Şeyin traduction Portugais
30,665 traduction parallèle
Bu dünyada her şeyin bir maliyeti var ve ben de güçlerimi kullanarak birkaç kuruş kazanabileceksem, neden kazanmayayım?
As coisas neste mundo custam dinheiro, e se posso ganhar algum dinheiro utilizando os meus poderes porque não fazê-lo?
Büyük bir şeyin peşindeymişsin demek.
Deve estar envolvido em algo grande.
Buradayım bebeğim. Bir şeyin yok.
Estou aqui querida, estás bem.
Şeyin üzerinden göz resimlerini silmem gerekti...
Tive que lavar os olhos das minhas...
Başka bir şeyin peşindesin.
Estás a tramar alguma.
Bu yüzden böyle bir şeyin yakınımda bir yerlerde olmaması gerektiğini biliyorum.
Sabia que não a podia ter por perto.
Yaptığın şeyin bedelini ödeyeceksin.
Vais pagar pelo que fizeste.
Bu kötü bir şeyin olacağı anlamına gelmeyecek.
Mas isso não quer dizer que tenha de acontecer algo mau.
Görünen o ki gidip Ruth'a bu gecenin "seks dışında her şeyin olduğu" bir gece olduğunu söylemem gerekecek.
Parece que vou ter que contar á Ruth que vai ser tudo menos uma noite daquelas.
Sen her şeyin... mükemmel olmasını... istiyorsun.
Você... gosta... de tudo perfeito.
Bir şeyin yok
Estás bem!
Heyecanlı olmak hiçbir şeyin garantisi değildir.
Entusiasmo não garante nada.
Her şeyin sonu gelecek ha?
É tudo um meio para um fim?
Elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz ama hiçbir şeyin garantisi yok.
Estamos a fazer o que podemos, mas não temos garantias.
Ben, bu şeyin neresindeyim?
Onde é que eu entro nisso tudo?
"Luke, hayatta her şeyin var, daha önce istediğin her şeye sahipsin."
"Luke, a tua vida está completa, tens tudo o que sempre quiseste."
İçerideki şeyin seni ifşa etmesine izin verdin.
Deixou aquela coisa comprometê-lo.
Bir şeyin kayıp olmaktan çıkıp kayıp bir dava olduğunu nasıl anlarsın ki?
Como se sabe quando algo deixa de estar perdido e passa a ser uma causa perdida?
Bir şeyin yok.
Estás bem.
Bir şeyin yok.
Está tudo bem. Vamos.
Eğer elinde, çoğu trendeki kol koyma yerlerinde bulunan biraz magnezyum, demir oksit veya her yerde bulabileceğin biraz pas ve ateş olursa bir şalama yapmak için her şeyin var demektir her şeyi iki ayırmanı sağlayacak bir kesici alet.
Se conseguires arranjar algum magnésio, que encontramos em muitos apoios de braços nos comboios modernos, e algum óxido de ferro ou ferrugem, que encontramos, bem, por todo lado, e depois adicionamos algum fogo, e tens o que precisas para fazer uma lança térmica : Uma ferramenta cortante que pode cortar através de qualquer coisa.
Ama bir şeyin değişmeyeceğini biliyoruz Nikki'yi bir gün yakalayacağım.
Mas uma coisa não mudou... Continuo a tencionar apanhá-la.
Belki de depodaki bir şeyin peşindeler.
Talvez estejam atrás de alguma coisa do armazém.
Her şeyin nerede başladığını.
Onde tudo começou.
Bilmiyorum, ama sandstorm'daki köstebeğim her şeyin arkasındaki cevap için çarkları takip etmemizi söylemişti.
Não sei, mas a minha fonte na Sandstorm disse para seguir-mos as engrenagens, e que isso levaria-nos à resposta por trás disto tudo.
Bir şeyin yok.
Vais ficar bem.
Bir şeyin yok.
- Estás bem.
Tek sorun, cebimde sizi kasede çeken bir şeyin olması.
O único problema é que tenho um gravador no meu bolso.
Öncelikle, ilk seferinde sorduğum şeyin cevabını almadım.
Primeiro, nunca tive a resposta que esperava da primeira vez.
Aladdin'i bulmak için içmek zorunda olduğum şeyin içinde ondan da biraz vardı.
