Varlık traduction Portugais
2,146 traduction parallèle
Bir varlık hissediyorum...
Sinto um "prresença"...
Çok güçlü bir varlık.
Uma "prresença muito forrte".
Buralarada bir yerler bir varlık varsa ortaya çıkmasını sağlayalım şimdi.
Se há alguma presença nesta casa que se manifeste... agora.
Kesinlikle çok güçlü bir varlık var burada.
Pois está claro que aqui há uma presença muito forte.
Yanıma bir varlık hissediyorum.
Sinto "prresenças" à minha volta.
Ayrıca er ya da geç Bayan DeWitt onlardan biriyken daha yararlı bir varlık olduğumu hatırlayacaktır.
E, mais cedo ou mais tarde, a Menina DeWitt lembrar-se-á que eu dava mais lucro quando o era.
Yalakalık için yapmadım ama varlıklı bir adama yardım etmek için yaptım.
E não foi para obter favores, mas eu sabia que estava a ajudar um homem rico.
Kendim dışındaki diğer insanları ve hayvanları kısaca canlı varlıkları uçuramam. Ne?
Não posso levitar outros humanos para além de mim, nem animais, ou qualquer ser vivo.
- Çünkü onu Nolan o hâle getirmişti. - Adelle bu genç kadının, yaşamı boyunca sürecek bir varlık içinde taptığı adamla evlenmesi istendi bizden.
- Adelle... é-nos pedido que coloquemos esta jovem numa vida de riqueza e privilégios, casada com um homem que adora.
Mesele varlık oluştuktan sonraki radyasyon.
É a radiação que a entidade está à procura.
24 Eylül'de, ikisi de varlıklı kesime hitap eden iki restoranın... ön camları kırıldı... ve içleri dağıtıldı. Son olarak da 1 Ekim'de, yenilenmiş bir ev, henüz aile taşınamadan yağmalandı.
24 de Setembro, dois restaurantes diferentes, ambos para clientela abastada, ficaram com as janelas da frente partidas e os interiores revirados, e finalmente, a 1 de Outubro, uma recém renovada moradia foi assaltada antes da família se mudar para lá.
"Varlık ve zenginlikleri bulmak için yardıma gerek yok." "Tek yapılması gereken kendine bakmak."
"Para encontrar fortuna e riquezas, não precisam de ajuda, basta olharmos para nós próprios."
O varlık birden kayıp mı olacak?
Esta coisa vai-se embora?
Pekala! Burda o varlık yalnız mı kalacaksın?
Ok e vais ficar aqui sozinha com esta coisa?
Bu epey tehlikeli varlık.
É uma presença bastante negativa.
Çoğu zaman bu varlık insan kılığına girer. Ve sevdiği insanın yerini alır. Bizim dünyamıza girmek için.
E o mais comum ainda é que essa identidade personifica, e toma o lugar do ser querido... para poder entrar no nosso mundo.
Ruhani bir varlık.
Uma criatura etérea.
Bu barış makineleri, devletimizin varlık ve refahına uzanan görkemli bir yeni çağın müjdecisi.
Em sua própria imagem, máquinas são montadas. É uma amostra dessa nova e maravilhosa era, de prosperidade para o Estado!
Çünkü bu varlık ultraviyole bi varlık
Porque nos vai arrastrar para um modificador de morte violenta.
En küçük varlıkların bile, evrenin nasıl oluştuğu sorusuna ışık tuttukları büyülü bir dünya.
Um mundo mágico, onde até as mais pequenas criaturas podem mostrar como o nosso universo se formou.
Artık onları biliyorsunuz. Kavram, örnek veya öğreti olmaktan öte... bizimle aynı narin gezegeni paylaşan canlı varlıklar olarak.
Já os conhecem, não apenas como meras amostras, conceitos ou lições, mas como seres vivos que partilham um planeta frágil connosco.
Lev Nikolayevich ikimiz için de dünyadaki en değerli varlık.
O Lev Nikolaievich é a coisa mais valiosa do mundo, para ambos.
Toledo'da doğaüstü bir varlık görünüyor.
Um elementar apareceu em Toledo.
Ferren fotoğraf filmiyle film çekildiğinde, ilkel bir yaratığın varlığı doğrulandı. Neredeyse doğaüstü bir varlık.
A presença de uma criatura primordial é confirmada, certamente um elementar, pois o filme é feito com a emulsão Ferren.
Bu yepyeni bir dünya ama içinde bir sürü değersiz varlık dolu.
- É um mundo novo e bravo, mas só tem gente impiedosa a viver nele.
Aynı türden olan varlıkların akrabalıkları bazı zamanlar harika bir ağaç ile karşılık bulabilir.
As semelhanças dos seres vivos da mesma Classe foram por vezes representadas por uma grande árvore.
