Şansıma traduction Portugais
1,005 traduction parallèle
- Evet, benim şansıma.
- Pois. Que sorte a minha!
Şansıma güvendim, o kadar!
Acredito que tenho sorte.
- Aletlerim bizi yarı yolda bırakmayacaklar. - Kendime ve şansıma güveniyorum... seninkine de.
Confio nos objectos que fabriquei, em mim, na minha sorte, na tua.
Bunu ustalığımdan çok şansıma borçluydum.
Embora fosse mais fruto da sorte do que do engenho.
Ama şansıma, birkaç dakika için kanepede dinleniyordum.
Mas, por sorte, descansava no sofá por uns momentos.
Şansıma pek çevik değil.
Felizmente, embora forte, ele não é ágil.
Her şey benim antik düello tabancasındaki tek bir şansıma bağlı.
E tudo depende da minha única hipótese com a pistola antiga.
Şansıma güvenmek istemiyorum.
Não quero contar apenas com a minha sorte.
Şansıma tüküreyim gözlerim onu gördü. Onu orada bırakmak ne kadar acı vericiydi!
Meus olhos a viram, para minha desventura... e fui tomado de angústia por dever deixá-la.
Şansıma tüküreyim gözlerim onu gördü. Onu orada bırakmak ne kadar acı vericiydi!
"Meus olhos a viram, para minha desventura... e fui tomado de angústia por dever deixá-la".
Şansıma tüküreyim gözlerim onu gördü. Onu orada bırakmak ne kadar acı vericiydi! O ceylan beni iki hurma ağcı gölgesi altında esir etti.
Meus olhos a viram, para minha desventura... e fui tomado de angústia por dever deixá-la... a gazela que me aprisionou à sombra de duas palmeiras.
Şansıma reis oldu.
Para meu azar, ele tornou-se Director.
Şansıma, ben severim!
- Felizmente, eu adoro pato.
Şans gemisinin rıhtıma yanaştığı George Bailey.
Sim, George Bailey.
Ya sen çık karşıma Macbeth, ya da kılıcım girsin kınına... şansız şerefsiz, hiçbir işe yaramadan...
Ou eu encontro-te, Macbeth... ou guardarei minha espada com a lâmina intacta... sem serventia para mim.
Bizim şansımız iyiydi, onunkiyse kötü.
Foi a nossa boa sorte e a má dele.
Ona hiç şans tanıma.
Não arrisque.
Burada bir süre kalırsam... birbirimizi daha iyi tanıma şansımız olur dedim.
Pensei que, se ficasse algum tempo, podíamos conhecer-nos melhor.
Bu şansı bir miktar benim tarafıma çevirir.
Isto mete as coisas a meu favor.
- Herkesin başından kötü şans dönemi geçer.
- Toda a gente pode ter má sorte.
Ben diğer erkeklerden daha şanslıyım, kendisini tanıma şansını verdi.
Sou mais afortunado que os outros homens. Porque ele me permitiu reconhecê-Lo.
Sonrasında, yemekte ve balo esnasında Helena'yı daha iyi tanıma şansını bulurum.
No entanto prometo-te que depois do jantar estarei no baile de gala que organizaste. Nessa altura teremos tempo.
Kötü şans dip ağındaki suya benzer, çekersin ve şişer.
Má sorte é como a água na rede de pescar. Você puxa e ela escorre.
Kötü bir şansın vardı, Sam.
Teve um pouco de má sorte, Sam.
Sadece kötü bir şans.
Só um pouco de má sorte.
Ama başkasını tanıma şansı hiç olmadı.
Mas ela nunca teve oportunidade de conhecer mais ninguém.
Her yerde kötü şans.
É má sorte.
İyi şans mı kötü şans mı?
Boa ou má sorte?
Ben şansımı yanıma alacağım.
Levarei a sorte comigo.
Kötü şans.
Má sorte.
Karıma kalırsa, şansınız bulaşıcı.
A minha mulher acha o vosso mérito contagioso.
Senin ve Lolita'nın isimlerini tamamen şans eseri kullandım... aklıma ilk gelen onlardı.
O teu nome e o de Lolita foram usados por puro acaso... só porque era conveniente!
- Kötü şans.
Má sorte.
Sen gittiğinden beri çıkarmadı, kötü şans getirir.
Não o tirou desde que saíste, Henry. Traz má sorte.
Bir falcı, muhteşem bir kızılın hayatıma gireceğini hayatımın şansı olacağını söyledi.
Eu. Uma adivinha disse-me que conheceria uma linda ruiva. Serias a melhor cola que já me aconteceu.
O zamandan bu yana şansı yaver gitmemişti.
Desde aí, foi atingido pela má sorte.
Bu, kötü şans getirir derler.
Isso traz má sorte.
Kötü şans getiriyorsun, Dusty!
Você traz má sorte, Dusty!
- Sen hepimize kötü şans getireceksin. - Bir kere daha denememe izin ver.
- Trará má sorte a todos nós!
Federasyonun en iyi temsilcileri olan mürettebatım yoluyla, Federasyonu daha yakından tanıma şansı bulmanızı diliyorum.
Espero que aproveite a oportunidade para saber mais sobre a Federação, pelos seus melhores representantes, a minha tripulação.
Arkadaşının şansı kötü.
Seu amigo teve má sorte.
- Çok büyük şansızlık.
- Uma má sorte danada.
Birbirimizi normal şartlarda tanıma şansımız olmadı.
Não há tempo para nos conhecermos normalmente.
Deli insanın bakışları kötü şans getirir.
O olhar de um louco dá má sorte.
Şimdi sınırın ötesindeki dostlarıma davalarında yardım etme şansım var.
Agora tenho a hipótese de ajudar meus irmãos do outro lado da fronteira.
Bu cevaptan anladığıma göre ; şansımız bir hayli yüksek.
Deduzo por essa resposta, que classifica nossas chances como boas.
Şansıma siyah geldi.
Eu é que tive sorte.
Ama genellikle bebek olarak ediniriz ve tanıma şansımız olur. Doğru.
Mas é costume tê-los como bebés, e temos a oportunidade de os conhecer.
Şansın var ki Jack Goldstein ile konuştum. Kötü rapor vermesini engelledim.
Tiveram sorte, eu vi o Jack Goldstein, e impedi-o de mandar uma crítica má.
Seyahat yaptığımda kendi hizmetkarımı hep yanımda götürürüm bu yüzden Bayan Armstrong'unkini tanıma şansım olmadı.
Sempre viajo com minha própria criada. Não necessitava falar com a da Sra. Armstrong.
Eğer kişisel isteklerimin olacağını söylerse,... kişisel yargılarım ön plana çıkacak o zaman politikalarıma karşı çıkmak için büyük bir şansı olacak.
Se ele puder dizer que deixei as minhas considerações pessoais interferirem no meu juízo profissional, então, tem excelentes hipóteses de prejudicar as minhas políticas.