Vivo traduction Portugais
29,092 traduction parallèle
Sadece düşünmeden edemiyorum. Son olayda daha açık olsaydık belki babam hâlâ hayatta olurdu.
Não posso deixar de pensar, que se fôssemos mais abertos da última vez, que talvez o meu pai ainda pudesse estar vivo.
Şuan hayatta kalmaya daha çok odaklıyım.
Estou mais concentrado em permanecer vivo.
Bağırsakların dışarıdayken... ne kadar yaşayabileceğine şaşarsın.
É fantástico. O tempo que consegues ficar vivo com as tripas penduradas... Eu tenho o teu dinheiro.
- Yaşadığına dair bile bir kanıtın var mı?
Tem provas de que está vivo?
Abe, eğer Jackson'ın babasının yaşadığına dair bir şans bile varsa söylemeliyiz.
Abe, se houver uma hipótese remota do pai do Jackson poder estar vivo, temos que lhe dizer.
Hayır, eğer babasının yaşadığını söylersek ve yalan çıkarsa bu onun için daha da beter olur.
Não, se lhe dissermos que o pai está vivo e acabar por ser uma mentira, apenas o irá destabilizar ainda mais.
Nerede yaşayacağım, nasıl yaşayacağım?
Onde vivo, como vivo.
Nasıl hâlâ hayatta?
Como está ele ainda vivo?
Ama genç kraliçe biliyordu prens hayatta olduğu müddetçe... kendi kanından olan tahta asla çıkamayacaktı.
Mas a jovem rainha sabia que desde que o príncipe estivesse vivo ela nunca iria ascender ao trono.
"Hayatta kalmak için sana ihtiyacım var..."
Preciso de ti para permanecer vivo
Seni ister ölü ister diri götüreyim, yine de paramı alacağım.
Pagam-me quer eu te leve de volta morto ou vivo.
Yaşıyor.
Ele está vivo.
Budala şansın sayesinde hayattasın.
Estás vivo por pura sorte.
Hadi, hâlâ hayatta!
Vamos, ele ainda está vivo!
Bu işten canlı kurtulma şansın da öyle.
Que também é a tua hipótese de sair desta vivo.
Hulk tam olarak yürüyen bir gama reaktörüdür.
O Hulk é basicamente um reactor gama vivo.
Alın bu da pound kekiniz. " der.
"Olá, estou vivo, tomem um bolo."
Asıl sorun, bunları doğrulayacak hiçkimse yaşamıyor.
O maior problema é... Não há ninguém vivo para verificar isto.
Onu canlı istiyorum.
Quero-o vivo.
Hâlâ hayattayım.
Continuo vivo.
Ev arkadaşımla bir sorunum var da, ondan soruyorum.
Tenho de saber porque vivo com uma colega.
Adım Barry Allen, ben yaşayan en hızlı insanım.
O meu nome é Barry Allen, sou o homem mais rápido vivo.
Sadece hayatta kalmaya çalışıyorum.
Só estou a tentar ficar vivo.
Beni doğru yere yönlendirmezsen Tanrı şahidim olsun ki hayatını cehenneme çevireceğim.
Por isso, aponta-me na direcção certa... Ou juro por Deus que torno a tua vida um inferno vivo.
Aslına bakarsan burada yaşıyorum.
Sim, na verdade vivo aqui.
Senin gibi anı yaşamıyorum.
Não vivo para o momento como tu o fazes.
Beni doğru tarafa yöneltmezsen hayatını cehenneme çeviririm.
Por isso, aponta-me na direcção certa ou irei tornar a tua vida num inferno vivo.
Kendini bodruma kapatıp açlıktan ölmesini sağlamış.
Enterrou-se a si próprio vivo, na cave dele e emparedeu-se a si mesmo, morrendo à fome.
Evet o da hayatta.
Sim, ele também ainda está vivo. Ele...
Bedenini canlı bir şekilde bırakması tam bir zayıflıktı.
A ideia de que ele tenha deixado um "fato de carne" vivo é tão deliciosamente fraco.
Muhtemelen hâlâ hayatta olmamın sebebi de bu.
Provavelmente é por isso que eu continuo vivo.
Sadece hepimizin yaşamasını istiyorum ama öncelikle hayatta kalmak gerekiyor.
Só quero que todos vivamos. Mas primeiro tens de estar vivo.
Seninle birlikteyken her şey daha normal ve parlak.
Tudo o que é normal é maior e mais vivo quando estou contigo.
- Daha da ilginç olanı oğlu Leo Elster'ın hala hayatta olması.
- E o que é mais interessante é que o filho dele, Leo Elster, ainda está vivo.
Beraber yaşadığım kadın daha elverişli olabilir diye elastik bantları kapı koluna takardı.
A mulher com quem vivo deixa elásticos na maçaneta da porta, no caso de serem necessários.
Leo Elster'ın hayatta olmasıyla ilgili olan.
A parte acerca do Leo Elster estar vivo...
Daha güçlü olmuş olsaydın belki Ten hâlâ hayatta olurdu.
Se tivessem sido mais fortes, talvez o Ten ainda estivesse vivo.
Dürüst olmak gerekirse bugün hayatta olmamın sebebi o.
" e posso dizer, honestamente, que estou vivo hoje por causa dele.
Hayattasın ayrıca. İşkence ettiğin insanlar sayesinde.
E vivo... graças às pessoas que torturou.
Ölümlü olduğunu bilmesen yaşadığını nasıl anlardın?
Como saberias que estás vivo, se não soubesses que podes morrer?
Bu civarda oturuyorum.
- Eu... Vivo aqui perto.
Şimdi ise güzel bir evde yaşıyorum.
Agora, vivo numa casa linda.
Sen olmasan Jake hâlâ hayatta olabilirdi.
O Jake ainda estaria vivo se não fosse por ti.
Diri diri gömüldüm.
Fui enterrado vivo.
Hayattayım.
Estou vivo.
Hâlâ hayattayım.
Ainda vivo.
Diri diri gömüldüm ve aklımı kaybetmeye başladım.
Estou enterrado vivo e estou a começar a enlouquecer.
Tafefobi, diri diri gömülme korkusunun belgelenmiş olan ilk korkulardan olduğunu biliyor muydun?
Sabias que a tafefobia, o medo de ser enterrado vivo, é um dos mais bem documentados medos primários?
Bilemeyiz.
Ele pode estar vivo.
Geri çekil dedim.
Olha, Reddington, se queres o teu homem vivo, vais dizer-lhe para fazer o que eu estou a dizer.
O yaşıyor.
Ele está vivo.