Yakışıklısın traduction Portugais
1,900 traduction parallèle
Sen de inanılmaz yakışıklısın ve aptal gibi gözükmüyorsun.
Bem, tu é que não pareces nada idiota, estás lindo com esse fato.
- Tanrım, çok yakışıklısın.
- Meu Deus, você é lindo.
Çok yakışıklısın... Merhaba.
É encantador...
Her zamanki kadar yakışıklısın.
Não mudaste nada.
Goofy'nin yeni yakışıklısını duymadın mı?
Ainda não ouviste falar? À pateta é a nova moda.
Evet, bu adada cesur, gözüpek ve yakışıklısın.
Sim, nesta ilha, és corajoso, ternurento, bonito.
Daha mı yakışıklısın?
És mais bonito?
- Çok yakışıklısın.
- Estás tão elegante.
Eh, hiç olmazsa hala yakışıklısın.
Bem, pelo menos você ainda é bonitão.
Yakışıklısın da.
Também tem boa aparência.
Çok yakışıklısın.
Ainda é bonito.
Ayrıca yakışıklısın da.
E um homem atraente.
Ama bir yıldız olabilecek kadar yakışıklısın.
É suficientemente suficientemente bonito para ser uma estrela.
Çok yakışıklısın.
- És bem giro.
Yabancısın, yakışıklısın.
Tu és americano. Tens boa aparência.
Dünyadaki en zeki insan olmayabilirsin ama oldukça yakışıklısın ve sen...
Podes não ser a pessoa mais inteligente do mundo, mas és bonito, de certos ângulos e és...
O gözlüklerle çok yakışıklısın.
Eestava muito bonita, tipo Dennis Hopper.
Evet. Ama sen yakışıklısın, ben çirkinim.
Sim, mas tu és jovem e bonito e eu nem por isso.
Bence çok yakışıklısın.
Eu acho-te bonito.
Yaklaştın. Yaklaştın yakışıklı!
Estás tão quente!
Evet, tek kötü tarafı okula onu ziyarete gittiğimde güçlü, yakışıklı ve çok garip okul arkadaşlarının olması.
Sim, mas sabes, não gosto quando a vou visitar ao liceu e os colegas dela são fortes e bonitos, e muito divertidos.
Nesini tanıyacaksın? Yakışıklı ya işte.
Não importa, ele é lindo.
Ömrün boyunca yürek hoplatan bir yakışıklı olacaksın.
Serás um borracho toda a vida.
Gerçi, Taş Devri'nden kalma olsa bile babanın hala yakışıklı olduğunu düşünmene sevindim.
Embora eu fique contente por ainda pensares que o teu pai é belo diabo, mesmo que ele ainda pertença à Idade da Pedra.
- Şu yakışıklı piçe bakın.
- Olha esta cabra.
Luca, sen çok yakışıklı bir adamsın.
Luca, você é um homem muito bonito.
Ama meğersem şanslıymışsın yakışıklı.
Mas parece que obtiveste uma trégua, jeitoso.
Zaten önceden de yakışıklı bir tip sayılmazdın.
Também nunca me pareceste bem.
Eğer karışıklıktan istifade edersen yönetime en yakın sen olursun.
E se aproveitares os distúrbios... serás aquele... que mais se aproximará do poder governamental.
Dolabında yakışıklı bir çocuk olmasını özleyecek misin?
Vais sentir falta de ter um giraço no teu armário?
Maskeyle daha yakışıklıymışsın.
És mais bonito com a máscara!
Vadinin en iyi ve en yakışıklı jüri üyesi olarak bana verilen güce dayanarak, bu seneki amigo kız takımı kaptanını açıklıyorum! Bambi!
Pelo poder em mim investido, como o jurado mais fixe e bonito de Valley, anuncio que a capitã da claque deste ano é Bambi Cummings!
Onun gibi yakışıklı biri tarafından kurtarılırsan azıcık çarpıldın diye kimse seni suçlayamaz, değil mi?
Ser salva por um jeitoso daqueles, ninguém podia culpar-te se te apaixonasses.
Çek o sürtük ellerini yakışıklımın üzerinden.
Tira as tuas mãos do meu homem.
Bizim gibi bir sürü grup var. Hepimiz yakışıklıyız. Letterman'ın programına katılmazsan ya da bir filmde müziğini kullanmazlarsa hiç şansın yok.
Há tantos como nós, e somos todos tão giros... e é tipo, se não consegues ir ao Letterman... ou fazer parte de uma banda sonora idiota, estás lixado, ok?
Bayan Hunt, bu yakışıklı şeytanın gençken neye benzediğini öğrenmek için can atıyorum.
Então, Sra. Hunt, estou morta para saber... como era este diabo bonito quando era jovem.
Sen, yakışıklı dostum, anladın değil mi herşeyi?
Tu, meu belo amigo, tens tudo, não é?
Yakışıklı şerefsiz. Bu arabayı süren çocuk. Dün onunla yatmıştın hani.
Um bonit � o. Ali � s, tiveste rela � � es sexuais com ele ontem.
Şevkini, yakışıklılığını nereden aldığı belli.
Vê-se de onde veio o espírito dele, a beleza.
Yakışıklı Prens sabahın 6'sında içkiye başlamaz.
Um Príncipe Encantado não bebe ás 6 h da manhã.
Kötü adam öldürülür, yakışıklı çocuk ve güzel kadın birbirlerine âşık olurlar.
O vilão vai ser morto e o giraço e a mulher bonita vão acabar apaixonados.
Yakışıklılığını kaybediyorsun.
Estás a perder o bom aspecto.
Bu yakışıklı arkadaşın da kim?
Quem é o teu amigo charmoso?
Sen genç ve yakışıklı bir adamsın.
És um rapaz muito bonito.
Yakışıklı bir yabancı mıydı yoksa yakın bir arkadaşım mı?
Seria um estranho bem parecido ou um amigo meu?
"Ayın ofis yakışıklısı" adında aptalca bir yarışma düzenlediğimizi söylemek istedim.
Queria dizer-te que estamos a organizar o concurso de "melhor naco do escritório".
Şu parktaki yakışıklıylasın demek.
Está com o gostosão do parque.
Diyor ki, önümüzdeki 50 yıl, ikimiz de böyle dar elbiseler giyineceğiz, yüksek topuklularla dolaşacağız ve barlara gideceğiz. Yaşlı yakışıklılar, son emekli maaşlarını bize içki ısmarlamak için harcayacaklar.
Diz-me que daqui a 50 anos, tu e eu ainda vamos usar vestidos demasiado justos e sapatos com saltos demasiado altos e vamos a bares onde vamos conhecer velhos jarretas que nos vão oferecer bebidas com os últimos trocos das suas reformas.
Yakışıklıydın, atletiktin becerikliydin, zekiydin ve popülerdin.
Eras belo e atlético, talentoso, esperto e popular.
Ve onu uyandıracak şey bir yakışıklının öpücüğüdür...
E o que a fará acordar é um beijo de um...
Senin çekiciliğin, kişiliğin ve yakışıklılığın yaptıklarından sonra beni alt mı edecek yani?
Acha que o seu charme, a sua personalidade e o seu bom ar, vão mudar a minha opinião depois do que fez?