A coffee tradutor Turco
9,257 parallel translation
Maybe he uses it as a coffee table.
Belki kahve masası olarak kullanır.
Can you get me a coffee?
Bana kahve yapar mısın?
I'm gonna get a coffee.
Ben bir kahve alacağım.
Can I get a coffee, please?
Kahve alabilir miyim lütfen?
- Can I have a coffee?
- Bir kahve alabilir miyim?
Then a week later, I moved to L.A., and I'm in a coffee shop, and there he is.
Bir hafta sonra, L.A'e taşındım. Kafedeydim, o da tabi.
You want a coffee with me one of these four?
Bir ara birlikte kahve içmeye gitsek mi acaba?
If we are doing blades and cutting, I might just go get a coffee.
Neşter ve kesme işi varsa, ben kahve almaya gidiyorum.
No, free Wi-Fi at a coffee shop is fine.
Hayır, ücretsiz Wi-Fi ve bir kahve dükkânı yeterli.
I'd like to get a coffee.
Kahve içmeye gidecektim.
There's a coffee place down the street.
Sokağın ilerisinde bir kahveci var.
Maybe, I don't know if you have to go back to the roof, but if you want to come inside and... for a coffee or whatever...
Belki, çatıya geri dönmen gerekiyor mu bilmiyorum ama... içeri gelmek istiyorsan ve... bir bardak kahve... ya da neyse...
My first lie was at a coffee shop.
İlk yalanımı bir kahvecide söyledim.
- I could use a coffee anyway.
- Bir kahve iyi gelecek.
- Can I interest you in a coffee?
- Kahve ister misin?
Now, why don't you go brew a pot of coffee?
Kahve yapsana sen bize.
Oh. Ten cents for a cup of coffee, who would believe it?
Bir kahvenin fiyatı tamı tamına on sent.
Guy at the coffee shop saw a blonde forcing a man matching Stark's description into the back of a black Sedan.
Kahve dükkânındaki adam sarışın bir kadının Stark'ı siyah bir Sedan'a zorla bindirirken görmüş.
Hey, do you know a good place to get a cup of coffee on campus?
Kampüste kahve içmek için güzel bir yer biliyor musun?
There was an incident at a local coffee shop.
Bir kahve dükkânında olay yaşanmış.
The morning after we were supposed to go on our blind date, I was at this coffee place where they write your name on the cup, and I hear, "I have a nonfat latte for Courtney."
Tanışma randevusuna gitmemiz gereken sabahtan sonra bardağa adını yazdıkları kahve dükkanındaydım ve şunu duydum "Courtney için yağsız latte hazır."
Oh, and I'd love a cup of coffee, but not out of one of those trendy little capsule things.
Bir fincan kahve istiyorum. Ama şu son moda küçük kapsüllerden olmasın.
I'd like a cup of regular brewed coffee.
Klasik kahve olsun.
You want a cup of coffee?
- Kahve ister misin?
I stopped off down at the depot this morning to get a cup of coffee, found some items lying on the side of the road
Bir fincan kahve içmek için bu sabah depoya uğramıştım ve yolun kenarında birkaç eşya buldum.
I'll have a large cup of coffee and a cup of ice on her tab.
Onun hesabına büyük bardakta kahve ve bir bardak buz alacağım.
A man's been murdered, you found his killer, and he's already been strung up... all before the coffee's even been brewed.
Bir adam öldürüldü, katilini bulduğunuzda da çoktan asılmıştı. Hepsi daha kahveler hazırlanmadan önce.
You know, it's a small miracle I didn't hit my head on the coffee table.
Sehpaya başımı çarpmamam kesinlikle bir mucizeydi.
Actually, there's a great little coffee shop down on the first floor, if you want.
Birinci katta güzel bir kahve dükkanı var. İstersen oraya gidebilirsin.
I went with a whole quarry-theme for the coffee area.
Taş ocağı temalı kahve büfesi yaptım.
The coffee area's fine, but just keep in mind this is a place of business.
Kahve büfesi güzel olmuş ama buranın bir iş yeri olduğunu unutma.
I-I mean, I know I didn't sell a lot of cars, but I made the coffee, I stacked the brochures,
Biliyorum çok araba satmadım..... ama kahve yaptım, broşür dağıttım.
You get a free cup of coffee out of the deal, right?
Kahve ısmarlıyayım sana ödeşelim.Tamam mı?
Yes, because it cost me more than a cup of coffee.
Evet, çünkü bir kahve daha bana pahalıya patlar.
Mrs. Cartwell, you might want to go grab a cup of coffee.
Bayan Cartwell, kahve içmeye gitmek istersiniz belki.
I, um, think he stepped across the street for coffee, a cup of coffee, sir.
Galiba sokağın karşısındaki yerden kahve... Bir bardak kahve almaya gitti efendim.
A cup of coffee.
Kahve demek.
"A homeless guy in the coffee shop almost stole my girlfriend."
"Kahvecideki bir evsiz az kalsın sevgilimi yürütüyordu."
Yeah, I, um... could I have just have a large, black coffee, please, mate?
- Evet..... büyük bir bardak sade kahve alabilir miyim?
We're gonna meet my buddy Duffy for a cup of coffee.
Dostum Duffy ile buluşucağız, birazcık kahve için.
Go get me a cup of coffee, temp!
Git ve bana bir bardak kahve getir, personel!
Do you want to get a cup of coffee with me sometime? Yeah.
- Bir ara benimle kahve içmek ister misin?
I'm kind of off coffee. It's... I'm a Paleo guy, so...
Ben paleolitik biriyim.
A chemist boiled it for coffee and realised it boiled at a higher temperature.
Bir kimyager bu suyla kahve yaptı ve daha yüksek sıcaklıkta kaynadığını fark etti.
- I need a cup of coffee. - There's wine too if you...
- Ben bir fincan kahve gerekir.
And we went to this coffee shop to try and charge it, and the guys were like, "no, you can't use my outlet. I'm writing a screenplay."
Bir kahveciye gidip şarj etmeyi denedik ama herifin biri, "prizimi kullanamazsınız, senaryo yazıyorum" dedi.
♪ since I met you, I really... ♪ Fella told me a good waitress never lets you see the bottom of your coffee cup.
Biri bana, iyi garson asla bardağın dibini görmene izin vermez demişti.
You're doing a piss-poor job keeping my coffee full.
Bardağımı dolu tutmakta çok başarısızsın.
I'll put on a pot of coffee.
Kahve koyacağım.
I was about to pour a smile into my coffee, have a little of the hair of the dog that bit me, when she walked in.
İçeri girdiğinde bu akşamdan kalmalığı üzerimden atmak için... -... kahvemin içine biraz neşe ilave ediyordum.
But first, why don't you go get a bunch of coffee, drink all of it, then go get some more and bring it back here.
Ama önce, neden bir sürü kahve alıp hepsini içip, sonra biraz daha alıp, buraya getirmiyorsun?