Yumurtalar traduction Portugais
2,202 traduction parallèle
Balıkların ve kuşların bıraktığı yumurtaları toplardım.
Apanhava os ovos que encontrava. Dos pássaros e dos peixes.
Tüplerdeki sarı, pudra gibi olan madde, onlar yumurtalar ama katalizör mide asidi.
O pó amarelo que estava nos tubos que roubaste, são tipo ovos, mas o catalisador é o acido do estômago.
Erkeklerin sık sık seks yaparak genlerini yaymak istediklerini iddia etti. Ancak, kısıtlı yumurtaları olan dişiler genetik olarak en iyi erkeği bulmak için çok daha seçiciydiler.
Alegava que os homens tentam espalhar os genes através do sexo constante, enquanto que as fêmeas, com óvulos limitados, são mais selectivas nas suas tentativas de encontrar homens geneticamente superiores.
Evsiz anne, bu yumurtalar harika.
Minha nossa! Estes ovos estão óptimos.
Bu, neredeyse, internetten yumurtalarını satmak falan gibi bir şey.
Isso é quase como vender os próprios óvulos na internet.
Donmuş yumurtalar döllendiklerinde korunma olasılıkları..... artıyor.
Os ovos congelados têm uma maior probabilidade de sobrevivência quando são fertilizados.
Vafılllar ve yumurtalar, biraz da tütsülenmiş görünen şeyler aynı yerde.
Há biscoitos e ovos e pequenas coisas com salmão no mesmo sitio.
Saygıdeğer majesteleri... Bunlar ejderha yumurtalarından yapılmış mini pizzalar.
Estas serem mini-pizzas, feitas de ovos de dragão, suas Majestades.
Krepler, yumurtalar, domuz pastırması.
Os bolos, os ovos, o bacon.
Yumurtalar yakında kuluçkadan çıkacak.
Os ovos devem eclodir em breve.
Eti buldular ve yumurtalarını yerleştirdiler.
Elas encontraram a carne e depositaram os seus ovos.
Yumurtalar.
Ovos...
Hayır, onun yumurtaları var.
Não! Ela tem ovos!
- Yumurtaları var dedi.
- Ele disse : "ela tem ovos".
Yumurtalarını nasıl seversin?
Como é que gostas dos ovos primogénitos?
kendi yumurtalarını üretmesine imkan sağlamak için rahimin yeterince yakınına yumurtalık dokusu nakili yapabilecek birisine.
Alguém que consiga implantar tecido ovárico suficientemente perto da fonte de irrigação uterina para produzir óvulos.
Togo, rekoru kırdığında Malezya'daydı. Oradaki yumurtalar daha küçüktür.
O Togo bateu o recorde na Malásia, onde os ovos são mais pequenos
Doğru. Malezya'daki yumurtalar daha küçüktür.
Os ovos na Malásia são mais pequenos.
Evan, yumurtaları getir.
Evan, vai buscar os ovos.
Kızgınsa, yumurtalar yanar.
Se não, os ovos vão ficar fritos demais. Ande lá.
Kızartma kabiliyetinin dışında yumurtaları kırarken dikkatli olmalısın.
Outras habilidades de fritar, Precisas de prestar atenção para partir os ovos.
Yumurtaları taşıyor olmalı.
Deve carregar os ovos.
Bana göre sende bulduğumuz iğne sana canavarın yumurtalarını bıraktı.
É possível que o espinho que encontrámos em ti tenha implantado embriões da criatura.
Ve gerçeği söylüyorum. Yumurtalarını kıyafetlerin içinde bırakmayı tercih ediyorlar.
Isso quer dizer que oeste é pra lá e leste pra cá.
Yumurtalarını üreme kliniğine satabilirsin, ya da o sakalını Gülünç Ötesi Müzesine satarsın.
Podias vender os teus óvulos a uma clínica de fertilidade ou vender essa tua barba ao Museu do Ridículo.
Bir zamanlar doğdukları nehirlere yumurtalarını bırakmak için.
para porem os seus ovos nos rios onde eles próprios eclodiram.
