Uğursuz traduction Portugais
495 traduction parallèle
Uğursuz birinden parayla kurtulamazsın.
Não se pode enganar a sorte dessa maneira.
Uğursuz, son kez söylüyorum.
Má sorte, pela última vez.
Hey Uğursuz.
Ei, má sorte.
Eğer teknemize uğursuz birini almasaydık şimdiye Virgin Rocks'a varmıştık.
Já estaríamos perto de Virgin Rocks se não fosse a má sorte que apanhámos.
Uğursuz avlayan herif oltasını bırakıp... trolle avlansa ambarımızı daha kolay doldururduk.
Pescaríamos mais se o nosso pescador de má sorte... deitasse fora a sua linha e usasse um palangre.
Yarın uğursuz çocuğu yanıma alacağım.
Vou levar o miúdo da má sorte comigo.
- Lütfen trendeki yerlerinize geçin. - Bunu boş versene. Bu uğursuz istasyonunuz arkadaşımın kafasını parçalıyordu.
Este homem idiota partiu a cabeça à minha amiga!
Parlak dolunay altında, Uğursuz iblis gibi kavga ederken,
Quando a lua dourada brilhava Ele brigava como um demónio
Uğursuz saat.
Hora profana.
Son uğursuz hareketini de yaptın, Heathcliff.
Fizeste a tua última malévola acção, Heathcliff.
Pard'ı senin kadar seviyorum, ama Algernon uğursuz dedi.
Eu gosto de Pard tanto como de você, mas Algernon disse que trazia azar.
Ah uğursuz kadın!
Oh! Mulher perversa!
İşte en uğursuz, en korkunç saati gecenin. Bu saatte açılır mezarları ölülerin. Cehennemin soluğu, şimdi sarar dünyayı.
Esta é a hora dos sortilégios nocturnos, os cemitérios bocejam e o próprio inferno exala a peste sobre a Terra!
Nereye kayboldu o uğursuz?
Onde se meteu esse maldito?
Gideceğim yeri gösteriyorsun bana. Uğursuz görüntü, göze var ele yok musun sen?
Tu indicas o caminho que eu estava tomando... não ês, visão fatal, tão sensível ao toque como à vista?
William Clarke Quantrill'ın o uğursuz siyah bayrağı altında en vahşi ve acımasız kanunsuz aşiretleri arasında ülkede şiddeti terörize eden....... yürüyen, baskın yapan ve öldüren adamlardı.
O grupo de foras da lei mais selvagem e cruel, que com a sua violência organizada aterrorizava todo o país, era formado por homens que avançavam roubando e matando. Amparados pela sinistra bandeira negra... do William Clarke Quantrill.
Defalarca baskın düzenlediler yağmaladılar, yakdılar ve yıktılar... Quantrill ve onun uğursuz siyah bayrağı peşinde şiddetin cehennemi içinde can ve malın acımasızca yok olması.
Mais uma vez atacaram, queimaram, roubaram e destruíram seguindo o Quantrill e a sua sinistra bandeira negra num inferno de violência, de brutalidade e destruição de vidas e bens.
Rommel batı cephesindeki umutsuz savaşı hala düzetmeye çalışıyordu. 17 Haziran günü bir köy yolunda... Montgomery'nin uğursuz ismiyle...
Rommel ainda tentava manter a luta na sua frente, quando em 17 de julho, em uma estrada perto da cidade de Montgomery...
- Altın? Yafa'daki altın, Şam'dakilerin uğursuz olduğuna eminim. Pratik zeka.
Em ouro de Jaffa, que tenho a certeza não ser amaldiçoado em Damasco.
Kadınlar sana gerçekten uğursuz geliyor, Campbell.
As mulheres conhecem-no bem!
Bıktım artık, hep kavga dövüş dolu uğursuz günler görmekten.
Dias execráveis de inquietude e discórdia. Quantos de vós já meus olhos não viram!
