All you have to do tradutor Turco
4,331 parallel translation
All you have to do now is tell the truth...
Şimdi yapman gereken tek şey doğruları söylemek.
All you have to do is take it.
Tek yapman gereken saygılarını direk alman.
All you have to do is wish.
Tek yapman gereken dilemek.
Now all you have to do is learn how to use it.
Artık tek yapman gereken nasıl kullanacağını öğrenmek.
All you have to do is continue.
Yapman gereken tek şey devam etmek.
All you have to do is fill out the-the paperwork.
Tek yapmanız gereken kağıtları doldurmak.
Oh, hey, if you want out of Invigaron, all you have to do is say so.
Oh, hey, eğer Invigaron'dan ayrılmak istiyorsan, yapman gereken sadece söylemek.
All you have to do is practice, kiddo.
Tek yapman gereken alıştırma yapmak ufaklık.
All you have to do is tell this to the king.
Yeni bir kralı tahta çıkaracağız.
All you have to do, Brandon... all you have to do is put your gun down and come slowly out onto the porch with your arms raised.
Tek yapman gereken, Brandon, tek yapman gereken silahını atmak ve ellerini kaldırarak yavaşça verandaya çıkmak.
All you have to do is check.
Sen de bir bak istersen.
And all you have to do is let him.
Tek yapmamız gereken ona izin vermektir.
All you have to do... Is ask.
Yapman gereken tek şey bunu istemek.
All you have to do is anticipate her next move " "
Tek yapman gereken sıradaki hamlesini beklemek " deyip duruyordum.
You know, all you have to do is open the door, and this will all be over.
Tek yapman gereken kapıyı açmak ve bunların hepsi sona erecek.
All you have to do is aim your guns and shoot.
Yapman gereken tek şey nişan alıp ateş etmek.
And I will make a honest woman out of you at any time. All you have to do is say "yes."
Ve seni onurlandırabilmem için yapman gereken tek şey "Evet" demek.
All you have to do is pull the messages off the White House server and hand'em over.
Yapman gereken tek şey mesajları Beyaz Saray sunucularından... çekip onlara iletmekti.
For this plan to work, all you have to do is get out of the hospital like you did yesterday.
Planın çalışması için yapmamız gereken tek şey Dün hastanenin dışına çıktığın gibi yapmak.
And all you have to do is tap in to it.
Yapman gereken o tutkuya bağlanmak.
All you have to do is wish for me to stop, and the pain will go away.
Tek yapman gereken durmamı dilemek. Ve acı geçip gidecek.
All you have to do is talk.
Sizin yapmanız gereken tek şey konuşmak.
All you have to do is tell her, Floriana.
Yapman gereken tek şey ona anlatmak Floriana.
All you have to do is remember the face of everyone who gathered in your heart.
Yapman gereken tek şey kalbinde,... bir araya gelmiş herkesin yüzünü hatırlamak.
All you have to do is put down that box, and you'll see it's true.
Tek yapman gereken şu kutuyu kaldırman. Böylece doğru olduğunu anlayacaksın.
In Neverland, all you have to do is think of something to have it.
Varolmayan Ülke'de tek yapman gereken bir şeye sahip olduğunu düşünmen.
All you have to do is write the name of the witch who was responsible for severing your tongue.
Tek yapman gereken dilinin kesilmesinden sorumlu cadının adını bu kağıda yazmak.
And all you have to do is go to your friendly neighborhood Vertigo dealer and request the cure.
Tek yapmanız gereken mahallenizdeki Vertigo satıcısına gidip tedaviyi istemek.
All you have to do is go in there, let Viktor hang himself, and you're home free.
Tek yapman gereken oraya girmen bırak Victor kendini yakalatsın ve senin işin biter.
All you have to do is nod and you get to hold on to what matters.
Tek yapman gereken kafanı sallamak ve ne olursa olsun sözünden dönmemek.
First of all you either have to either have a mom crazy enough to let her daughters do it, or vice versa.
Her şeyden önce kız çocuklarının bunu yapmasına izin verecek kadar çılgın bir anneye sahip olmanız gerekiyor ya da tam tersi.
All right, well you need to apologize or get over it or do whatever you have to do, okay?