Yumurtaları sadece tatlı suda hayatta kalacak.
Os ovos só sobreviverão em água doce.
Hazır olduğunda yuva üzerine çöreklenir. Yumurtalarını bırakmaya başlar ve erkek suyun içine bir sperm bulutu salar.
Quando estiver pronta, ela coloca-se sobre o ninho, começa a libertar os ovos e o macho solta o esperma na água.
Bonapart martıları mevsimin en lezzetli yiyeceklerini topluyor, somon yumurtaları.
Estas Gaivotas de Bonaparte, apanham uma das iguarias desta época : Ovas de Salmão.
Ancak Pasifik somonlarının parçalanan bedenleri büyüyen yumurtalarına yiyecek sağlayan nehirleri besler.
Mas os corpos em decomposição dos salmões do Pacífico alimentam os rios fornecendo os nutrientes que os seus ovos necessitam.
Yumurtalar buzdolabında, değil mi?
Os ovos estão no frigorífico, certo?
Hayat dolu erkek dişisini büyülü bir dansa kaldırarak yumurtalarını sığ sulara bırakmasını sağlıyor.
O macho vermelho-vivo conduz a parceira numa dança mágica, conduzindo-a para pôr os ovos nos baixios.
Dişilerse denizin dibine yumurtalarını bırakıyor.
As fêmeas seguem-nos, cobrindo o fundo do mar com ovos.
Yumurtaları kilometrelerce uzunluktaki kıyıyı beyaza boyuyor.
Cobriram de branco centenas de milhas de costa com as ovas.
- Bıldırcın yumurtaları, Sör Francis.
Ovos de codorniz, Sir Francis.
Bıldırcın yumurtaları...
Ovos de codorniz...
Bu organı,'konakçı'nın içine yumurtalarını bırakmak için kullanıyor.
Usa-o para depositar ovos num hospedeiro.
Metal kullanmıyorlar çünkü balık yumurtaları ile kimyasal reaksiyon gösteriyor ve tadını değiştiriyor.
Eles não usam metal porque reage quimicamente com os ovos de peixe e altera o sabor.
Biz Tanrı'nın yarattığı yeşil bir Dünya için, gündüzler için, Noel için, paskalya yumurtaları için ve daha kutsal birçok şey için savaşıyoruz.
Nós estamos a lutar pela Terra de Deus e pelo dia, pelo Natal e os ovos da Páscoa e tudo o que é sagrado e bom.
Lezzetli yumurtalar.
Os ovos estão deliciosos.
- Jack. Yumurtalarımı boşa harcayan herif.
Fez-me desperdiçar os ovos.
Yumurtalarımdan bir tanesi altın yumurtladı da.
Um dos meus ovários pôs um ovo de ouro.
Yumurtalar bizi bekliyor.
Os ovos esperam-me.
Evet, koca yumurtalar.
Sim, ovos grandes.
Kahvaltı için ne istediğimi soruyor. Ayrıca ne kadar yorgun olursa olsun sırtıma masaj yapıyor, yumurtalarımı pişiriyor.
Pergunta-me o que quero para o pequeno-almoço, não importa o quão cansada esteja.
Açık okyanusta, yumurtalar larvaya döner büyük plankton çorbasının bir parçası olur.
Em alto mar, se convertem em larvas e se tornam parte da grande sopa de plâncton.
Yani, uzun yolculuklarda Bu yumurtalar sanki küçük acil durum kapsülleri gibidir.
Porisso que, em longas viagens, esses ovos eram como pequenas cápsulas de sobrevivência.
Yumurtalar hemen açılacak.
Os ovos eclodem imediatamente.
Bir su kuşunun yumurtaları bunlar.
São ovos de uma ave dos pântanos.
Sonra aldığım o Alman yumurtalarına halis Polonya boku sürüp hepsini iki katı fiyata satmıştım, taze taze,
E então enchi os ovos alemães com merda polonesa. ... E vendi pelo dobro do preço, como frescos direto da fazenda polonesa.
- Yumurtaları var, 3 tane.
Três.