Karmaşık varlıklarız.
Somos seres complexos.
Bildiğim en değerli varlık zaman demiştin.
Você disse que o principal ativo na vida é o tempo.
Gerçekten içimde bir varlık oluşturduğumu bilmek harika olurdu tamam mı?
Será pedir muito querer saber... se há um pequeno ser dentro de mim?
Mahkeme bizi bu süreci idare etmek için görevlendirdiğinde ailenin hesaplarını dondurup varlıklarına el koymakla işe başladık.
Quando o tribunal nos indicou para supervisionar o processo, começámos por congelar as contas da família e a confiscar os seus bens.
Oradaki varlık 1 ve varlık 2, onlar Santiago ikizleri.
Ali o Coiso Um e Coiso Dois são os gémeos Santiago.
Bu yüzden çaresizce, yaşayan bir varlık bulmaya çalışırlar.
Por isso, procuram desesperadamente um ser vivo.
Son olarak da en önemli sorum ey harika varlık genç bir kız mısınız yoksa?
Minha primeira pergunta, que para já enuncio é, ( Ó tu, maravilha! ) És ou não humana?
Değerli Prospero'yu Milano'dan sürdüğünüzü ona ve günahsız kızına yaptıklarınızı yukarıdaki güçler unutmadı, sadece cezanızı ertelediler. Sonunda size karşı, denizleri, sahilleri evet, tüm varlıkları size karşı ayaklandırdılar.
vós três a boa Próspera expulsastes de Milão, a ela e à filha inocente, pelo que as Potências, que tardar podem mas jamais esquecem, contra vós jogaram mares e costas, todas as criaturas, sim, para vos deixar sem sossego.
Bu varlık çok değerli. Onu bırakmam.
É um bem precioso do qual não abro mão.
Lynette, kızım bir makineye bağlı, onun hayatını karmaşıklaştıran adam- - varlığını bile bilmediğim bir adam, onu bu hale sokmuş olabilir.
Lynette, a minha filha está ligada a uma máquina, e um tipo que lhe estava a complicar a vida, um tipo sobre o qual eu nem tinha conhecimento pode tê-la posto ali, portanto não preciso de ser justa.
Buradaki çaresiz varlığın, iyileştirilebilir. Benimki de öyle. Birazcık "Roberto De Niro" luk yeterli.
A sua patética vivência aqui podia ser melhorada e a minha vida também, com um pouco de "Robert De Niro ( diñero )".
Tüm varlığı gerçekleri saklama ve yalancılık üzerine kuruludur.
Toda a sua existência foi baseada na dissimulação e na falsidade.
Helyosfer sınırının ötesinden alınmış. 10 ışık yılımız içerisinde, dünya benzeri dört gezegenin varlığını gösteriyor.
Tiradas além da heliopausa, indicando a existência de quatro planetas como a Terra, há 10 mil anos-luz de nós.
Karanlık enerjiyi bulursak higgs bozonunun varlığını ortaya koyabiliriz.
Se encontrarmos a energia negra, podemos comprovar a existência de "Higgs Boson", descobrir a natureza da interação de "Quark-Gluon"
Aslında, kısa süre öncesine kadar, senin varlığından bile haberim yoktu.
Fogo.. até há pouco tempo atrás, nem sabia que você existia.
Varlığımızın gizliliği artık açığa çıkmış durumda!
O segredo de nossa existência foi comprometido!
Fakat varlığına dair bir kanıt bulmadık.
Mas não descobrimos nenhuma prova da sua existência.
Fransız Ordusu kahramanlarına ve ezici üstünlüğüne rağmen bir varlık gösterememişti.
Ele quer evitar um novo banho de sangue a qualquer custo.
Yaşarken ölümün varlığını kolayca kabullenen şu başka dünyalı garip kız.
Aquela rapariga estranha e mística que aceitava tão facilmente a presença dos mortos entre os vivos.
Yetimler Okulu'ndaki bazı yetim kızlar, doğaüstü bir varlığı gördüklerini söylüyorlar. Ona "Hanımefendi" diyorlar.
Algumas órfãs da Escola de Caridade afirmam ver um ser sobrenatural... que elas chamam de "A Dama".
Tabii ki varlığımız rahatlık ve zevk verebilir...
É claro que a nossa presença pode dar - conforto e satisfação...
Tabii ki varlığımız rahatlık ve zevk verebilir çevremizdekilere.
É claro que a nossa presença pode dar conforto e satisfação a quem está perto.
Anlaşılan Patty Hewes kızın varlığını öğrendi.
A Patty Hewes deve ter sabido da existência dela.
Biz varlığı asla buraya çağırmadık.
Nunca invocámos uma presença.
Varlığı alanı öldüren salgın bir hastalık gibiydi.
A sua presença era como a peste que transformou a área em morte.