Uçurum traduction Portugais
259 traduction parallèle
Uçurum buraya çok yakın ve onun ucuna kadar geldi.
As falésias estão tão perto e ela foi mesmo até à beira, - e se não a tivesse agarrado...
Uçurum mu?
O penhasco?
Uçurum üstüne uçurum.
Uma escarpa atrás de outra.
Durumda istikrar sağlanacak elbette. Ama 4 milyarlık bir uçurum olacağı kesin.
Os cursos tendem a estabilizar-se, excepto um desfasamento de 4 mil milhões.
O lanet uçurum dimdik.
Depois, há o maldito ressalto.
Bu uçurum için çok uzun.
Tempo de mais para esta falésia.
Bir araba kiraladım ve bir uçurum kenarını gözüme kestirdim.
Tinha alugado um carro e encontrado um penhasco.
Başkalarına karşı sen ile yalnızken ki sen arasındaki uçurum.
Ao mesmo tempo a abertura entre o que você é para si e para os outros.
O protestan, ben katoliğim, arada dini bir uçurum var.
Ela é protestante e eu católico. Há um grande abismo religioso entre nós.
Sanatçı kendine bir yer edinince... halkla arasında bir uçurum oluşur. Halk ondan... altı ay önce yaptığı şeyleri yapmasını ister.
O espaço entre o artista famoso e o público... quando o artista se torna famoso, é que este espera que o artista... faça algo que o público viu fazer seis meses antes.
Orada bir uçurum vardır.
Há um espaço.
Sentor, uçurum patikasına dek dostuma refakat et.
Sentor, escoltai o meu amigo até ao trilho do penhasco.
Aramızda uçurum var, Sizlerle benim aramda!
Há um mar entre nós. Entre mim e todos vós. Um oceano!
Kahrolası bir uçurum.
Um oceano de merda.
Gerisi Deadskin Kayalığı'nda bir uçurum kenarında.
O resto está lá no alto, perto de Deadskin Rock.
Tepeye çıkınca, 100 metrelik bir uçurum var. Eğilin!
Quando chegarmos ao cimo, é uma descida de 90 m. Baixem-se!
İktidarla halk arasındaki uçurum hiçbir zaman bu kadar büyük olmamıştı.
Nunca antes fora tão profundo o abismo entre o poder e o povo.
Peki ama ya uçurum, ya deniz?
Mas o penhasco, o mar...
Ne tür bir uçurum?
Que tipo de fenda?
Ondan sonra kendi başınasın. Uçurum ve kayalar da fiyata dahil.
Isso inclui os montes e as pedras.
Neredeyse 50 oyuncunun olduğu yerde mistik bir uçurum yarattın...
Sete bis que fiz. Arranjas um fosso imaginário onde difícilmente cabem 50 músicos...
Bir uçurum. Tam 300 metre derinliğinde.
Um penhasco, com mais de 90 metros de altura.
Lütfen. Uçurum olmasın.
Por favor, nada de penhascos.
Hayır, hemen şu kayanın arkasında uçurum başlıyor.
Não, há ali um rochedo, naquela vertente rochosa.
Evet, uçurum kenarlarına bayılırım.
É claro, eu adoro cair em abismos.
Chopper, efsane ile hakikat arasındaki derin uçurum hakkında aldığım ilk dersti.
O Chopper foi a minha primeira lição sobre a diferença entre o mito e a realidade.
Papaz evine döndünüz. Uçurum kenarından özel kırmızı taşlar topladınız.
Regressou ao vicariato e apanhou um pouco de gravilha vermelha caída do penhasco.
Aramızda bu uçurum varken burada zaman harcıyorum.
E não acredito em perder tempo com isto.
Kuzeyde uçurum var, doğuda ve batıda ise dağlar.
A norte temos penhascos, a este e a oeste temos montanhas.
Bir adım önünde - uçurum.
Mais um passo e - cai.
Sahne bir uçurum kenarındaydı ve seyirciler komedyenleri aşağı atıyordu.
O palco ficava numa escarpa, e o público estava a atirar os comediantes dali abaixo.
Amerikalılar, uçurum üstündeki sepetlere dinamit koydurup o dinamitleri Çinlilere patlattırırlar.
Os americanos, os gwailo, baixavam os chineses... pelos penhascos em cestos para colocar a dinamite.
Dur önünde bir uçurum var!
Há uma ravina à frente!
Kenarlarında çepeçevre uçurum var.
À volta das margens há uma auréola.
Uçurum mu?
Abismo?
Bir yıl sonra, ağabeyi, Ganya, Minbari Savaşı'nda öldürülünce Susan, Andrei'nin tüm itirazlarına rağmen Dünya Kuvveleri'ne katılınca aralarındaki uçurum daha da büyüdü.
Um ano depois, quando o seu irmão, Ganya, foi morto na Guerra Minbari e a Susan escolheu juntar-se à Força Terrestre contra a vontade do Andrei a corrente entre eles tornou-se ainda maior.
buz parçasını göremedi... kar, rüzgar ve... ve sonra kütük ve uçurum... şey hiç kurtulma şansı...
Não viu a mancha de gelo... com a neve e o vento e... aquele tronco e o rochedo... Ele não teve hipó...
Atalarımızın tuttuğu kayıtlara göre, Bakıcı derin bir uçurum açarak atalarımızın orada, yaşamasına izin vermiş.
Os nossos arquivos, contam-nos que ele abriu um grande buraco no chão e trouxe os nossos antepassados para este local.
Büyük bir uçurum geliyor. Şimdi bas frenlere.
Há um grande desfiladeiro a aproximar-se.
Uçurum!
- Precipício!
Buralarda hiç uçurum yok ki.
Não há penhasco nenhum ali.
Efendim, onların kenarı uçurum görünüyor, ama biz onları almak için hala yüksekteyiz.
Sr., eles parecem estar na beira do precipício, mas ainda estamos muito alto para o transporte.
Gittiğim her yönde, doğal bir bariyerle karşılaştım- - sarp bir uçurum, imkansız bir nehir.
Em todas as direcções que eu fui, eu encontrei uma barreira natural... uma montanha escarpada, um rio intransitável.
Onun üzerinde, uçurum ve buzlu Lhotse cephesi vardır durmaksızın 1200 metre yükselir.
Acima disso, está a íngreme e gelada face de Lhotse, que se ergue 1220 metros sem parar.
Tepenin her iki tarafında da 1600 metrelik uçurum vardı.
Tinha falésias de mais de 1,6 km de cada lado.
- Evet, uçurum görüyor musun?
- Não é uma má idéia. - Pois.
Sol taraf nehire doğru uçurum.
À esquerda há uma escarpa que desce até ao rio.
Bak, hayvanlar ve insanlar arasında bir uçurum vardır.
Há uma distância entre animais e seres humanos.
Bu uçurum kapanabilirse, birbirimizi gerçekten anlayabiliriz.
Se pudéssemos eliminar a distância, íamos entender-nos melhor.
Yüz binlerce kuş Antarktika'dan buraya Alaska'nın uçurum ve kovuklarına yerleşir ve zengin denizlerinden faydalanırlar.
Centenas de milhares de pássaros acorrem para cá de lugares tão distantes como a Antártica para acasalar no Alaska protegido por penhascos e vales e para se alimentar em seus ricos oceanos.
İleride bir uçurum var!
Há aí um precipício.