Üretim traduction Portugais
860 traduction parallèle
Kullanım için üretim.
Falava sobre a produção para uso.
Kullanım için üretim?
Produção para uso?
"Kullanım için üretim" olabilir mi?
Você deve ter pensado nalguma coisa? Não seria nisso da produção para uso?
Ben de öyle düşündüm. "Kullanım için üretim." Basit, değil mi?
- De certeza que sim. Sim, isso foi o que eu pensei. Produção para uso.
"Kullanım için üretim" yazısını yazıyorum. - Evet.
Tenho que escrever um artigo acerca da produção para o uso.
Kullanım için üretim. - Bana zarar vermek istemez...
- Sim, assim é produção para o uso.
Size gönderdiğim üretim raporunu gördünüz mü?
Viu por acaso o relatório sobre a produção que lhe mandei?
Aynı üretim, aynı şekilde yıpranmışlardı.
A mesma marca, o mesmo uso.
Tek sorun üretim ve reklam için paraya ihtiyacım olması.
O problema é que preciso de dinheiro para produzir e promover.
Şimdi size çeşitli bölümlerimizi gezdireyim. Yeni üretim sistemlerimizi de görmüş olursunuz.
Vou-lhe mostrar as diversas secções da nova fábrica.
O yüzden size üretim aşamasında çekimini yaptığımız ilk bölümler olan birkaç hikayeyi anlatırken bana katlanırsınız umarım.
Então espero que me acompanhe enquanto lhes conto algumas histórias Que por acaso acontecem de se tornar A primeira de uma filmagem e um ciclo de produção.
- Herhalde üretim fazlasıdır.
- Devem ser excedentes da guerra.
Ağır suyun üretim miktarını % 400... oranında artırmak için Reich'ın bu tesise ihtiyacı var.
Vamos aumentar a produção de "Águas Pesadas" até 400 %.
Almanların bu üretim artışını emretmelerinin ne gibi bir önemi var?
- Mas qual o significado dos Alemães aumentarem a produção?
Ve üretim yeniden eski hızına çıkmadan önce... üretilen ağır suyu depolamak için yeni tanklar gerekecek.
Devem ser construidos novos recepientes e água pesada deve ser produzida -
Naziler ağır su üretim tesisini tamamen onardılar, üretim devam ediyor. - Ne! ?
Os Nazis restableceram total produção de água pesada.
Bayanlar ve baylar... bugün sizlere yeni bir mezon üretim yöntemini aktaracağım... yeni bir üretim yöntemini yeni bir... mezon üretimi... Yeni bir... mezon üretim... yöntemi...
Senhoras e senhores... hoje tratarei do novo método de produção de mesões... que deriva do resultado de uma nova... produção de mesões... uma nova... produção de mesões...... método...
Yakalamam gereken bir üretim hedefi var.
Tenho uma quota a cumprir.
Bu tür kompleks yapılar için sofistike üretim araçları gerekiyor. Bizim uygarlığımıza denk veya bizden ileri olanlara ait olmalı.
Esta estrutura complexa requer um mecanismo de construção sofisticado, típico de culturas que ultrapassam ou igualam a nossa.
Dahiler seri üretim yapmaz.
O génio não trabalha numa base de linha de montagem.
Yine de, fabrikanın çıkarları bakımından... üretim sürecimizde... o insanlarla her gün mecburen... temasa geçiyoruz.
Contudo, no interesse da fábrica, a nossa actividade produtiva... obriga-nos a um contacto diário... com esta gente.
İşçilerin üretim araçlarını kontrolü.
Os trabalhadores controlam os meios de produção.
Zehir falan değil, sadece kalitesiz acid, kötü üretim.
Não é veneno. É apenas mau.
Bir sonraki üretim başlamadan gideriz.
Podíamos partir, antes de começar a próxima série.
Yarış 6 kategoride araba var... en küçük seri üretim modellerden en büyük spor ve turbo motorlulara kadar... hepsi aynı pistte aynı anda mücadele ediyolar.
Está aberta a seis classes de carros. Dos modelos mais pequenos aos maiores motores desportivos e protótipos. Todos a competir em simultâneo no mesmo circuito.
Ekonomik buhranın vurduğu esnaflar, herşeylerini kaybetmiş memur takımı, seri üretim politikaları sonucu önemini yitirmiş zanaatkarlar.
Lojistas arruinados pela depressão, funcionários que tinham perdido as suas poupanças, artesãos banidos pela produção em massa.
Ancak anî üretim yükselişleri, kritik zamanlar boyunca sürdü.
Mas o grande esforço suportou os tempos críticos.
Uçak üretim bakanı Lord Beaverbrook, sıradan insanların bu üretim savaşının bir parçası olmasına özen gösteriyordu.
O novo ministro da produção aérea, Lord Beaverbrook, fez o cidadão comum participar na batalha da produção.
Duyarlı üretim.
Tem um paladar sensível.
Tahminlerimizin aksine, Goham'daki'Uva'mızın konut birimi fabrikası gerekli üretim seviyelerine henüz ulaşamadı.
Ao contrário da previsão, a fábrica situada no Uva de Goham, não alcançou os níveis de produção.