Ondan özür dilemen gerek. Ya da ne yapman gerekiyorsa onu yap.
They were all out of apple fritters, Mr. Palmer, so you have to make do with this.
Tüm elmalı börekleri bitmiş, Bay Palmer. Bununla idare edeceksiniz artık.
All I have to do is... just sit up straight and go all wide-eyed, let you tell me about the menu and giggle at your jokes because they're funny.
Tek yapmam gereken şey düzgünce oturup, bana menü hakkında anlattıklarına gözlerimi faltaşı gibi açarak dinlemek ve komik oldukları için de gülmek.
Look, you don't have to get along all the time, but when there's a job to do a real team puts all that stuff aside.
Bakın, her zaman iyi geçinmek zorunda değilsiniz ama yapılacak bir iş olduğunda gerçek bir ekip bunların hepsini kenara bırakır.
All you had to do was say something, and I would have done something about it.
Tek yapman gereken birşey söylemekti. Ben de bir şey yapardım.
Well, what reason could you possibly have for wanting to do it at all?
Bunu yapmak istemenin sebebi ne olabilir?
I can't really get into all the details, but I wanted you to know that we have tracked down over a hundred operatives worldwide who were working for James'network, and they were in a position to do a lot of damage.
Fazla detay veremem,... ama bilmenizi istiyorum ki tüm dünyada James için çalışan yüzden fazla adamın izini sürdük ve büyük bir yıkıma sebep olmak üzereydiler...
Sorry again about all the... sobbing... But... I do hope you have found our time together, to be as... rewarding and as agreeable as I have.
Hıçkıra hıçkıra ağladığım için yeniden özür dilerim ama umarım geçirdiğimiz zamanı tatmin edici ve eğlenceli bulmuşsundur.
You know, you... you don't have to do all this just to get my help on the case.
Biliyorsun değil mi... Davada yardımımı almak için bütün bunları yapmana gerek yok.
But we have a job to do here, and in order for me to do my part effectively, I'm going to need you to refrain from referring to me as a whore, at least in front of my face, all right?
Ama burada yapacak işimiz var, ve bana düşen görevi etkili olarak yapmam için, senin beni orospu olarak tanımlamamana ihtiyacım var, en azından yüzüme karşı, tamam mı?
But, if I were you, I'd be more worried about all the other people. In this town who have disappeared, ones I had nothing to do with.
Ama senin yerinde olsaydım sadece kaçırdığım insanlar için değil diğer bütün insanlar için endişelenirdim.
You know, just because everything's new to you doesn't mean you have to do it all at once.
Her şey sana yeni geliyor diye hepsini bir kerede yapmak zorunda değilsin.
I have all of you... but when it comes down to it... I don't really have any of you. Do I?
Hepiniz varsınız ama olay ciddiye binince... aslında hiçbiriniz yoksunuz Öyle değil mi?
- You don't have to do all the files, just the new ones.
- Bütün dosyaları almak zorunda değilsiniz,... yalnızca yeni olanları.
All right, look, I have to get to work, and apparently, so do you.
İşe gitmeliyim. Görünüşe göre, sen de çalışmalısın.
You have to do all of my paperwork tonight, the busiest and spookiest night of the year.
Yılın en meşgul ve ürkütücü bu gecesinde tüm evrak işlerimi yapacaksınız.
What you need to do is act like an adult, focus on the things that you really have achieved here at Hillford, doing well in your exams and leaving all this ridiculous nonsense behind you.
Yapman gereken şey bir yetişkin gibi davranmak burada, Hillford'da başardığın şeylere odaklanmak sınavlarında başarılı olmak ve bütün bu absürd saçmalıkları arkanda bırakmak.
I have to do all the stuff that you guys don't want to do.
Sizin yapmak istemediğiniz tüm o şeyleri yapmak zorundayım.
All I wanted to do was come by and be super confident and have you give me the job on my merits.
- Tek istediğim buraya gelip kendinden emin görünmek ve işi bana layık görmeni sağlamaktı.
You know, just because everything's new to you doesn't mean you have to do it all at once.
Dünyadaki her şey senin için yeni diye her şeyi bir kerede yapacak değiliz.