A promise is a promise tradutor Turco
719 parallel translation
Well, now, a promise is a promise, and an excuse is just an excuse, now.
Pekâlâ, söz sözdür ve özür dilemek işe yaramaz.
- A promise is a promise.
- Söz, sözdür.
A promise is a promise.
Söz sözdür.
- Darling, a promise is a promise.
- Sevgilim, söz sözdür.
Oh! And a promise is a promise!
Ve söz sözdür!
- No, Mother, a promise is a promise.
Hayır, anne, sözüm söz.
A promise is a promise
Verdiği sözün arkasında durmalı!
A promise is a promise.
Söz Sözdür.
Alright! A promise is a promise. Go.
söz sözdür gel!
They don't know anything about life, but a promise is a promise.
Hayat hakkında bildikleri hiçbir şey yok ama söz verdim bir kere.
Abbot, a promise is a promise.
Baş Rahip, sözünüz söz mü?
Of course not, a promise is a promise.
Elbetteki hayır, söz sözdür.
- Is that a promise?
- Söz mü?
Greetings, compañero. Pardon me for intruding, Juanillo... but this is as good a time as any to keep your promise.
Selamlar, böldüğüm için üzgünüm, Juanillo... sözünü tutman için çok iyi bir zamanlama.
Is that a promise?
Bu bir söz mü?
If you promise not to get blown up, I'll see if we can find you a job.
Havaya uçmayacağına söz verirsen sana bir iş bulmaya çalışacağım.
- I promise. - My only asset is a fluent command of English.
- Para eden tek yeteneğim, İngilizce konuşarak otoriter olabilmem.
You have promise, Mademoiselle DuBois. But you must choose between an operatic career and what is usually called "a normal life."
Sözünüz var, Matmazel DuBois, ama opera kariyeri ile genellikle "normal hayat" denilen hayat arasında bir seçim yapmalısınız.
- Is that a promise?
- Söz veriyor musun?
I'll drive you up first thing in the morning, if you promise to get a good night sleep.
Eğer bu gece iyi bir uyku çekeceğine söz verirsen, sabah ilk iş seni oraya götürürüm.
I promise, my first preoccupation is the land but in a way that's permanent.
İlk ilgileneceğim arazi meselesi olacak, söz veriyorum. Ama kalıcı olmalı.
Is that a promise?
- Bu bir söz mü?
All I can promise you... is a chance to serve your country well.
Size vereceğim bütün söz ülkenize iyi bir hizmet etme şansıdır.
If you tell me where he is I promise he'll get every break a junkie can get.
Nerede olduğunu söylersen, söz veriyorum bir keşin alabileceği her imkanı alabilecek.
-... but a promise when drunk is sacred. MISSISSIP : Oh, thanks, Chuck!
- Teşekkürler Chuck.
The main thing is, you kind of made us a promise.
Asıl şey şu, bize bir tür vaadde bulundunuz.
That is a promise.
Söz veriyorum.
It is sufficient to appeal to the nobility of his heart with a promise of gratitude.
yeter ki kalbinin kibarlığına yalvarmak minnettarlığı vaat ederek.
A promise to you is nothing.
Sana hiçbir şeyin sözünü vermedim.
This is a promise made between Samurai
Bu iki samuray arasında verilen bir şeref sözü olacak.
When the tea leaves promise a beautiful redhead, it is $ 20. A lot of money for a cup of tea.
Çay yaprakları güzel bir kızıl sözü verdiklerinde, 20 dolar.
is that a promise, Doctor?
Doktor bu bir söz mü?
What is that, a plea for us not to kill it? Or a promise that it won't kill us?
Onu öldürmememizi mi istiyor, yoksa öldürmeyeceğine dair söz mü veriyor?
Our only hope is to operate right here, right noW... and I can't promise you a thing, governor.
Tek şansımız, onu hemen burada ameliyat etmek ancak size hiçbir şey için söz veremem, vali.
Is that a promise?
Söz veriyor musun?
I promise him, if he commutes my sentence... is to be a humble working man.
Evet, eğer beni affederse... Çalışkan ve alçakgönüllü bir insan olacağıma söz veririm.
That is a true promise.
Sözüm söz.
- There is such a thing as breach of promise, sir.
Söz bozmak diye bir şey var.
This whole thing is a travesty. I promise you...
Bütün bunlar absürd, ama sana söz veriyorum...
Promise him a job.
Ona bir iş sözü verdim.
In the other, there is a condition on a promise.
Diğerinde, bir koşul ve bir taahhüt var.
I warn you, one more lie out of you, and I will charge you with obstruction, and, believe me, Miss Rose, that is a promise.
Sizi uyarıyorum, bir yalan daha söylerseniz, sizi mukavemetle suçlarım, ve inanın, Bayan Rose, buna söz veriyorum.
No, this is a promise.
Evet, söz veriyorum.
Is that a promise?
Söz ver bakayim.
It is a promise.
Söz.
Is there a corner we could be alone, I promise we won't be 1 0 minutes.
Yalnız kalabileceğimiz bir köşe var mı? Söz 10 dakika bile sürmez.
Or did they promise you a vacation when you got the job done?
Yoksa iş bitince tatil yapabilirsin vaadinde mi bulundular?
Every photograph makes a promise, and the promise is never kept.
Her fotoğraf bir söz verir, ama sözler asla tutulmaz.
But there is a debt and we promise to return it!
Ama sözüm söz!
Andrew, I promise you, this is a good idea.
Ne yapıyorsun? Sana söz veriyorum ki harika olacak.
America is her past, and the subject of a solemn promise.
Amerika onun geçmişi ve verilmiş bir söz var.