A deal is a deal tradutor Turco
3,990 parallel translation
To a man of contracts, a deal is a deal.
Sözleşmelerin bir adam için, bir anlaşma bir anlaşma.
There is a deal to be made, or I'd be in prison by now.
Yapılacak bir anlaşma var. Yoksa şimdiye kadar hapishanede olurdum.
I told you I didn't want a big deal out of it. It is a big deal.
- Sana büyük bir mesele haline getirmek istemediğimi söylemiştim.
The best part, is that I'm here with my * he's a minister no big deal.
En iyi yanıysa Burda sevgilimle olmam O bir rahip Çok önemli değil
It's a crappy deal, mate. But all this other shit is wrong, and you know it is.
Boktan bir durum ama bu yüzden yaptığın şeyler çok yanlış.
I mean, that's a fucking pretty big deal.
Oldukça büyük bir iş gibi.
This time, really, I'm experiencing a great deal alright. I truly am.
Bu kez gerçekten büyük bir iş yapıyorum.
It's a done deal
Bu iş bitmiştir!
People say I'm making a big deal, but my work is a pan of me, it's very symbolic
İnsanlar abarttığımı söylüyor ama çalışmalarım benim bir parçam ve bu sembolik bir şey.
And as for your point, Stephen is only here at all because you made a deal with Darby in the first place.
Senin konuna gelirsek, Stephen buraya öylesine gelmedi çünkü ilk önce Darby ile anlaşma yapan sendin.
Your real deal is a confessed murderer and a vindictive ex-employee.
Senin gerçek anlaşman itiraf etmiş bir katil ve kindar bir eski çalışan.
A spy is trained to deal with a wide range of external threats- - combat, pursuit, capture, interrogation, even torture.
Bir casus eğitilir geniş bir sahada tehlikelerin üstesinden gelmek için- - mücadele, takip, yakalama, sorgulama, hatta işkence.
You make a deal with someone who you know is a monster because you had to follow orders?
Biriyle bir anlaşma yaptın ki onun bir canavar olduğunu biliyorsun çünkü sen emirleri izlemek zorundaydın.
Our best bet is to beat MI6 to the punch and offer Cabral a better deal.
En iyi ihtimalle MI6 tarafından zımbalanırız ve onlar Cabral'a daha iyi bir anlaşma teklif ederler.
So I got to deal with Charlie and her punk-ass federale, and Jakes is doing time for giving Briggs a ride?
Ben Charlie ve onun bine federaliyle uğraşırken Jakes bunca zamandır Briggs'e şoförlük mü yapıyordu?
The d.A. Has already agreed To give you a deal for second-degree murder, 17 to life.
Eğer şimdi iş birliği yaparsan savcı seninle anlaşmaya hazır.
Until we confirm the reason for her death, we hold our course, which is why I'm asking you to give Goss immunity from state prosecution and allow me to deal with him on a Federal level.
Öldürülme nedenini doğrulayana kadar operasyonu askıya aldık. Ben de bu yüzden Goss'a eyalet dokunulmazlığı vermenizi istiyorum. Bırakın onunla federal mahkeme adına anlaşayım.
I don't see why this is such a big deal.
Bunun büyük bir sorun olmasını anlamıyorum.
It is a big deal, Joe.
Mühim tabii, Joe.
TV is a big deal.
Televizyona çıkmak çok büyük bir iş. Ne demezsin birader.
Well, your idea is no good, because it'll be a cold day in hell before Daniel Hardman lifts a finger to help this firm, and I'd rather lose this negotiation than to cut a deal with that son of a bitch.
Fikrin işe yaramaz çünkü Daniel Hardman bu şirketi kurtarmak için parmağını bile oynatmaz ve o piçle anlaşma yapacağıma müzakereyi kaybederim daha iyi.
Michael is much more than an employee, a great deal more than that, but I'm not here to talk about Michael.
Michael bir çalışandan fazlası, bundan daha büyük bir anlaşma, ama ben buraya Michael'ı konuşmak için gelmedim.
It is a big deal, Joe.
