Zorundaydım traduction Portugais
3,045 traduction parallèle
Yapmak zorundaydım.
Eu tive que matá-lo.
Çalmak zorundaydım.
Olha, tive que o fazer.
- Evet, lütfen. Ve sana bunları söylemek zorundaydım.
Tinha de te dizer isto.
Bilirsin, araştırmacı olarak başladığımda her şeyi elle yapmak zorundaydım.
Sabe, tinha de fazer análise das digitais manualmente quando comecei, como investigador.
İnsanlar izleniyordu. Evlerine kadar takip ediliyordu. (.. ) metroda birinden kurtulmak zorundaydım,
Pessoas estavam a ser seguidas, seguidas às suas casas, tornou-se comum para alguém dizer que precisava despistar alguém no metro.
Anlıyor musun, korkmuştum. O apartman dairesinde yaşamak zorundaydım.
Eu tinha de morar naquele prédio.
Annenin kan kaybından ölmesine engel olmak zorundaydım.
Tinha de evitar que a mãe se esvaísse.
Jack'i tüm bunlardan korumak zorundaydım.
Eu tinha que proteger o Jack de tudo isto.
- İnandırmak zorundaydım.
- Tinha de o convencer.
Ona anlatmak zorundaydım, Tommy.
Tive de lhe contar, Tommy.
Zorundaydım.
Precisei.
- Bu yüzden hızlı düşünmek zorundaydım.
Então eu tive que pensar rápido.
- Dani, öğrenmek zorundaydım.
- Dani, eu tinha que saber.
Olayı iyi göstermek zorundaydım.
Tinha de ser realista!
- Eh, hem de seni sinir etmek zorundaydım.
- Bem, e irritante para ti.
Viktor Baskov, Kiev'e dönmek üzereydi. Onu öldürmek zorundaydım.
O Viktor Baskov ia regressar a Kiev, tive que o matar.
Beni silsin diye onu kızdırmak zorundaydım.
Tive que o provocar para ele tentar acabar comigo.
Delireceğimi düşünmeye başladım. Ve... Bunu durdurmak zorundaydım.
Achei que ia dar em louco, tinha de pará-los.
Ama çok dikkatli hareket etmek zorundaydım.
Mas tenho de ter cuidado.
Çocukken bunu annem için yapmak zorundaydım.
Quando era miúdo, tinha de fazer isto à minha mãe.
Bu yüzden o kadar süre beni dövmenize izin vermek zorundaydım.
Foi por isso que deixei que me desses porrada por tanto tempo.
İkisi de yozlaşmış. Fakat başkası benim yerime seçmeden bir tarafı seçmek zorundaydım.
Ambos são corruptos, mas tive de escolher um lado antes que um fosse escolhido por mim,
Bunu yapmak zorundaydım.
Ele fez-me fazer isto.
Bunu yapmak zorundaydım.
Ele obrigou-me a fazer.
Herkesden özür dilerim ayrıca otobüste patlayamadığınız için... ama buradaki herkesi oradakiler hakkında bir şeyler biliyordur kendimi korumak zorundaydım.
Gostava de pedir desculpa a todas por ter tirado o "truca-truca" do autocarro. Mas, em minha defesa, todas sabemos o que é um tipo enlouquecido.
Bir seçim yapmak zorundaydım ve ben seni seçtim.
Tive que escolher, e escolhi-te.
- Çünkü yapmak zorundaydım.
- Porque fez isso? - Eu precisei.
Yarın üç sınavda görevliyim, o yüzden seni göremeyebilirim. İyi şanslar demek zorundaydım.
Vou examinar três sessões amanhã e talvez não te veja, mas eu tinha de te desejar boa sorte.
Orada olmak zorundaydım.
Eu tinha de lá estar.
Bizi korumak zorundaydım.
Tive que proteger-nos.
Dışarı çıkmak zorundaydım.
Tive de me vir embora.
Telefonumu kapamak zorundaydım.
Desliguei o telemóvel.
Bunu yaptım çünkü ölecek bile olsam seni son kez görmek zorundaydım.
Fiz isto porque precisava ver-te uma última vez, mesmo se morresse.
Bir seçim yapmak zorundaydım.
Tive que fazer uma escolha.
Çıkmadan önce tavuğu temizlemek zorundaydım. Telaş yok.
Antes de sair, tive de limpar a frigideira.
Randevu havuzunu genişletmek zorundaydım.
Tive de me abrir a mais opções.
Hızlı davranmak zorundaydım, patron.
Tive de agir rapidamente, chefe.
"Yöntemlerimden dolayı beni affet ama aklımı kaybetmeden önce bu mesajları... "... sana ulaştırmak zorundaydım. "
Desculpa-me pela forma que tive que entregar o bilhete antes que perdesse a coragem. "
Sana söylemek zorundaydım... Çok özür dilerim.
Tenho de te pedir desculpa.
Yürümek zorundaydım. Çünkü bana 135 dolarlık fırında makarna söyledin.
- Tinha de esmoer o jantar, porque me obrigaste a pedir o macarrão com queijo de 135 dólares.
Bir şans vermek zorundaydım Jess.
Tive de experimentar.
Seksin o kadar iyi olmadığını kanıtlamak zorundaydım.
Tinha de provar que o sexo não era assim tão bom.
İmkansızı yapmak zorundaydım.
Tinha que fazer o impossível.
Yani gördüğün gibi, buraya gelmek zorundaydım.
Então tu vês... Tive que vir até aqui...
Seni bulmak zorundaydım -
Não queria dizer-te aquilo. Tinha que te vir procurar...
Barbara'yla birlikte Maya ve Katie'yi Seattle'a bırakmak zorundaydım.
A Bárbara e eu levámos a Maya e a Katie de volta para Seattle.
Sormak zorundaydım.
Eu tinha de perguntar.
Yapmak zorundaydım.
Tive que fazer isto.
Biz sadece itibarımızı korumak zorundaydık.
Temos de balancear a justiça com autopreservação.
Gelmek zorundaydım.
Tive que vir.
Tatlım, Kramer seni köşeye sıkıştırdı. Neal'ın gitmesine izin vermek zorundaydın. Bunu biliyorsun.
Querido, o Kramer encurralou-te, tiveste de abdicar do Neal, sabes isso.