Bilmiyor musunuz, annesi onu doğurup uğursuz ismini verdikten sonra öldüğünü...
Disseram-vos como a mãe o deu à luz, deu-lhe aquele nome e morreu?
Kıpırdasana uğursuz şey.
Anda para cima!
Uğursuz bir yolculuk, bana inanın.
Esta é uma viagem maldita, digo-vos eu.
Yanıcı eşyaları atacağız, beyaz balinanın etinden uğursuz bir yağ yapmak için.
Seguiremos avante com o fogo preparado,... para converter a carne da baleia branca em óleo impuro.
Sudan çık, uğursuz balina!
Ergue-te agora, baleia branca.
Uğursuz.
Maldita sejas.
Sana göstereceğim uğursuz balina!
Maldita sejas, baleia.
Tanrı adına. Son nefesimi üzerine tükürüyorum, uğursuz balina.
Em nome do ódio, eu cuspo o meu último folgo, em ti.
Bana kalırsa uğursuz büyü.
Dos maus remédios, acho eu.
İşte o uğursuz adam yine geldi.
Ah, aí está, outra vez, aquele tipo detestável.
İnce bacaklarının üstünde, uğursuz ve kafası vücuduna kaslarla bağlanmış bir tilki.
Raposa de pernas finas, ensanguentada e com a cabeça pendurada.
Baştan sona uğursuz bir işti.
História complicada, essa.
Sen bir... uğursuzsun İşte sen bu sun.Bir uğursuz!
É... uma desventurada!
Şimdi de bizi uğursuz varlıklarından kurtarmak istiyorlarsa... tanrılar adına, bırakın gitsinler!
Se agora nos querem aliviar da sua indesejável presença... por todos os deuses, deixem-nos partir!
Bu ülke bize uğursuz geldi.
- Este país nos traz má sorte.
Tapınakların çevresinde uğursuz ruhlar olabilir.
Pode haver espiritos infelizes à volta do templo.
Seks ve sapkınlık üzerine bu uğursuz hikayenin... son bölümünde son sözler de söylenir.
Assim o verdadeiro Mazzuollo rompe as cadeias... Este é o princípio, o primeiro passo...
Ta en başından beri uğursuz bir evdi.
Foi uma casa maléfica desde o início.
Bu uğursuz daha ne kadar bekletecek!
Aquele desgraçado nunca mais vem!
O yüzden şimdilik bunu keselim ve bu uğursuz balayı gezisini, olabildiği kadar güzel bitirelim.
Vamos esquecer tudo e tentar aguentar este maldito cruzeiro de lua-de-mel.
Harika, uğursuz... olağanüstügüzelfevkalademsi iki peni.
Os lindos, fatidicos, supercalifragilisticexpialidocious dois centavos.
O uğursuz biri. Uğursuzluk getiriyor.
É que ela dá azar...
- Uğursuz gün.
- Isso é má sorte...
Adı uğursuz olan.
Cujo nome é Maligno.
Ama bazılarına hala dünyadaymış... Dünyanın karanlık ve uğursuz köşelerinde gezerlermiş. Dilenci ve aptal kız kıIığında.
Mas alguns dizem que eles ainda pairam rondando os esconderijos obscuros e lugares malditos da Terra disfarçados de mendigos e de garotas ingênuas.
Ne uğursuz bir ev!
- Que pardieiro medonho.
Bu geminin ilk kez gördüğü iki ölüme karıştın ve adamlar seni uğursuz biri olarak görüyor.
Esteve envolvido nas duas mortes que ocorreram neste navio, e os homens consideram-no um Jonas.
Ah hanımefendi, hangi uğursuz yıldız altında böyle tatlı bir aşkın bahtsız nesnesini getirdiniz dünyaya?
Enfim. Sob que astro cruel colocou o infeliz objecto de um amor tão terno?
Sen uğursuz bir soydan geliyorsun.
Tu vens de uma raça má!
Uğursuz...
Capitão.