Vaktini traduction Portugais
1,378 traduction parallèle
- Vaktini değerlendirmek diye buna denir.
Tempo bem gasto, de certeza.
Neden vaktini hıçkırıklarla harcıyor?
Porque o desperdiço com soluços? ".
Bu sorulara cevabı olan tek adam Dr. Sean McNamara. Miami'li bir estetik cerrah. Vaktini ve yeteneklerini, Oymacı'nın mahvettiklerini onarmaya adamış biri.
Um homem com respostas para estas questões é o Dr. Sean McNamara, um cirurgião plástico de Miami, que dedicou o seu tempo e habilidade a reparar o que O Trinchador destrói.
Vaktini ayırdığın için sağol, hayatım.
Obrigada pelo teu tempo, querida.
Onun vaktini çalmışım gibi hissediyorum.
Sinto que já lhe ocupei demasiado tempo.
Vaktini dağıtıyor olacaksın.
Vai andar a trabalhar de mais.
Ailem döşemeye vaktini harcayamaz.
A minha família não pode pôr chão. Vivemos numa casa alugada.
Johnny gerçek katillerin peşinden gitmeli. Boşu boşuna bütün vaktini golf sahasında geçireceğine...
O Johnny devia procurar os verdadeiros assassinos, em vez de passar a vida no campo de golfe.
Bize şimdiyle bir sonraki hasat zamanı arasındaki yetişme vaktini kaybettirecek.
Faz-nos perder tempo de plantio até à nova colheita.
- Tüm vaktini ve enerjini onları onarmaya harcıyorsun. İnsani olanı yapmak ve onlarla yatıp sonra kaçmak dururken.
Dedicas todo o teu tempo e energia a ajudá-las, em vez de teres uma atitude humana, que é ires para a cama com elas e desapareceres.
Sonunda, senin meclis üyen değerli vaktini harcadı, ha?
O seu vereador demorou a agir.
Ne yazık ki yanlış rapor için vaktini harcıyorsun.
É pena que seja preso por falsas declarações.
Samantha, Every Mart'ta vaktini boşa harcıyor.
A Samantha está a perder tempo lá.
Bak, güven bana, burada vaktini harcıyorsun.
Olhe, confie em mim. Está a perder o seu tempo aqui.
Dedi ki, "Eğer bütün vaktini çiş yaparak geçireceksen neden masanı klozetin içine taşımıyorsun?"
E diz : "Se quer desperdiçar o seu tempo, porque é que não leva a sua secretária para o urinol?"
O vaktini hapishanede geçirirken kampanyasının rekor başarıya ulaşmasını cani imajını kullanarak sağladı.
Enquanto estava na prisão... usou a sua imagem para promover, a sua companhia de discos.
- Harcıyorsun vaktini boşa
- Estás a perder o teu tempo
Sen vaktini garip olmakla geçirdiğin için
Já pensaste que estás tão ocupado a ser esquisito.
Donanmada kendine uygun işi bulması biraz vaktini aldı.
Levou algum tempo até sentir o apelo da Marinha.
Sıradan insanların vaktini çalıyor.
É uma distracção perigosa para as massas.
Neden vaktini Bayan Suzanne'le kaybediyorsun ki?
Por que estás perder o teu tempo com a Suzanne?
Eğer annemi düşünüyorsan vaktini harcıyorsun.
Sabes? Se estiveres a pensar na minha mãe, estás a perder o teu tempo.
- Vaktini almayacağım.
- É, já faz um tempo...
Bütün vaktini kitapçılarda geçirmek pek sağlıklı değildir.
Não é saudável passar o tempo todo numa livraria.
Eminim vaktini boşa geçiriyorsundur.
Aposto que estavas a brincar.
Neden İsveçli bir aristokrat züppeyle vaktini harcasın ki?
Por que há-de ela gastar energias com aquele aristo-parvo sueco?
Vaktini boşa harcadığım için üzgünüm.
Desculpe tê-lo feito perder tempo.
Hayır, şapkalı kızlarla vaktini harcama, genellikle düzgün olurlar.
Não percas tempo com miúdas de chapéu. Costumam ser difíceis.
Tüm vaktini o buz pateni pistinde geçiriyordun.
Tens passado a vida naquele rinque.
Hayır, yalnızca tüm vaktini onunla harca.
Só queres passar todo o tempo com ela!
O halde vaktini boşa harcamasan iyi edersin.
É melhor não perder mais tempo, então.
Bayıldım. Kocasının, tüm vaktini orospularla dolu bir evde geçirmesini... hangi kadın istemez?
Que mulher não quereria ver o seu marido a passar todo o seu tempo numa casa cheia de putas?
Vaktini boşa harcama.
Só se dê um tempo.
İşyerinde değilken ya da Julia'yı arkadaşlarıyla oynamaya götürmediğinde. .ya da Walter'a göz kulak olmaya çalışmadığın zamanlarda. .ki biliyorum bunlar tüm vaktini alıyor kendin için ne yapıyorsun?
Quando não está no salão, ou a levar a Julia a festas ou a manter o Walter na linha, o que é dose a tempo inteiro que faz para seu próprio bem-estar?
Vaktini benim yaşımda birilerini bulmaya harcıyordun.
Levaste o tempo que precisaste para farejar alguém da minha idade.
Bay Cooley'in vaktini boşa harcamayın.
não faças perder mais tempo a Mr Cooley.
Simon çok iyi bir aşçı, vaktini neden burada harcadığını bilmiyorum.
O Simon é bom cozinheiro. Não sei porque perde tempo aqui.
- Vaktini burada geçiren ufak bir grup insan.
- Para de pensar um bocado eles têm de ir
Vaktini boşa harcama.
Não me faça perder tempo.
Bak Phillis bir senin vaktini harcamam gerçekten aptalcaydı, çünkü benim bir aile eviyle işim olmaz, ben yapayalnızım ve olay bu işte
Phillys? Foi estupidez da minha parte fazê-la perder tempo, mas não tenho intenções de comprar uma casa familiar. Sou um solitário e... é mesmo assim.
Tüm vaktini ve enerjini onlara verip beş kuruşsuz ortada kalmak var.
Muito tempo e energía que poderia não dar resultado.
Eğer kimseye söylemeden normal bir şekilde vaktini geçirirsen çok güçlü bir kişiliğin var demektir.
Se decidires passar o tempo como habitualmente, sem o dizeres a ninguém, tens uma personalidade muito forte.
Yani, eğer özür dileyip cüppeni öpmemi bekliyorsan vaktini boşa harcıyorsun.
Então se estás à espera de me desculpar e beijar o teu roupão, estás a perder tempo.
Beni korkutmaya çalışarak vaktini harcama.
Não percas tempo a tentar assustar-me.
George Michael ise öğle vaktini babasının isteği üzerine amcasıyla geçiriyordu. - Aman tanrım.
Entretanto, o George Michael passava a tarde... com o seu tio, por sugestão do pai.
Tam olarak öğle vaktini dört saat geçmiş, ya da benim deyişimle dörd-ü mum.
Quatro flashes, por isso passam exactamente 4 horas do meio-dia, ou, como eu digo, são 4 velas!
Vaktini boşa harcayanlar sürüsü. İçlerinden herhangi biri Cylon olabilir.
Manadas de mirones que podem ser Cylons.
- Hayır. Bütün vaktini bana ayıramazsın.
Não podes passar o tempo todo comigo.
- Vaktini harcıyorsun.
- Estás a perder o teu tempo.
- Biraz vaktini alabilir miyim? - Tamam.
- Tuomas.
Ben sana gitme vaktini söylerim.
Eu digo-te quando for altura de te ires embora.