Zarın traduction Portugais
932 traduction parallèle
Hesaplarıma göre, organizmanın sinir bozucu enerjisi... maksimum seviyede... tam koruyucu zarın içinde.
De acordo com os meus cálculos, a energia nervosa do organismo é máxima... dentro... da membrana... protectora... externa.
Bir akciğerinin zarını üç kez soymak zorunda kaldılar.
Um dos pulmões foi aspirado 3 vezes.
Hücre zarını geçer geçmez kendimizi içeride buluyoruz.
Mergulhando através da membrana, encontramo-nos dentro da célula.
Eğer doğa kanunları rastgele dönüşüyorsa o zaman kozmik kumar makinasında bize kazanan zarın gelmesi büyük bir tesadüf olurdu.
Se as leis da natureza, forem reagrupadas de modo imprevisível nos vértices isto é, nos momentos de reversão, então deve-se à mais extraordinária coincidência que na slot machine cósmica tenha desta vez, saído um universo compatível connosco.
Saçmalama, David. Zarını patlatmak için onu futbol sahasına götürdüğünü biliyorsun.
Ele levou-a ao campo de futebol... para desvirginá-la, e tu sabes.
Bu zarın içinden geçmeleri gerekiyor. Orada dostlar, onlara yeni kaderlerinde rehberlik etmek için bekliyor.
Têm de atravessar uma membrana onde os amigos os conduzirão até aos seus novos destinos.
Bakın, yavru vücuda kulaktan giriyor ve beyin zarının çevresine yerleşiyor. Bu da kurbanın hesap verirken önerileri çarçabuk kabul etmesinde çok büyük etken oluyor.
As crias entram nos ouvidos e prendem-se em torno do córtex cerebral, o que torna a vítima muito susceptível à sugestão.
Birkaç kulak zarının kanamasını istiyorum sadece.
Só quero fazer sangrar tímpanos
Bir tek zarın sesi geliyor.
Não. Apenas os meus dados.
Fiyatları düşürüp, masrafları kızar ve yayın yaparlarsa onlarla olacağımı söyledim.
Disse-lhes que alinhava se baixassem os preços, para cortar nas despesas, e emitissem na rádio.
Daha ağzını açmadan yüzü kızarır.
Cora logo antes de abrir a boca.
Yaratıkların yiyeceğini nasıl ayırabiliriz? Biz kendi karnımızı zar zor doyuruyoruz.
Como podemos ter comida para animais se temos os estomâgos vazios?
Siz dürüst atış yaparsınız, biz de dürüst zar veririz.
Jogue honestamente e daremos um dado honesto.
Sanki kafamın içinde kocaman bir hızar çalışıyor.
É como ter uma serra circular em brasa dentro da minha cabeça.
Buralarda birçok küçük sığır yetiştiricisi var büyük sığırcıların onları itmesi ve ezmesinden dolayı zar zor geçinen.
Há uma porção de pequenos rancheiros que não podem ganhar a vida... porque são pressionados e estrangulados pelas grandes companhias.
Eğer düğününe yetişemeseydiniz aman Kimbrough buna çok kızar diye korkar mıydınız?
Tinha medo que o Sr. Kimbrough não gostasse se vocês não chegassem a tempo para o casamento?
Senin bu küçük cesur parmakların zar tutmayı ne zaman öğrendi?
Quando é que os teus dedinhos ávidos aprenderam a jogar dados?
Zaten zar zor buluşabiliyorken, dün gece benden neden kaçtın?
Porque é que fugiu de mim ontem, se ainda nem sequer nos tínhamos conhecido?
Bakın ne iyi olmuş sizi zar zor tanıdım.
- Olha para ele, como novo.
Belki idrak, zihnine girer. Ve aşağıdaki kumların üzerinde bıraktığın korku içine sızar.
Talvez a realização possa abrir a sua mente, e o horror que você deixou exposto na areia, poderá tentar entrar.
Bay Bevis sakar, zihni biraz dağınık ve beceriksiz zar oyunu kadar güvenli bir hayata sahip.
Sr. Bevis é propenso a acidentes, um pouco distraído e desorientado, com uma vida que possui a segurança de um jogo de dados.
Nasıl zar atılacağını çok iyi biliyor.
Ele sabe mesmo jogar. Olhem isso.
Kızarıklıklar alnıma ve kafa derime yayıldıkça benden nasıl uzaklaştığını fark ettim.
Quando as feridas se espalharam pela minha testa e couro cabeludo... logo percebi como você me evitou.
Yetersiz sindirimin, kızarıklıkların... adetlerin, soğuk ısırıklı yanağın.
Sua má digestão. Suas feridas. Suas menstruações.
" kızar mıydın Unuttuysam aptal doğum gününü bir iki kez?
" Se me esquecesse do seu aniversário Queixar-se-ia?
