Aether tradutor Turco
197 parallel translation
"Aether weight."
"Havasiklet".
Everything in the universe appeared to be sitting within an invisible medium, what scientists called the luminiferous aether.
Evrendeki her şey görünmez bir vasıtanın içinde oturuyor gibi gözüküyordu, bilimdamları buna "ışık saçan eter" dediler.
Sound waves are waves in air, light waves are waves in what came to be called, from the early 1800s, the luminiferous aether, the light-carrying fluid that fills all space.
Ses dalgaları, havanın içinde dalgadır, ışık dalgaları, 1800'lerin başından beri bütün uzayı dolduran, ışık saçan eter, ışık taşıyan akışkan, dediklerinin içindedir.
And that there's this stuff called aether that carries light.
Ve elimizde ether isminde ışığı taşıyan bir şey var.
The problem was that this aether appeared to be so subtle and so intangible that it eluded all attempts to measure it.
Problem ise, ether o kadar incelikli ve o kadar soyut geliyordu ki her seferinde, onu ölçme teşebbüslerinden kurtuluyordu.
And it was there that he became fascinated with the topic that everyone was talking about - the mysterious luminiferous aether.
Herkesin sözünü ettiği gizemli ışık saçan eter konusundan heyecan duyduğu yer orası oldu.
It had been proposed that if you could measure the speed of light accurately enough, it might just be possible to actually deduce the properties of the aether.
Şu önerilmişti, " eğer ışık hızını yeterince hassas ölçebildiysen, peki ala ether'in özelliklerini çıkarmak da mümkün olabilir.
If there was an aether, then as the Earth orbited the sun, we should be able to detect its presence.
Eğer bir eter olsaydı, güneşin çevresinde dönen Dünya gibi, onun varlığını saptayabilmeliydik.
Michelson realised that if this picture of the aether was true, then two light beams should travel at different speeds on Earth, depending on the direction they were moving through this aethereal wind.
Michelson şunun farkına vardı : Eğer eterin bu resmi doğruysa iki farklı ışık demeti, eter rüzgarının içinde hareket ettikleri yöne göre dünyada farklı hızlarda seyahat etmelidir.
He started to develop techniques and precision instruments that he believed would be capable of unlocking the secrets of the aether.
Eter'in sırlarını çözeceğine inandığı teknikler ve hassas malzemeler geliştirmeye başladı.
Michelson and Morley reasoned that if the Earth really was moving through a stationary aether, the experiment should behave in a very different way.
Michelson ve Morley, "eğer gerçekten dünya durgun eterin içinde hareket ediyorsa, deney çok farklı davranmalıdır" sonucuna vardılar.
Let's look at what happens when we simulate the effect of an aether.
Eter'in etkisini simüle ettiğimizde ne oluyor beraber bakalım.
The light that travels against the aether and back again covers this journey in a different time to the light travelling across the aether.
Eter'e karşı hareket eden ve geri dönen ışık, ether boyunca yolculuk yapan ışığa göre bu yolculuğu değişik bir zamanda bitirir.
Of course I can't be sure exactly what was going through the minds of Michelson and Morley as they began their experiment, but it is a safe bet that, given the scientific consensus at the time they were convinced that the aether really existed.
Deneye başladıklarında Michelson ve Morley'in akıllarından ne geçiyordu tabii ki emin olamam, fakat ether'in gerçekten varolduğuna evvelden ikna olmuş, bilimsel konsensüse varmış bulunduklarını tahmin etmek iyi bir bahis olur.
But the idea of the luminiferous aether was so ingrained that they believed simply that their experiments had failed.
Fakat, "Işıltılı Eter" fikri o kadar kökleşmişti ki, kolayca, deneylerinin başarısız olduğuna inandılar.
The aether doesn't exist.
Eter diye bir şey yok.
But it would take the genius of Einstein in 1905 to reveal that this picture of light doesn't need an aether.
Işığın bu resminin etere gerek duymadığı, Einstein'ın dehası tarafından gözler önüne serilene, 1905'e kadar bekleyecekti.
So the message from the failure of Michelson and Morley's experiment is this - there is no aether.