A bebida que tive de beber para encontrar o Aladino tinha disso.
Her şeyin üstesinden gelebilirsin.
Podes vencer qualquer coisa.
Kuzey ve güneyde bulunan gözcüler her şeyin yolunda olduğunu rapor etti.
Vigias no Norte e no Sul dizem que está tudo limpo.
Elinde tuttuğun şeyin ne olduğunu biliyor musun?
Sabe o que é que está a segurar?
Sahip olduğun tüm kiloyu bile verdiğinde, hiç bir şeyin değişmeyeceğinden korkuyorsun? En sonunda bunca yıldır asıl sorunun, kaynağının yine kendin olduğunu anlayacaksın.
Tens medo que não aconteça nada depois de perderes peso e de descobrires que a pessoa que sempre foste é a pessoa que tu és.
Bir şeyin değeri bazen kendi değeri değildir.
O valor de algo nem sempre é baseado na própria coisa.
Her zaman dışlanmış gibi hissetmiştim ama siz bana dışlanmışlar birlikte çalıştığında her şeyin mümkün olabileceğini öğrettiniz.
Sempre me senti como um estranho, mas vocês mostraram-me que, quando os estranhos trabalham juntos, tudo é possível.
Şirketini büyütürken, işi geniş kitleler için yaparken her şeyin kalitesini nasıl koruyorsun?
À medida que o negócio vai expandindo, como mantêm a qualidade das coisas quando têm uma produção em massa?
Bir şeyin beslenme içeriğinde birkaç gram protein olması, vücudunuzun o kadar gramın hepsini sindirebileceği anlamına gelmez.
Só porque há gramas de proteína no conteúdo nutricional de algo, não significa que o nosso corpo consiga processar esses gramas todos.
Kimyasal maddeler eroin kadar bağımlılık yapıcıdır. Bir buzağı gibi dört midemiz yok ve maalesef her şeyin içinde bunlardan var.
Os químicos são tão viciantes como a heroína, mas não temos quatro estômagos como um bezerro e, infelizmente, está em tudo.
Neredeyse yaptığımız her şeyin doğa üzerinde olumsuz bir etkisi var.
Quase tudo o que fazemos tem impacto negativo no ambiente.
Polis kuvvetlerine ilk katıldığımda bir şeyin ne sıklıkla başka bir şeye yol açtığını görünce şoke oldum.
Quero dizer, quando entrei pela primeira vez a força policial Fiquei chocado Quantas vezes algo só aconteceu... Uma coisa leva a outra coisa, e então um que você fazer alguma coisa...
- Joe, bize bu şeyin nasıl çalıştığını gösterir misin?
- Joe, podes me mostrar como operar? - Sim, por aqui.
Teknisyenler buradaki her şeyin arasında kayboldular.
Já estão a passar tudo a pente fino.
Seni yaptığından daha büyük bir şeyin icadına yardımcı oldum ve tek düşünebildiğim yapabileceği tahribattı!
Ajudei a inventar uma coisa grandiosa como você nunca fará e a única coisa em que consigo pensar é a destruição que está a causar,
Ama söz veriyorum, gideceğimiz yere vardığımızda, Sana söylediğim her şeyin doğru olduğunu bileceksin.
Mas, prometo-te, assim que chegarmos ao nosso destino... saberás que tudo o que te disse é verdade.
Ve Ribowski virüsü onu etkileyen şeyin... geçici bir çözümü.
E o vírus Ribowski é um antídoto temporário para a sua doença.
Kimse bu şeyin içine bir daha kusmasın.
Estou falando a sério.
Senin şeyin kararmadan geri ara ama beni.
Liga-me depois para as tuas pinkberries não passarem a "blueberries".
Her şeyin yoluna gireceğini söylemek.
E dizer-lhe que vai correr tudo bem.
Ne zaman seni mutlu eden bir seyin pesine düstügünü kendini savunmaya çalistigini görsem biri birazcik karsi koydugunda hemen dagiliyorsun.
Vejo-te a tentar atingir algo de que gostas, que te faz feliz, estás a tentar afirmar-te. E quando alguém cria obstáculos, mesmo que pequenos, desistes.
Her seyin bittigini söylüyorsun ama bana öyle gelmiyor.
Sei que dizes que terminámos, mas para mim isso ainda não é real.