Bay Percy Snodgrass arada iki tek atardı ama bunu asla ortalıkta yapmazdı... bir kenara çekilip gizlice içerdi hayallerini kont olmak ve kızlar süslerdi... um-pa-pa, bu işler böyledir um-pa-pa, bunu herkes bilir... burnundaki parlak kızarıklığın sebebi nedir?
Percy Snodgrass bebia demais mas só quando ninguém via comprava-a em segredo e sonhava que tinha uma namorada oom-pah-pah, ela reza assim oom-pah-pah, já todos a sabem qual será a causa daquele nariz vermelho?
burnundaki kızarıklığın sebebi nedir?
qual a causa do nariz vermelho?
Göğsünün gürültüyle şiştiğini ve göz bağının altından akan gözyaşlarını gördüğümde zar zor konuşabildim.
Mal acabei de falar, vi o seu peito arquejar sonoramente e um jorro de lágrimas cair de sob a venda.
Bu işin parasını alırsam tüm bölgedeki en büyük kumarhaneyi açacağım, büyük kırmızı maun barı, yeşil çuhalı masaları olacak, rulet, zar, iskambil ve o güzel oyunları oynayacağız.
E se conseguir este negócio, tenciono abrir a maior casa de jogo da região, com longos balcões de mogno e mesas de bilhar, para jogar à roleta, aos dados e a todo o tipo de jogos.
Walters'ın eyleminin sonucunda düşmanın pantolonları ıslandı ve bazılarının kalçalarında kızarıklıklar ortaya çıktı.
Em resultado da ação de Walters, o inimigo ficou com manchas de água nas calças e, em alguns casos, marcas vermelhas em forma de morango nas coxas.
Kahretsin, siz hangi hakla... sigaralarımızı masanızın üstüne yığıp... yalnız canınız isteyince bize zar zor bir paket verebiliyorsunuz ha?
Que direito tem de empilhar os nossos cigarros na sua secretária e só os distribuir quando lhe apetece?
Ama başlangıçların parasını bile zar zor ödeyebildi.
E quase não tinha dinheiro nem para os entrantes.
Eğer uzun süre ters çevrilmeden bekletilirse.. nitro sıvı, haznenin dışına sızar ve para çantasını ıslatır demek.
Quando está armazenado por um longo período sem ser virado... o líquido da nitroglicerina escorre dos cartuchos para dentro da caixa.
Bombaların sesi kulak zarımı deliyor.
O barulho das bombas destróem meus tímpanos!
- Bana çok kızar. Alamazsın!
- Vai ficar furioso comigo!
Bir yarasa gibi, karanlık odaların içine sızar.
Como um morcego, ele voa para dentro dos quartos.
Bana da şu havalı Redhawk ceketlerinden getirmesini istesem kızar mısınız?
Zangavam-se comigo se eu lhe cravar um daqueles blusões fixes dos Redhawk?
Bir çocuğum olsa kızar mıydın?
Importaste se eu tiver uma criança?
- Kızar mıydın?
- Importar-te-ás?
Bu polis görevini yaparsa bir sürü insanın yüzü kızarır.
Vão descobrir-se muitas carecas se a polícia cumprir o seu dever.
Zar atarken hile yaptığını görmedim mi sandın?
Não achas que te vi fazer batota quando jogámos aos dados?
Sana bir milyon dolar verseydim, yine bana kızar mıydın?
Zangar-te-ias se eu te desse um milhão de dólares?
Eller çok aşağıda ne yaptıklarını zar zor görebiliyorsun.
O Hans é tão baixo que mal consegues | ver o que ele está a fazer.
Kulaklarını kesip, tüylü zar niyetine arabama asacağım!
Vou arrancar-Ihe as orelhas e pendurá-las no retrovisor... como dados de pelúcia!
Ama karın zarı iltihabı ya da safra kesesi ise...
Mas se é peritonite ou inflamação na bexiga...
Woodward ve Bernstein'in adamlarımın görevlerini... baltalamaya çalıştığını bilmek için zar atmaya gerek yok.
Não quero um badameco que se acha o Woodward ou o Bernstein a atrapalhar os meus homens.
Yasaya meydan okuyan şansını dener. Yargı bir zar atmadır yazı tura oyunu, bir çark dönümü.
Quando se desafia a Lei A justiça está num lançar de dados numa volta da roda da fortuna.
Babam kafasını kesip, dikkatimi çekmek ümidiyle sarımsakla kızartmış, işimden zar zor başımı kaldırabildim.
Meu pai cortou a cabeça e fritou-a em alho, na esperança de me chamar a atenção - raramente me desviei do trabalho.
Akşam eve geldiğinde karını başka bir adamla yatakta bulursan, ona kızar mısın?
Se encontrasses a tua mulher na cama com outro tipo, enlouquecias?
Cindy'le çıkmaya çalışmama kızar mısın?
Não te importas que tente a sorte com a Cindy, dadas as circunstâncias?
Nasıl zar attıklarını tartışmadan, onu yapmak gerekiyor
# Não importa como eles lançam os dados, isto tinha que ser #