- Mühim tabii, Joe.
If you want a hulk-sized deal, visit stan.
Eğer Hulk büyüklüğünde bir iş yapmak istiyorsanız, Stan'i ziyaret edin.
And isn't the whole point of being a songwriter with a publishing deal is so you can get your songs out there for someone else to work on?
Ve bir şarkı yazarı olmanın, bir yayıncılık anlaşmasına sahip olmanın da... asıl amacı şarkılarını başka birilerinin üzerinde çalışması için açığa çıkarmak değil mi?
That is a deal.
Bu bir anlaşmadır.
I know this is a big deal for you and me,
Bir arada yaşamaya başlamamız ikimiz için de önemli bir şey, biliyorum.
Although it's just media speculation, I'm afraid this unfortunate leak is going to cause a great deal of outrage.
Her ne kadar basın spekülasyonu olsa da maalesef bu talihsiz haber büyük öfke yaratacak.
What I'm trying to say is for me, selling furniture was... was a big deal.
Demek istediğim, benim için mobilya satmakönemli bir şeydi.
Yeah, it is a big deal.
Benim için önemli.
Now, Severide, this is exactly the kind of drama you won't have to deal with if you choose a mellow, mature roommate.
Severide, yetişkin, olgun bir ev arkadaşı seçmezsen hayat senin için berbat bir hâl alır.
This is a big deal.
Bu önemli bir şey.
But the point is, it wasn't a big deal.
Ama kilit nokta, önemli olmaması.
Actually, he's caused a great deal of trouble, so I'd say his presence is of great concern.
Aslında, büyük bir soruna sebep oldu, bu yüzden varlığı büyük bir endişe yaratıyor.
This is a good deal, Lieutenant.
Bu iyi bir antlaşma, teğmen.
Is that making it too much of a big deal?
Sorun mu yaratır?
No, your 18th birthday is a huge deal.
Hayır, senin 18. yaş günün, bu önemli.
The Attorney General is not going to accept a deal.
Başsavcı bu teklifi kabul etmeyecektir.
Here's the deal, Jimmy Brandt sprained his ankle, and Risdall's got the flu, so Varsity squad is a body short.
Bir teklifim var, Jimmy Brandt bileğini burktu, ve Risdall grip oldu, okulun boy ortalaması da kısa,
Having sex for the first time is a big deal.
- Daha karar vermedim. İlk defa seks yapmak önemli bir olaydır.
Hey, this class is a major deal.
Bu sınıf çok önemli.
My dance solo is such a big deal.
Dans solom çok önemli.
Um, the sheets thing, it just can't happen because it seems like not a big deal, but actually, even if you dry clean it, the smell is- yes, and the sheets- - don't touch his sheets.
Şu çarşaf olayı. Bu olmaz çünkü önemli bir şey değil gibi gözükse de, aslında öyle, eğer temizlemezsen... - Evet, çarşaflar...
I am, as we speak, in phase two of a surefire business deal.
Konuştuğumuz gibi önemli bir iş anlaşmasının ikinci aşamasındayım.
This is a good deal, Jane.
Bu iyi bir anlaşma Jane.
Yeah, this is a super big deal.
Evet, bu çok önemli bir şey.
Once we confirm the ball is the real deal, Laskey takes the girl, puts a double tap in her head.
Topun gerçek olduğunu onayladıktan sonra Laskey kızı alıp, bayıltacak.
Sorry, guys, I got a problem I have to deal with.
Affedersiniz, halletmem gereken bir iş var.
This is an affidavit from a professor of Mexican cultural studies testifying that large portions of Mexico are controlled by drug cartels who deal violently...
Meksikalılar hakkında kültürel çalışmalar yapan bir profesörün ifadesine göre,... Meksika'nın büyük bölgeleri şiddet uygulayan uyuşturucu kartelleri tarafından kontrol ediliyormuş.
We got a tip the Russians were making a deal out here.
Rusların burada bir iş yapacağına dair ihbar aldık.
Murder is a deal breaker.
Cinayet bitiricidir.