A fortune tradutor Turco
4,337 parallel translation
This attraction is gonna make me a fortune!
Bu bana bir servet kazandıracak!
Children, we could make a fortune with this.
Çocuklar, bu sayede servet yapabiliriz.
If someone were to rob that place and sell the sperm on the street, they can make a fortune.
Birisi orayı soysa ve spermleri sokakta satsa, bir servet kazanabilir.
They hold the soul of a fortune teller.
Bir medyumun ruhunu barındıyorlar.
It would cost a fortune to fix it up.
Tamir ettirmesi bir servete mal olur.
You're gonna make a fortune.
Hayır. Serveti siz kazanacaksınız.
Shingen promised me a fortune for my help.
Yardımım karşılığında Shingen bana bir servet vadetti.
"I can make a fortune if I can get that dog in a movie."
"Bu köpeği filmde oynatırsam çok zengin olurum."
Now, the college, which is situated on just over 100 breathtaking acres, was founded in 1887 by Lowndes Pope Middleton, who as a young man made a fortune in whale blubber before finding his true calling in education and philanthropy.
Şimdi, üniversite 100 dönümden fazla bir arazinin,... üzerinde yer alıyor,... ve 1887'de Lowndes Pope Middleton tarafından kuruldu,... ki kendisi gerçek arayışı olan eğitim ve yardım severlik işinden önce,... daha genç bir adamken balina yağı işinden, ... kendine bir servet yapmıştır.
It made him a fortune of over $ 125 million.
Ona 125 milyon dolardan fazla bir servet kazandırdı.
You've made a fortune off my husband, he owes you nothing.
Kocamın sırtından bir servet kazandın, sana hiçbir borcu yok.
That guy's one thing, he cost me a fortune, but you... I paid 2 cents for your contract and her you still are, 20 years later.
Bu adamın tek farkı, bana bir servete mâl olmasıydı, oysa sen senin kontratına sadece 2 sent ödedim, ve sen hâlâ buradasın.
You know, the guy makes a fortune selling information.
Bu adam bilgi satarak bir servet kazanıyor.
Look, there's a fortune there, little girl.
Bak, burada bir servet var, küçük kız.
Must be worth a fortune now.
Şimdi bir servet değerinde olmalı.
You could've made a fortune!
Zengin olabilirdin!
He's really making quite a fortune
O gerçekten çok bir servet yapıyor
He's losing a fortune.
Bir servet kaybediyor.
A fortune.
Bir servet.
Cost a fortune.
Servete maloldu.
They must be worth a fortune!
Bir servet değerinde olmalı!
That must cost a fortune.
Bu bir servete mal olmalı.
Say an old man sends a fortune to a Swiss bank, stashes it in a safe and hides a key somewhere only he could ever access.
Yaşlı bir adama, bir İsviçre bankasına servet yatırmasını, güvenli bir yere zulalamasını ve anahtarı da, yalnızca kendisinin erişebileceği bir yere saklamasını söyle.
- I'll pay you a fortune.
- Sana bir servet ödeyeceğim.
She was worth a fortune.
Bir servete değerdi.
So if he marries Celia, he'll come into a fortune.
Celia ile evlenirse, Bir servete konacaktı.
It's gonna cost you a fortune in legal fees.
Size yasal ücretlerle bir servete mal olacak.
It's gonna cost you a fortune in legal fees.
Avukat masrafları bir servete mal olacak.
Tony Wonder's making a fortune with that gay magician act.
Tony Wonder, eşcinsel sihirbaz gösterisiyle servet kazanıyor.
I hear the Haldanes are worth a fortune.
Duyduğuma göre Haldanes ailesinin koca bir serveti varmış.
I mean, he paid me a fortune.
Demek istediğim bana servet ödedi.
It took years and cost a fortune.
Yıllar sürdü ve bir servete mal oldu.
A fortune beyond comprehension.
İnsan üstü bir deha.
We'll make a fortune.
Zengin olacağız.
They're costing me a fortune.
Bana bir servete mal oluyor.
- You know, just once, I would like to eat a fortune cookie out of Jenny Wong's butthole.
- Biliyor musun, bir keresinde,... Jenny Wong'un kıçında doğum günü pastası yemek istemiştim.
That will cost a fortune!
Bu bir servete mal oldu!
It's worth a fortune!
O halı bir servet değerinde!
I told you there is a shovel in your fortune.
Sizin kısmetinizde bir engel var demiştim.
He's been making a mint. Charging folks a small fortune for the favor.
İnsanların ödediği paralarla yıllardır köşeyi dönüyor.
The college was founded in 1887 by Lowndes Pope Middleton, who made his fortune as a seafaring entrepreneur before devoting...
Üniversite 1887'de Lowndes Pope Middleton tarafından kuruldu,... ki kendisi bir denizci olarak kendine bir servet...
We could make a fortune.
Bir servet kazanabiliriz.
That's a considerable stroke of good fortune :
İnanın bana böyle bir alışkanlığınızın olması büyük şans.
Although he looks like a nobody he dares to fight the demons with just his Nursery Rhymes and not even for fame or fortune!
Önemsiz görünmesine rağmen sadece bir kitap ile iblislere karşı savaşma cesaretinde bulunuyor. Üstelik bunu, para ve şöhret için yapmıyor.
A Black Muslim, he thanked Allah and the Court for his good fortune and told them how he got the news.
Siyahî bir Müslüman olarak Allah'a ve mahkemeye... teşekkür edip haberi nasıl aldığını anlattı.
But Master, is there a way to ensure good fortune?
Usta, iyi talihi güvenceye almanın bir yolu var mı?
I earned a large fortune.
Kocaman bir gelecek kazandım.
The fortune-telling's a good example.
Falcı buna güzel bir örnek.
She left her entire fortune, several million dollars, to her son Desmond in a trust.
Bir kaç milyon dolarlık servetini oğlu Desmonda güvence altında bıraktı.
I should imagine that the guano deposits are worth a considerable fortune.
Bana öyle geliyor ki, guano ( martı ) gübresi önemli bir servet ediyor.
A spokesman for the Ridley Chewing Gum family has revealed that the Mutants have kidnapped Kevin Ridley, the 2-year-old heir to the Ridley fortune.
Affedersin Lola, elimize yeni bir haber ulaştı. Ridley Sakızları'nın sözcüsü, Ridley servetinin 2 yaşındaki varisi Kevin Ridley'in, Mutantlar tarafından kaçırıldığını açıkladı.