Yapın traduction Portugais
43,828 traduction parallèle
Yapılması gereken bütün testleri yapın.
Faz-lhe todos os teste que te venham à cabeça.
Zeb'le birlikte bu kurtarma görevi için bir plan yapın.
Trabalha com o Zeb num plano para esta operação de resgate.
Konsolosluğu ara, ne gerekiyorsa yapın.
Liga ao Cônsul, faz como quiseres. Liga a quem precisares.
Şimdi hemen yapın.
Por isso, faça-o agora.
Onu burada tutmak için elinizden geleni yapın.
Façam o possível para mantê-lo aqui.
- İçeri girdiği zaman, sadece selam verin ve dediklerimi yapın.
- Quando ele entrar, digam que sim e sigam a minha deixa.
Bir şey yapın!
Façam alguma coisa!
Senin için yapılmış tüm bunlardan nasıl kaçarsın?
Para que estás a fugir se estamos a trabalhar para ti?
O ne yapılacağını bilir.
Voltamos para o Murphy.
Yani bu kuş bir inşaat alanından buldozeri çalıyor, üzerinde modifiye yapıp aracı kurşun geçirmez bir canavara dönüştürüyor, mahzenin açık olduğuna emin olduğu iş saatleri sırasında da kulübün duvarını yıkarak içeri dalıyor.
Então, esta ave rara rouba um "bulldozer" de uma obra, e transforma-o numa espécie de aríete à prova de balas, deita abaixo a parede do sítio, durante o horário comercial, quando tem a certeza que o cofre estará aberto.
İki çocuğum var biri oğlan biri kız ve biliyorum ne yaparsan yap, onları nasıl iyi yetiştirmeye çalışırsan çalış, doğru olanı ne kadar öğretirsen öğret, sonuçta kendi kararlarını verecekler, onların eylemlerinden ben sorumlu olamam.
Tenho dois filhos. Tenho um filho e uma filha, e sei... Sei que não importa aquilo que façamos, por melhor que tentemos educá-los, ensiná-los aquilo que é correcto, ao final do dia, aquilo que eles fizerem, não posso ser responsável pelos actos deles.
Yarın için alıştırma yapıyordum ve zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.
Estava a praticar para amanhã e perdi a noção das horas.
Seth, basına incelemelerin, ülkenin içinde bulunduğu durumdan dolayı tedbir amaçlı yapıldığını söyle.
Seth, informa a imprensa de que as inspecções são preventivas devido ao estado de alerta no país.
Richmond'ın bakanları yolsuzluk yapıyordu, diyor.
Parece que vários membros do gabinete abusavam do poder e aceitavam dinheiro em troca de acesso.
Hayırdır, ergen gibi yapıştın?
Achas que estás num convívio da faculdade?
Yaramı yapıştırdın mı sen?
Puseste cola na minha ferida?
Şaka yapıyor olmalısın.
Só podem estar a brincar.
Ama bu ejder başkasının eşine kur yapıyor.
Mas ele cruzou-se no caminho de outro.
Yavruları büyüdükçe pisonya ağacının yapışkan ve kancalı tohumları yavrulara yapışır.
Enquanto seus pintainhos crescem, também as árvores pisonia Desenvolvem sementes pegajosas e equipadas com ganchos.
- Evet, sana yapılmasını hiç istemezsin.
- Nunca queiras levar com uma.
İnanın bana, hepinize iyilik yapıyorum.
Acredita, estou a fazer-te um favor.
- Walter katranı ısıtırsa yapışkanlık seviyesi düşer ve bacaklarını kurtarabilir.
Se o Walter aquecer o poço, vai diminuir a adesão e vai libertá-lo.
Şaka yapıyor olmalısın.
Só pode ser uma brincadeira.
Riley'nin biraz sihir yapıp kapıları açacağınız falan sanmıştım.
Pensei que a Riley ia abrir algumas portas como que por magia.
Nutraloaf vücut geliştirmekte olan bir mahkumun bütün besin ihtiyacını karşılayan, kafeteryadaki artıklardan yapılmış bir karışım.
A "dieta" é uma mistura das sobras do refeitório que proporciona todos os nutrientes ao desenvolvimento de um recluso.
Sen o şeylerin nasıl yapıldığını biliyor musun? Evet efendim.
- Sabes fazer esse tipo de coisas?
Bozer ve ben küçükken, o bir film yapıyordu, ve sahnenin görüş alanını genişletmek için havadan çekime ihtiyaç duydu.
Quando o Bozer e eu éramos miúdos, ele estava a fazer um filme, SACO DE PLÁSTICO e disse que precisava de um plano aéreo para filmar toda a cena.