Böylece Michelson ve Morley'in deneylerinin başarısızlığından çıkan mesaj şu : ether diye bir şey yok.
relativity had said, you don't need an aether, so the picture was of the vacuum being empty.
vakumu "boş uzay" olarak düşünebilmenizin öncesinde, izafiyet "bir ethere ihtiyacınız yok" demişti, böylece vakumun resmi boş yapılmıştı.
Down the onyx steps he comes, hearing our call bourne on the wings of night, out beyond space, out beyond the final gate to That whereof Yuggoth is the youngest child, rolling alone in the black aether at the rim to bring us tidings...
Onun ötesinde en küçük yavrusunun Yuggoth olduğu, sınırda siyah eterin içinde dönüyor.
Aether was based on my niece.
Aether yeğenimi temel alıyordu.
And that became'Aether'
Bu da'Aether'oldu.
Shortly after Aether, my Grandma passed away.
Aether'in hemen ardından, büyükannem vefat etti.
If so, this movement would cause what they called an'ether wind'... to blow over the surface of our planet.
Bu şey'e, "Luminiferous Aether" adını verdiler. Michelson ve Morley düşündüler ki, uzay Güneş ve Dünya arasındaki boşluk da dahil olmak üzere,..
The ether simply wasn't there.
"Luminiferous Aether" var olamazdı.
Such evil was possible through the power of the Aether, an ancient force of infinite destruction.
Böyle bir şer nihai yıkımın antik gücü Aether'ın gücü ile mümkündü.
As the Nine Worlds converged above him, Malekith could at last unleash the Aether.
Dokuz Diyar onun üzerinde birbirine yaklaşırken Malekith en sonunda Aether'ı salabilirdi.
Malekith was vanquished, and the Aether was no more.
Malekith ortadan kaybolmuştu ve Aether da artık yoktu.
Sire, the Aether. Shall we destroy it?
Komutanım, Aether'ı yok edelim mi?
The Aether awakens us.
Aether bizi uyandırıyor.
I will reclaim the Aether.
Aether'a tekrar sahip olacağım.
Their leader Malekith made a weapon out of that darkness and it was called the Aether.
Liderleri Malekith, o karanlıktan Aether adında bir silah yaptı.
While the other relics often appear as stones the Aether is fluid and ever changing.
Diğer kalıntılar genellikle taşken Aether akıcı ve sürekli değişkendi.
Malekith sought to use the Aether's power to return the universe to one of darkness.
Malekith, Aether'ın gücünü evreni, karanlık evrene çevirmek için kullanmak istedi.
The Aether was said to have been destroyed with them, and yet here it is.
Aether'ın da onlarla beraber yok edildiği söylenmişti ama durum ortada.
Where is the Aether?
- Aether nerede?
You will need your strength to reclaim the Aether.
Aether'ı almak için gücüne ihtiyacın olacak.
We possess the Aether.
- Aether'ı ele geçirdik.
When Malekith pulls the Aether from Jane, it will be exposed and vulnerable. And I will destroy it and him.
Malekith, Aether'ı Jane'den söküp aldığında açıkta ve savunmasız kalacak ben de hem Aether'ı hem de Malekith'i yok edeceğim.
Malekith knew the Aether was here.
Malekith, Aether'ın burada olduğunu biliyordu.
If we do nothing, he will come for it again but this time, lay waste to all of Asgard.
Eğer bir şey yapmazsak Aether için bir daha gelecektir ama bu sefer tüm Asgard'ı yakıp geçecektir.
The Aether has found its way home.
Aether evine döndü.
None of this would have happened if I hadn't found the Aether.
Ben Aether'ı bulmasaydım bunların hiçbiri yaşanmazdı.
Malekith is going to fire the Aether at a spot where all the nine worlds are connecting.
Malekith, Aether'ı dokuz dünyanın birbirine bağlandığı yerde ateşleyecek.
The Aether cannot be destroyed.
Aether yok edilemez!
It's aether.
Aether.
Aether?
- Aether.
Mara called it aether.
Mara onlara aether dedi.
You have my aether from the morgue?
- Morgdaki aether'ım sende mi?
- I know she's smart, But if mara finds her stash of aether, She troubles the whole town, the whole state,
Zeki olduğunu biliyorum ama Mara, aether zulasını bulursa tüm kasabayı, eyaleti, hatta tüm dünyayı sorunlu yapar.
You need to find that aether that William hid.
William'ın sakladığı aether'ı bulman gerekiyor.