Ziyanı traduction Portugais
1,279 traduction parallèle
Herkes para ziyanı olduğunu düşündü.
Todos pensaram que era um desperdício de dinheiro.
Bu operasyon tam bir kaynak, insan ve ekipman ziyanı oldu.
Esta operação foi um desperdício de recursos, homens e equipamento.
Ziyanı yok.
Não faz mal.
Olsan da ziyanı yoktu.
Não fazia diferença.
- Ziyanı yok.
- Não faz mal.
- Cidden ziyanı yok.
- Não tem mal nenhum.
Ziyanı yok, sorun değil.
Nenhum dano, nenhum sujo.
Gençlik ziyanı.
"Desperdiciolândia dos adolescentes".
- Ziyanı yok.
- Por nada.
Sadece ziyan.
Não vale a pena.
Senin kadar yetenekli bir kız görmedim. Oysa sen yeteneğini ziyan ediyorsun.
Tens mais talento que qualquer outra dançarina que alguma vez vi, e estás a deitar tudo a perder!
Onların ziyan edilmesine izin vermeyeceğim.
E não vou desperdiçar.
Ziyan olmasına gerek yok.
Não vale a pena desperdiçá-lo.
Malzemen iyi Feyd, bense iyi malzemeyi ziyan etmekten hiç hoşlanmam.
És de boa estirpe, Feyd, e eu detesto desperdiçar boa estirpe.
- Evet, ziyan olsun istemezsin.
- Sim, não desperdices.
Vatandaşın vergilerini ziyan ediyorlar.
Que desperdício de dinheiro dos contribuintes!
Demek bir adaylığı böylece ziyan etmek istiyorsunuz. Pekala, siz bilirsiniz.
Se vocês querem desperdiçar uma boa nomeação, é convosco.
Büyük ihtimalle annen sütün çorbada ziyan edilmediği... bir evde büyümüştü.
Provavelmente porque a tua mãe foi criada numa casa... que não desperdiçava leite na sopa.
Nefesini benim için ziyan etme.
Não o desperdices comigo.
Ben zaten bütün hayatımı ziyan ettim.
Já desperdicei toda a minha vida.
Aptal, küçük bir kızı baloya davet etmemeliydim. Ziyan zebil oldu.
" Nunca devia ter convidado uma caloira parva para o baile.
İyi bir yemeği ziyan etmek, bir suçtur.
É um crime desperdiçar comida tão boa.
Yemekler ziyan olacak.
A comida vai-se desperdiçar.
Annem, "Her şeyi topla ki hiçbir şey ziyan olmasın." derdi.
A minha mãe dizia-me : "apanha tudo, para não haver desperdícios".
Kuruyorlar, ziyan oluyorlar.
As uvas secam e já não prestam para ninguém.
Koca bir hasat ziyan oluyor.
A colheita está por fazer, vai perder-se.
Ziyan olmasınlar diye onları topluyorum ve sonra da onları herkese paylaştırıyorum. Onları kaynatıyoruz.
Para que não se desperdicem, apanho-as, para dar a alguém, para fazer compota, ou assim...
Doğa bu, hiçbir şey ziyan edilmemeli.
É a natureza, não se pode desperdiçar.
- Zarar ziyan yok.
- Foi sem querer.
Seni erken teselli etmek istemem. Tesellim ziyan olmasın.
Não queria reconfortar-te prematuramente, seria uma pena.
bence ben çok ziyan biriyim.
Quero... Estou perdido de bêbedo!
Bunu ziyan edeceğine değerli bir amaç için bağışlamaya ne dersin?
E, se em vez de a desperdiçares, a doares para uma boa causa?
Buraya geleceksin, bir tane alacaksın. Onu da içine bile çekmeyeceksin ve sonra beni eleştirip ne kadar ziyan olduğumu söyleyeceksin.
Vens aqui, dás uma passa, nem sequer travas o fumo, desatas a criticar-me e vais-me dizer que eu é que sou patético?
Öğrenci dernekleri ziyan, baba.
As fraternidades são piegas, pai.
Yemiyorsunuz da. Ziyan olmasını istemem.
Não quer que se desperdice.
İbranice, ziyan gibi bir şey demek.
É calão para, história da treta.
Ama ziyan da etme.
Não desperdices!
Ciğeri ziyan edip durma!
Não te agarres a esse fígado saudável!
Ciğeri ziyan edip durma!
Seus atrasados mentais!
Tıbbi atık mı, ziyan edilen tıp mı?
Desperdícios médicos ou medicamento desperdiçado?
Aptal bir elbiseye odaklanıp... yıldönümünü evde ziyan ediyorsun.
Passando seu aniversario em casa com a fixação desse estupido vestido.
Bunu da, onunla ziyan ettiğim 24 yıl gibi ziyan etmeyeceğim!
Não vou desperdiçá-lo como desperdicei 24 anos com este homem.
En azından bir 10 yılın en güzel kısmını ziyan etmişsin.
Bem, por um lado, perdeste a maior parte da década.
- Moe'nun yerinde ziyan ettiğim zamanları düşünüyorum da...
Quando penso no tempo todo que desperdicei no Moe.
- Ziyan mı?
Desperdiçaste?
Bu bayan "artık hayatımı ziyan etmiyorum" değil mi?
Bem, se não é a Miss "Eu já não desperdiço a minha vida"!
Burada sırtımı yaslayıp da, hayatını ziyan etmeni izleyemem dostum.
E não posso mais ver-te a dares cabo da tua vida.
Bir sabah kalkıp, kabiliyetini ziyan etmeye mi karar verdin?
Um dia, acordaste e decidiste desperdiçar o teu talento?
Bütün hafta sonunu ziyan etmek istemedim de.
Pensei em não desperdiçar este fiim-de-semana.
Burada bütün gün, TV izleyerek hayatını ziyan ediyor.
Está a desperdiçar a vida se ficar aqui a ver TV todo o dia.
Ben sadece ziyan olan o enerjileri alıp... tek bir kaba, yani kendi içime topladım.
Eu só apanhei essas energias desperdiçadas e as coloquei num só lugar : Eu mesmo.