Sonra da babasının kamerasını aldık onu ev yapımı sıcak hava balonuyla gökyüzüne gönderdik.
CRUZETA Por isso, CARBURANTE GELIFICADO pegámos na câmara de vídeo do pai dele e atámo-la a um aeróstato caseiro, que enviámos para o céu.
Babandan onu buzdolabına yapıştırmasını istesene
Porque não pedes ao papá para o pôr no frigorífico?
Güzel iş çıkarmışsın ama başka bir ekip yollayalım. O seçenek yok. Bire bir tanımlama yapıp, gerçek yeteneklerini yazdım.
Aquele homem tinha uma tatuagem de uma arvore no braço, e o Weller não tem essa tatuagem.
Tüm ekibim ve Patterson yayının yapıldığını yeri bulmaya çalışıyor. Ama bu, haftalar sürer.
O que compartilha não sai daqui.
Bütün bunların yatırımını yapıyor.
Ela paga por tudo isto.
Yapımını ben denetledim.
Supervisionei a construção.
Kaya kartalı kadar görkemli olmayabilirler ama bir kartalın yaşamını daha önce yapılmamış biçimde aktaran eşsiz bir perspektif yakalıyorlar.
Eles podem não ser tão majestosos como uma águia-real, mas conseguem capturar uma perspectiva única que transmite a vida de uma águia como nunca antes.
Bu insan yapımı dünyada, hayvanların sıra dışı hayatta kalma yöntemlerini gün yüzüne çıkaracağız.
Para revelar os modos extraordinários em que os animais sobrevivem neste mundo feito pelo homem.
Yakın dönemlerdeki en büyük değişimlerden biri 140 yıldan az bir süre önce yapılan tek bir icatla ortaya çıktı.
Umas das grandes mudanças recentes surgiu de uma invenção criada há menos de 140 anos.
Ve tüm bunları 1969 yıIında siyahi bir kadın olarak yapıyordu.
E fez tudo isto, apesar de ser uma mulher negra em'69.
Ne diyorsa onu yapın.
- Como pôde fazer isto?
Onu ilk kadın uçuş direktörü yapmışlar. Onunla ilgili film bile yapıImış.
Tornou-se a primeira Directora de Voo e até fizeram um filme sobre ela.
Köpekbalığının karnına yapışan bir vantuz balığı gibi.
Como uma remóra, a sugar na barriga de um tubarão.
O dahi dediğiniz adamlar her zaman büyük bir hata yapıyor geriye kalanlarımızın aptal olduğunu düşünüyorlar.
Os génios cometem sempre o mesmo erro, pensam que o resto de nós é estúpido.
En iyi yaptığın şeyi yap...
Faz o que fazes de melhor.
Onların putları altın ve gümüşten yapılmış, insan elinin eseridir.
Os falsos Deuses deles são de prata e ouro, obra das mãos dos homens.
Nasıl yapıldığını bulurum.
Hei-de descobrir.
İmparatorun, sivil yönetim koluna ihtiyacı vardı. Ve o kolun, devlet yapılanmasının da liderlerinin olması gerekirdi.
O imperador de uma estrutura de governação civil e essa estrutura governamental tinha de ter líderes.
Yani bu kararların temelinde pek sevgi olmazdı. Neredeyse hepsi, hatta Roma imparatorları tarafından nesiller boyu yapılan evliliklerin hepsi aslen siyasi ve hanedanlık amaçları içindi.
Estas decisões não se tomavam com base no amor, quase todos, virtualmente todos os casamentos ocorridos em gerações da elite de Roma, têm fins políticos e dinásticos.
Bazı hatalar yapıldı, şanssızlıklar oldu ama tüm bunların ardında benim olduğum fikri...
Tem havido erros, má sorte. Mas a ideia de que estou por detrás disto...
Bu yeni çağı ve yeni yılı kutlamak için 14 gün sürecek müsabakalar yapılacağını duyuyorum.
Para celebrar esta nova era e a chegada do ano novo... anuncio 14 dias de Ludi Plebeii.
Howie, senin yapacağın her şeyi yapıyorlar zaten.
Howie, eles estão a fazer tudo para ti.
- Büyü yapıldığında, bunu yapan kişinin imzasını taşır. - Biz sınırlayabilir miyiz?
Nós podemos encontra-la?
Pekâlâ, İskenderiye'deki kazıların çoğu 19. yüzyılda Sir Flinders Petrie tarafından yapıldı.
A maioria das escavações em Alexandria foram feitas pelo Sir Flinder Petrie, século 19. Devíamos verificar o Museu Britânico de Historia Natural.