English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ I ] / Isınıyorum

Isınıyorum traduction Portugais

8,576 traduction parallèle
Sanırım sana ısınıyorum dostum.
Acho que vou gostar de si, amigo.
Sahanın yerleşim düzeni üstünde çalışıyorum, çünkü setlerin bir kısmı hala yerleşkede.
Estou a estudar o lugar porque alguns dos cenários ainda estão de pé.
Hatırlıyorum, tam şu çimlerde sokağın karşısında oturan Lisa McMoyler'a evlatlık olduğumu söylemiştim.
Lembro-me de estar aqui no jardim e contar à Lisa McMoyler, minha vizinha, que eu era adoptado.
Bir genç kızın yaşaması gereken sosyal hayatı yaşayamadığım için kafam çok karışık. Yaşayamıyorum çünkü kafamda başka bir şey var.
Tudo conspira para eu ser uma adolescente que não espera ter a vida social normal de adolescente se estou ocupada demais a preocupar-me com...
Günah ve günahı çağıran durumlardan senin kutsal gücüne sığınıyorum.
Decido firmemente, com a ajuda da Tua graça, não voltar a pecar e evitar oportunidades de pecar.
Bugün öğleden sonrası için bir basın açıklaması hazırlıyorum.s
Vou preparar uma declaração para esta tarde.
Ben burada durumu yatıştırmaya ve ve Bay Parker'ın istediklerini daha fazla şiddet olmadan vermeye çalışıyorum.
O meu trabalho é resolver a situação, descobrir o que se passou, para dar o que o Sr. Parker quer mas sem mais violência.
Bir kere kızamık geçirirseniz, hayat boyu bağışıklık kazanırsınız. Ölmediğinizi varsayıyorum tabii.
Quando se tem sarampo, ganha-se imunidade vitalícia contra ele, se não morrer.
Babamın araştırmasını kurtarmaya çalıştığın için teşekkür ediyorum. Jakuzi olayı yüzünden kızmış olsam da ve muhtemelen öfkemin geçmesi yıllar alacak olsa da Archer, senin durumu yanlış anlayabileceğini anlıyorum.
Quero agradecer-te por tentares salvar a pesquisa do meu pai, e apesar de ainda estar furiosa com o incidente no jacuzzi, e estarei por muitos anos,
Bakın, bunu bir milyon kez anlatmışımdır ama hatırlıyorum da çocukken, bir yönetici yanıma gelip "Joe, beklenenin altındasın, finansal anlamda iyi durumda olmalıyız."
Bem... Eu devo ter dito isto um milhão de vezes, mas lembro-me quando era miúdo, chegou um gerente e disse-me, " Joe, não cumpriste a quota.
Hâline bak, çok telaşlısın bakıyorum.
Podes? Olha só para ti.
Donna, sana bunu önceden de sorduğumu biliyorum fakat şimdi çok daha yakınız ve- - Louis, Harvey için çalışıyorum. Sekreterin olamam biliyorsun.
Donna, eu sei que já te pedi isto antes, mas somos mais próximos do que éramos na altura.
Dostum, pek de sanmıyorum, yani bana sırtını dönerse sana sırtımı dönerim.
- Não me parece, amigo. Porque se ele me entregar, eu entrego-te.
Neşter! Sonuç olarak, ikiniz de eşit derecede dengesiz aşırı hassas, ilgi meraklısı, histerik, kuş beyinli homunkulüslersiniz. Açıkçası ikinizi çoğu zaman ayırt edemiyorum bile çünkü yaşa ya da boya bakmıyorum, başıma ne kadar belasınız ona bakıyorum.
Portanto, são ambos igualmente instáveis, sensíveis, irritantes, histéricos e burros que nem portas e metade das vezes nem vos consigo distinguir porque não uso altura ou idade, vou por como me chateiam o juízo, e nesse aspeto são idênticos.
Lütfen tanrım, eğer cehennem varsa, merhametine sığınıyorum.
Por favor, Deus. Se existe um Inferno, sê misericordioso.
Birleşik Devletler Başsavcısı olarak size söylüyorum ki ve hatta uyarıyorum ki bunu yapmayın.
E estou a dizer... Estou a alertar, como Procurador-Geral dos EUA, para não fazerem isso.
Yine de bunu senin yaptığın gerçeğini hazmetmeye çalışıyorum.
Ainda estou a tentar acreditar que fizeste isto.
- Masayı kaldırıyorum. - Olmaz, tek başına yapmamalısın.
- Não devias fazer isso sozinho.
"Hayatta kalıyorum" şarkısını biliyor musun Ruby?
Ruby, conheces a música "Stayin'Alive"?
Bak, babanı kurtarmak istemeni anlıyorum. Ama ben dünyanın bütün babalarını kurtarmaya çalışıyorum. Annelerini ve bebeklerini de.
Ouve, eu entendo que queiras salvar o teu pai, mas eu estou a tentar salvar todos os pais existentes, e as mamãs e os bebés.
Onunla külahları değişmiştik bir ara o yüzden yerini bulamıyorum bu yüzden beni, Malezya Bakan Yardımcısı ile bir odaya koymalısınız.
Nós tivemos um significativo rompimento, não posso localizá-lo. É por isso que precisa pôr-me numa sala com o vice-ministro da Malásia na ONU.
Kendisi olarak kalmasını sağlamaya çalışıyorum Edwards.
Estou a procurar o caminho que a mantenha inteira, Edwards.
Artık tanınmaz haldeki bir ülkeyi kurtarma görevine çıkmış her zaman ne yaptığını bilen 20 yaşında insanlar ile dolu bir gemide dolaşıyorum.