Henüz sebebini bilmiyoruz. Bu sırada üretim programına uymak için rezerv makinalarımızı devreye sokacağız.
Não sabemos ainda, entretanto usaremos máquinas da nossa reserva... para cumprir o programado.
Sovyet Asya'nın steplerinde, Sibirya'nın yeni fabrikalarında ve madenlerinde modern zamanların en çaresiz üretim çabası doruk noktasına ulaşıyordu.
Nas estepes da Ásia soviética, nas novas fábricas e minas da Sibéria, o esforço mais desesperado de produção dos tempos modernos estava a atingir o clímax.
1943'te askeri üretim nihayet Almanya'yı geçti.
Em 1943, a produção militar ultrapassou, por fim, a alemã.
Sevgililerin üretim kotaları hakkında mektuplar yazdıklarını ya da cephe için koliler paketlediklerini ve özel kuryelerle onlara gönderdiklerini.
As namoradas dos soldados escreviam cartas sobre as quotas de produção... ou embrulhavam encomendas para a frente... e entregavam-nas por intermédio de mensageiros especiais.
Hamburg'da ilk defa olarak, gerçek manada silah sanayiinde çalışan Alman halkının moralinin bozulduğunu gördük. Silah üretim sanayisi çökecekti.
Em Hamburgo descobrimos pela primeira vez, que o moral do povo alemão podia ser tão destruído que o trabalho na indústria, na indústria de armamento, iria desabar.
Schweinfurt'taki bilyalı rulman üretim tesislerinin yüzde altmışından fazlası yokedildi.
Em Schweinfurt, foi destruída mais de 60 % da produção de rolamentos.
Hasat üretim raporu.
Relatório do produto da colheita.
Özenli genetik üretim, efendisini özgür kılacak bu mutantı, bu köleyi oluşturdu.
A criaçäo genética cuidadosa produziu este mutante, este escravo que podia libertar os seus donos.
Seri üretim, örneğin senin Walter PPK, bu işi başkalarına bırakıyorum.
Produção em massa, como a sua Walther PPK, por exemplo, eu deixo para outros.
"Terörizm ve politik belirsizlikten kaynaklanan... son aylardaki sınırlı üretim acil olarak çeşitli tedbirler... alınmasını zorunlu kılmaktadır." A.G. ile ilgili olarak...
"As limitações na produção nos meses recentes... devido a actos de terrorismo e às incertezas políticas... enfatiza a atenção das obrigações de aprovisionamento imediato... com um mínimo no que concerne ao R D".
Benimle aynı üretim bazı robotlar Kara Delik Projesinde görevlendirilmişti... ESP mesajları göndermek için programlanmışlardı.
Alguns dos meus irmãos robots foram destacados para o Projecto Abismo Negro, foram programados para enviar mensagens E.S.P. de volta das sondas espaciais.
Carry üretim robotlarıyız biz.
Continua a tradição.
Evet millet, üretim sayısı, tamam mı?
Muito bem, todos, número de produção, ok?
Her makina için her yıl sabit bir lisans ücreti ile garanti edilmiş minimum ücretle üretim hacmine bağlı ücret arasında seçim yaparken ilk alternatifte karar kıldık.
Escolhendo entre um aluguer fixo anual por máquina, ou um baseado no volume de produção com uma taxa base de garantia escolhemos a primeira alternativa.
Bariz şekilde onların defterlerini inceleyeceğimizi... ve gerçek üretim rakamlarını bulacağımızı düşünüyorlar...
Eles pensam que faríamos auditorias aos seus livros... e descobriríamos as suas reais taxas de produção...
Bu da, planlı üretim ve günlük denetim demektir. - Günlük mü?
Isso obriga a uma planificação da produção e a inspecções diárias.
Kenevir üretim merkezine ulaşıyoruz.
Aproximamo-nos do centro de cultivo de cannabis.
Çok uluslu bir gıda üretim şirketinin temsilcisiyim buraya muz yetiştirip dünyanın her köşesine dağıtmak üzere geldim, Bunun için gerekli yetki ve imtiyazlara sahibim -
Represento a Multinacional Food Conglomerate que comprou a concessão desta ilha, para cultivar, processar e expedir bananas para todos os cantos do globo.
Morfoloji, yaşam uzunluğu, üretim tarihleri.
Morfologia? Longevidade? Datas de fabrico?
Ama devletin de bir "kullanım için üretim" planı var. Darağacı. Sabah 7'de, bir mucize olmazsa, bu darağacı kullanılacak.
Mas o estado também tem produtos para o seu uso a não ser que aconteça um milagre, a alma do Helmes Williams ficará separada do seu corpo e da vida de Mollie Malloy, e também ficará separada a única alma que conheceu... "
Asıl çelişki, dünya çapında üretim güçlerinin zorunlu gelişimi ile kapitalist üretimin ilişkileri ve şekilleri arasındaki çelişkidir ;
Inútil é fugir no continente lingüístico do subdesenvolvimento e esquecer-se de que a contradição fundamental de nossa época nâo é a contradição entre o imperialismo norte-americano e os três continentes subdesenvolvidos, se nâo a contradição entre o desenvolvimento impetuoso das forças produtivas no mundo todo