Yaslan traduction Portugais
2,705 traduction parallèle
Tek yapman gereken arkana yaslanıp gofretini yemek.
A única coisa que tens de fazer é relaxar e comer uns biscoitos.
Ama onun yerine, arkana yaslanıp oturdun ve onların gıcık sahte bir bakirenin yerime geçirmelerine izin verdin. Hayır.
Mas ao invés disso, não fizeste nada e deixaste que me substituíssem por uma falsa virgem chata.
Arabaya yaslan!
Encoste-se no carro.
Arkana yaslan.
Apenas fique deitada.
Sadece arkanıza yaslanın.
Descontrai.
Ben de arkama yaslanıp birinin her şeyi hallettiğini görmek isterim. Ama 24 sene oldu ve kahrolası dizginleri kimse almak istemiyor gibi.
Teria todo o gosto em recostar-me e deixar outra pessoa comandar o barco, mas já passaram 24 anos e mais ninguém parece querer tomar o raio das rédeas.
Duvara yaslan!
Contra a parede!
- Duvara yaslanın! - Duvara dayanın!
Contra a parede!
Triad'lılar arkalarına yaslanıp tek tek öldürülmeyi beklemeyeceklerinin mesajını yolluyor.
Os Triads estão a deixar um recado que não vão ficar parados e serem mortos um a um.
Arkanıza yaslanın ve bırakın işinizi sizin için halledelim.
Sente-se e deixe-nos fazer o trabalho por si.
Ne yapayım, geriye yaslanıp ne olacağını bilmiyor muşum gibi mi davranayım?
Então, eu... Cruzo os braços e finjo... que não sei o que vai acontecer?
Arkanı dönüp, duvara yaslan!
- Contra a parede!
Yaslan.
Esforça-te!
Sürüş hiçte kolay olmayabilir, Arkanıza yaslanın ve içkilerinizin keyfini çıkarın.
O passeio pode ser um bocado instável, então sentem-se e bebam as vossas bebidas.
Duvara yaslan.
De costas para a parede.
Birazdan yola çıkacağız, arkanıza yaslanın ve...
Estamos prestes a descolar, queiram recostar e descontrair-se...
Artık geriye yaslan ve aileyi benim yönettiğim gerçeğini kabullen.
Por isso, saia de cima e aceite o facto que eu tenho o que é preciso.
Arkanıza yaslanın, rahatlayın düşük kalorili patlamış mısırınızın ve çikolataların tadını çıkarın. Biz de size kendi hikâyesine giriş yapmak üzere olan kahramanımızın tuhaf ve şaşırtıcı öyküsünü anlatalım.
Encostem-se, descontraiam-se e apreciem as vossas pipocas de baixas calorias e esse sortido de doces, enquanto vos contamos o estranho e desconcertante conto de um herói que ainda tem de entrar na sua própria história.
Ağaca yaslanıp kaşı.
Coça com a árvore.
Bazen sadece arkasına yaslanıp güler,
Ele sentava-se sempre no fundo a rir.
Kız arkasına yaslanır ve battaniyeyi üzerine çeker.
Deita-se de costas e puxa o cobertor sobre si.
Şuna tıkla ve arkana yaslan.
Clicas aqui sobe-se até ali e fica, para sempre.
Söz veriyorum. Arkaya doğru bir adım at ve yaslan...
Está tudo bem, eu prometo.
Geriye doğru yaslan.
Inclina para trás.
Pekâlâ, arkanıza yaslanın.
Apenas deite-se de costas.
- Oraya gidin, duvara yaslanın.
- O tipo aponta. - Para ali, contra a parede.
Kapıya yaslanın.
- Perto da porta.
Kolların düz olsun, dizlerini kır ve geriye yaslan.
Braços esticados, dobre os teus joelhos e inclina-te para trás.
Modellik yaşına göre artık yaşlanıyorum.
Em anos de modelo, já estou a dar as últimas.
Yaşlanıyoruz, R.C. Hepimiz yaşlanıyoruz.
Ele está mais velho, R.C. Todos nós.
Biliyorum ama Bay D artık yaşlanıyor. Bence hatalarını telafi etmeye çalışıyor.
Eu sei, mas o Sr. D... está a ficar mais velho, acho que está a tentar compensar os seus erros.
Yaşlanıyorsun, öfkeleniyorsun yarı yaşındaki kadınların giydiği elbiselere sığmaya çalışıyorsun ama tek gecelik ilişkilerinden biri meyvesini verene dek de tarzını değiştirmeyi hiç düşünmüyorsun.
A ficar velha e rabugenta, tentando vestir roupas feitas para mulheres mais jovens, mas não querendo mudar de estilo até que te saia a lotaria num dos teus engates fortuitos.
Yaşlanıyor sayılırsın.
Começa a pesar-lhe a idade.
"Ama artık yaşlanıyorum... "... ve yakında sadece olmayan şeyleri hatırlayabileceğim. "
Mas as minhas faculdades estão a decair... em breve só me lembrarei das coisas que não aconteceram. "
Duvara yaslanın dedim!
Contra a parede, já!
Arkana yaslanır mısın?
- Podes deitar-te?
Ve yaşlanıyorum, günün birinde öleceğim
Mostre-o o que tem. Velhos, jovens, tome-os assim que chegarem!
Dış görünüş olarak, bizim gibi insanlar ama bizden çok daha yavaş yaşlanıyorlar.
Externamente, eles parecem-se muito conosco, mas na idade teem uma taxa muito mais lenta do que a nossa.
İnsanlar yaşlanır.
As pessoas envelhecem
"İnsanlar" yaşlanır.
"Pessoas" encelhecem.
Sadece iki kişi başından itibaren sıkıntı, yıldan yıla yaşlanırsın, değişirsin..
Só duas pessoas, a lutar contra os problemas, ano a ano, a envelhecer, a mudar.
Biraz yaşlanınca çirkinleşecek.
Não parecerá melhor quando ficar mais velha.
Yaşlanırız.
A envelhecer...
Babam gittikçe yaşlanıyor, Bazılarımız krallıkla ilgilenmeli.
O meu pai está a ficar velho. Alguém tem de olhar pelo nosso reino.
Giderek yaşlanıyorum.
Não vou para jovem.
Ne? - Dostum, yaşlanıyoruz.
O que foi?
Tuhaf bir koku salgılayıp bütün gün sol sinyali açık dolaşmaya başlayana kadar giderek yaşlanıp gücünü kaybettiği uzun ve yavaş bir çöküş mü?
Um declínio longo e lento, a ficar mais velha e fraca até ter aquele cheiro esquisito e conduzir o dia todo com o pisca da esquerda ligado?
- Evet, yaşlanıyor.
- Está a envelhecer.
İnsan yaşlanıyor, hepsi bu.
Envelhece-se e pronto.
Bu apartmanda yalnız başına yaşlanıp gitmeniz çok yazık.
É uma pena, acabar como um bêbado, sozinha naquele apartamento.
Gençken arkadaş olduğun insanlardan yaşlanınca kopabilirsin bazen.
Os nossos amigos de infância, às vezes... Por vezes, afastamo-nos quando crescemos.