Absurd tradutor Turco
2,912 parallel translation
That is absurd.
Yok artık.
Ah, don't be absurd.
Saçmalama.
That's completely absurd.
Bu tamamıyla anlamsız.
Queen of the Southern Gothic absurd.
Güney Gotik saçmalığının kraliçesi.
This is absurd.
Bu çok saçma.
Oh, that's absurd.
Bu saçmalık.
That's absurd!
Saçmalık.
It's absurd, isn't it?
Saçma, değil mi?
- What an absurd allegation.
- Bu çok saçma bir itham.
- No more absurd than your story.
- Yazdıkların kadar saçma değil.
I forced you to do something absurd.
Seni, saçma bir şey yapmaya zorladım.
I object to the absurd nature of Mr. Garza's question.
- Ben Bay Garza'nın doğal olarak absürt sorusuna itiraz ediyorum.
Legs don't sleep. It's absurd.
Bacaklar uyuşmaz ki.
It was absurd.
Çok garipti.
You feel free to propose these absurd theories
Sen bu saçma sapan teorileri özgürce dile getirebiliyorsun.
I'm smiling because it's an absurd idea, Jane killing Johnson.
Jane'in Johnson'ı öldürmesi abes bir fikir olduğu için gülümsüyorum.
Because this appears to be an absurd waste of time.
Çünkü bu şey tamamen vakit kaybı.
It's over compensation. It's... it's absurd.
Bu aşırı bir çaba, abes bir şey.
This is absurd.
Bu çok sıra dışı.
This is absurd.
Saçmalık bu.
It's been one absurd row after another, and it's all been David's doing.
Peş peşe anlamsız işler. David'in yaptığı her şey.
Oh, this is absurd!
Off, Saçmalık!
I know, it's absurd. I still think ofher.
Garip olabilir ama onu hala unutamadım.
The article was absurd.
Yazın saçmalıktı.
How absurd!
Ne saçma!
That's absurd, Mom. lt's all lies!
Saçma Anne. Yazdıları herşey yalan!
The absurd became routine. It was perhaps the beginning of the end of my rule in Boca do Lixo.
... saçma bir rutin haline döndü belki de sonun başlangıcı oldu...
This is an absurd amount.
Bu saçma bir durum.
For scientists, ancient religious texts are not sources of knowledge about the natural world, and to treat them as if they are is absurd.
Bilim adamları için, eski dini metinler doğal dünya için... bilgi kaynakları değiller ve aksi gibi davranmak saçma bir şey olurdu.
It is absurd to try to find links and cultural exchanges, between cultures in different times and locations.
Farklı zamanlardaki ve farklı yerlerdeki medeniyetlerin ilişkilerine ve kültürel değişimlerine bakmak manasızdır.
Many scholars and archaeologists would reject it as absurd.
Birçok bilim adamı ve arkeolog onları bir çırpıda reddetmiştir.
I know you think it's absurd.
Sana saçma geldiğini biliyorum.
I think this whole thing is shocking and absurd.
Beni şaşırtmamak için lütfen daha kültürlü olanları seç. Anne!
Private, that's the most absurd, ridiculous, nonsensical...
Asker, bu duyduğum en absürd... -... saçma, anlamsız...
It's absurd.
Çok saçma.
What's absurd?
Nedir saçma olan?
That's absurd.
Çok saçma.
A strange, rampant, absurd beauty.
Garip, azgın ve abes bir güzellik.
That is absurd. Is this a rhetorical question?
Bu çok garip?
- That's absurd.
- Saçmalığa bakın.
Now they study your absurd theories.
Artık senin manasız teorilerini çalışıyorlar.
Don't be absurd, Freddy.
Saçmalama Freddy.
- That's absurd!
- Bu doğru ama. Saçma!
L know it's kind of an absurd thought, but... ... Why shouldn't it be me?
Biliyorum bu absürd bir düşünce ama neden donör ben olmayayım?
I think the idea of taking Scottish salmon to a foreign country is absolutely absurd.
İskoç somonunun yabancı bir ülkeye götürülmesi fikri fazlasıyla mantıksız.
This entire discussion is absurd!
Bu çok saçma bir tartışma!
- Sir, it is absurd!
- Bu çok saçma efendim!
- Yes definitely absurd.
- Evet, kesinlikle saçma.
Yes, well, the questions, your honor, are absurd because the premise is absurd that this man with medical knowledge, with financial security, and a loving family is anything but a qualified parent to Tyler Banks.
- Pekala, Şey, sorular, sayın hakim, absürt... - Çünkü öncelikler absürt. - Bu adam tıbbi bilgisi ile,
Yes, the premise is absurd.
- Tyler'a iyi bir aile olamaması dışında, her şeye uygun. - Evet, öncelikler absürt.
If these two are on the same page, it has to be true. This is absurd.
Bu saçmalık.