Estou num navio cheio de pessoas com 20 anos, que sabem sempre exactamente aquilo que fazem numa missão para salvar um país quase irreconhecível.
Kızgın kalmaya çalışıyorum.
Caramba, estou a tentar ficar chateada.
Etrafıma bakıyorum ve Amerikan başarısının tanımını görüyorum. Sizin hakkınızda kitaplar yazıyorlar.
Olho ao meu redor e vejo a definição de sucesso americano.
Aptalın teki ve sıradan bir manken olduğumu biliyorum ama seni tanıyorum.
Sei que sou burro e sou só um modelo, mas eu conheço-te.
Çünkü dördüncü sınıftaki Theo'yu hatırlıyorum, tamam mı?
Porque me lembro do Theo da quarta classe. Está bem?
Evet, Mark'sın ve kalbin kırık ve anlıyorum onu ama şimdi Mike'ın üstüne atlarsan öleceksin ve ben yine tek başıma kalacağım ve bunu yalnız başıma nasıl yaparım bilmiyorum.
Sim, tu és, e o teu coração está partido. Eu percebo isso, mas se apanhares o Mike agora, vais morrer e eu vou ficar sozinha e confusa outra vez.
Bunu düşünmemeye ve yüzümde nasıl bir ifade olacağını... planlamaya çalışıyorum.
Estou a tentar não pensar nisso, e a tentar não planear que tipo de aspecto o meu rosto deve ter.
Yakınlığın şarkısını anlamıyorum.
Não percebo a música da Irmandade.
Sadece Harper'ın neden bana böyle davrandığını anlamaya çalışıyorum.
Eu apenas continuo a pensar na forma como a Harper me interrompeu.
Hala bu dağınıklığı düzenlemeye çalışıyorum. Ama Richie'nin bilgisayarını almışlar ve bir şey daha var.
Ainda estou a organizar esta confusão, mas o computador do Richie desapareceu e há mais uma coisa.
O gün telesekreterimdeki küçük kırmızı ışığın yanıp söndüğünü... düğmeye bastığımda karşıma Joe Becerra'nın çıktığını hatırlıyorum.
Eu lembro-me, nesse dia, daquela pequena luz vermelha a piscar no atendimento automático, e eu carregar no botão e ser Joe Becerra.
Sanıyorum Dr. Saroyan'sınız.
Dra. Saroyan, presumo.
Bilgisayar kullanarak kitabı şifrelemedeki düzeneği bulmaya çalışıyorum. Ya da Nadya'nın şifreleri ile bir bağ var mı ona bakıyorum.
Estou usando o computador para encontrar algum padrão no código do Livro, ou sincronia com os símbolos no codex da Nadya.
Sadece 6. sınıfı telafi etmeye çalışıyorum.
Estou apenas a tentar compensar pelo sexto ano.
Kız kardeşim hepsini ödemek zorunda kalmasın diye burada çalışıyorum.
Trabalho aqui para que a minha irmã não tem que pagar tudo.
Ve şimdi senin için yalan söylüyorum, kardeşime bile, sen başkasının kolarında iken seni korumaya çalışıyorum.
E, agora, ando a mentir por ti, a mentir até ao meu irmão, a proteger-te, enquanto tu te consolas nos braços de outro.
- Haklısın, sanırım anlamıyorum.
Não, é claro que não.
Hayatımın o evresini düşünmemeye çalışıyorum.
Não. Tento não pensar muito sobre essa fase da minha vida.
Sizin için artık çok mu geç bilmiyorum ama bunun çok tuhaf olduğunu biliyorum ve belki de sınırlarımı aşıyorum.
Eu sei que é estranho que eu esteja a passar os limites, mas...
Amanda Clarke ile ilgili dedikodu yarışını diğer kuruluşlara bırakıyorum.
Deixarei que os outros sigam os rumores e especulações sobre a Amanda Clarke.
Hayır, arasıra da olsa içki borçlarını ödetmeye çalışıyorum.
Não, só tento que ele pague a conta do bar, de vez em quando.
Stanton'ın oynayışını görmek için sabırsızlanıyorum.
Quero ver o Stanton em grande.
Führer ülkenin yarısını yönetmeleri için bunlara nasıl izin verdi anlamıyorum.
Não percebo porque é que o Führer permitiu que eles governem metade do continente.
Önceki mesajlarında da kocasının ülke dışında görevli olduğunu yazmış. Bir sürü yorum ve beğeni almış.
Post's antigos dizem que o marido está embarcado, para receber mensagens de apoio e sorte.
- Uğraşıyorum ama bana karşı dürüst olmalısın.
Estou a tentar!
Bunu diyeceğime inanamıyorum ama haklısın.
Tens razão. Não acredito que vou dizê-lo, mas... Tens razão.
Bu konuşmayı kayıt dışı tutarak sana iyilik yapıyorum. Geçmişte Emily'nin yaptıklarını örttüğünü ikimiz de biliyoruz.
Estou a fazer-te um favor ao manter tudo isto entre nós, pois ambos sabemos que ajudaste a Emily a encobrir coisas, no passado.
Farkında mısın bilmiyorum ama röportaj vermeye çalışıyorum.
Estou a dar uma entrevista, caso não tenhas reparado.
Saygısızlık etmek istemem ama Bayan Roxanne Ford'un nereden giyindiğimi umursadığını sanmıyorum.
Não se ofenda, rapaz, mas Miss Roxanne Ford não quer saber onde faço compras.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]