de şu anda dünyanın öbür ucunda.
A Natalie está do outro lado do mundo.
İşin ucunda bir evlenme teklifi ve bir milyon dolar ödül var.
Em jogo, um possível casamento e o prémio de 1 milhão.
Özel bir tuvalet de var. Kadınların banyosu koridorun ucunda.
Assim como uma latrina especial para mulheres.
Maria için ancak, işin ucunda para ya da tatil varsa endişeleniyorsun.
Estás preocupada com a Maria até estar dinheiro ou férias em risco.
Neden benim Izzie'nın baş ucunda durup elini tutmadığımı biliyorum ama...
Está bem, eu sei porque não estive acampada ao lado da Izzie a segurar-lhe a mão hoje mas...
Kılıcının ucunda olmasına rağmen. - Yine de seni yenmişti.
Embora uma vez o tenhas tido sob o alcance da tua espada e, ainda assim ele fugiu.
Listene şunu eklemeyi unutma ; çağrı nöbetindeyken, kalemi ve kağıdı, yeni bir takım giysi, şapka, bir şişe su ve güneş kremini yanında, baş ucunda hazır tut, ve aracında da GPS bozulursa diye Thomas rehberini eksik etme.
Adicione isto à sua lista... sempre que estiver de serviço, tenha uma caneta e papel perto da cama, juntamente com uma muda de roupa, um boné, uma garrafa de água, bronzeador, e assegure-se que tem um mapa dentro do seu veiculo, para o caso do GPS avariar.
Ucunda bunun gibi bir klips olması gerekirdi.
É suposto ter um destes no fim.
Bir parti onlara sopanın kısa ucunda olduklarını hissettiriyor.
Um partido sente que está a ficar com o lado mais fraco.
İlk dansımız iğnenin ucunda olacak!
A nossa primeira dança vai ser na cabeça de um alfinete.
Hermano'nun Lokantasında onlarla buluşacaktım. Kasabanın diğer ucunda.
Ok, era suposto encontrar-me com eles no restaurante fica do outro lado da cidade.
Toplam değeri 30 bin dolar olan, bankadan bankaya, ucunda para alan kişinin ismi değil sadece bir hesap numarasının olduğu bir dizi kayıt dışı ödeme var.
- Houve uma série de pagamentos por fora de 30 mil dólares de Banco para Banco sem nome, só apenas um número de conta.
Kızım orada namlunun ucunda.
A minha filha está lá dentro com uma arma apontada à cabeça.
Çünkü bu telsizin ucunda kim varsa bu ikisi, biz seni kurtarmadan önce onlara haber vermiş olabilir.
Pois quem estiver do outro lado disso, aqueles dois devem ter chamado antes de salvarmos vocês.
Şu anda namlunun ucunda.
Temo-lo na mira.
Ucunda kan var, yani vuruşların Serseri Şövalyeye isabet etmiş.
A lâmina tem sangue. Então, acertou no cavaleiro andante.
Dünyanın öbür ucunda...
O fim do mundo.
Bu işin ucunda özgürlük var, kızlar.
Há liberdade no trabalho, rapazes.
Bencillik olmasın ama bazen en iyi arkadaşımın dünyanın öteki ucunda olması iğrenç birşey.
Não quero ser egoísta, mas por vezes é chato ter a minha melhor amiga no outro lado do mundo.
29 gün oldu çocuklarım dünyanın öbür ucunda ve Tanrı bilir onlara neler yapıldı.
Já passaram 29 dias e os meus filhos estão no meio do mundo, e sabe Deus a fazerem-lhes o quê.
İlintili diğer bir grup ise, deniz tabanında hareket edebilmelerini sağlayan ve her iki ucunda ufak uzantıları olan küçük bölütlere ayrılmış vücutlara sahipti.
Um grupo relacionado tinha corpos que eram divididos em segmentos com poucas projeções em cada lado, o que os ajudava a se moverem sobre o fundo do mar.
Dilimin ucunda. İtalya'dayız. Salo, 1944.
Uma das melhores formas de conseguir lenha onde tudo esta molhado...
Namlunun ucunda!
Ele está na minha mira!
- Arkadaşlar, kimse namlunun ucunda çocuklar olsun istemez.
- Entendido.
Yani, ihtiyacımız olan şey bu solucan deliğinin öteki ucunda.
O que precisamos está do outro lado deste wormhole.
Bence Jonas şu anda, dünyanın diğer ucunda.
Não. Acho que o Jonas está no outro lado do mundo neste momento.
Kimmiş o? İşin ucunda para varsa yaparım.
Desde que haja dinheiro, eu faço-o.
Çünkü namlunun ucunda bir de bebek vardı...
Onde estavas então? Eu estava a apontar a um jovem assustado com um bebé nas mãos.
Yarın tsuba dünyanın diğer ucunda olacak.
Amanhã a tsuba estará no outro lado do planeta.