And it's not fair tradutor Turco
273 parallel translation
Here's the thing, I-I'd love to be a bridesmaid, but I don't think it would be fair for me to be a bridesmaid and for Valencia not to be.
Durum şu ki, bir nedime olmayı çok isterim ancak benim olmam ve Valencia'nın olmamasın adil olduğunu düşünmüyorum.
It's not convenient, and it's not fair.
Uygun da değil adil de değil.
And it's not fair.
Ayrıca adil de değil.
And to give him a fair trial, we have to listen to every bit of evidence... whether or not it's technically called a justification.
Onu adil yargılayabilmemiz için birşeyler bilen... veya kanıtı olan herkesi dinlememiz gerekir.
Now that's not fair, and you know it.
Bu adil değil ve bunu biliyorsun.
You lied, you hound. And that's not fair. "
Seni it, yalan söyledin, dürüst davranmadın.
It's not fair for me to sit by and let you do all the work.
Ben burada otururken tüm işi senin yapman hiç adil değil. Hayır, sen orada kal.
- It's not right, you know, and it's not fair!
- Biliyorsun bu doğru ve adil değil!
But afterwards, this one will take advantage of it... and that's not fair.
Ama sonra, bu adam durumdan faydalanacaktır. - Bu haksızlık.
It's not fair to you and I don't know what I'm doing.
Sana yaptığım doğru bir davranış değil. Ama ben de ne yaptığımı bilmiyorum.
- It's Not Right And It's Not Fair.
Doğru değil, adil değil!
No, it's not fair to you either. That's why today at the barn I tried to do it quickly and get it over with, and then we would, you know...
İşte bu yüzden bugün ambarda..... bu işi çabucak yapıp kurtulmak istedim.
It's not fair, with all the creepy-crawlers out there, and everything.
Dışarıda bir sürü tehlike kol gezerken böyle yapman doğru değil.
It's not fair and I will not be a party to unfairness.
Bu adil değildi ve ben adaletsizliğe ortak olamam..
And it's not fair.
Ve adil de değil.
But the guy who did that it's not fair that he can just ruin a man's life and get off scot free.
Ama bunu yapan adamın, birinin hayatını mahvedip, çekip gitmesi adil değil.
I know it's not very fair to me, but, um, I realize there's a lot of sentimental attachment here, and I'm prepared to offer you a 1 0 % royalty on all the petrocite
Benim için adil olmadığını biliyorum, ama, hım, burada çok fazla olduğuınun farkındayım buradaki duygusal bağın, ve size bir teklif hazırladım.
This is my test, and I'm gonna win it fair or I'm not gonna win it at all.
Bu benim sınavım, ya bunu hakkıyla kazanırım ya da hiç kazanmam.
I don't think it's fair to pick on the negative things and publicize them... and not pick up any of the good aspects about Flint.
Olumsuz şeylere takılıp Flint'in güzelliklerini görmezden gelmenin haksızlık olduğunu düşünüyorum.
It's not fair and it's not right.
Hiç adil değil, doğru değil.
Tell Abdullah that it is not principally fair that we work hard and he makes money.
Abdullah'a bunun adil olmadığını, bizim çalışıp onun para kazandığını söyle dedi.
And it's not fair.
Bu adil değil.
It's not right and it's not fucking fair!
Bu doğru değil, adil hiç değil.
And it's not fair.
Adil de değil.
It's not fair on mother, you and Ellinor and the boys that I go on living. But it's not such a lark for me, either.
Yaşamaya devam etmem, annene, sana, Ellinor'a ve çocuklara haksızlık olur ki benim için de eğlenceli bir şey değil yani.
I really think I should call management and ask for Dave, it's not really fair to Dave or to me.
En iyisi müdüriyeti arayıp yine onu isteyeyim Bu hem Dave'e hem de bana haksızlık
And that's not fair to you. What is it?
Sana haksızlık oluyor.
This is not fair to Frank, and it's not fair to the babies.
Bu Frank için adil değil, bebekler için de adil değil..
It's not fair to you and I'm sorry.
Bu senin için adil değil.
Because it's not fair to the rest of us! I mean, you triple majored in undergrad and you never even opened up a book! That's... the wonder of me!
Bu da benim mükemmelliğim!
And it's not fair to the Saturday game.
Cumartesi Maçı için de adil değil.
Maybe we want Georgia to do it, and that's not fair.
Psikiyatrlar da, papazlar da. Belki de bunu Georgia'nın yapmasını bekliyoruz ve bu haksızlık.
It's not fair that one day you're on top, you're the coolest kid in town, and then the next day you're at the bottom again because everyone has blood coming out of their ass but you,
Bu adil değil.. bir gün tepedesin, kasabadaki en havalı çocuksun. ve sonraki gün.. .. sonraki gün diptesin çünkü herkes adet oluyor..
And this poor fellow is half blind! It's not fair that he should pay full price.
Zavallı dostumuz da yarı kör sayılır.
- Maybe that's not fair, and I'm reading all kinds of things wrong... but it sure felt that way to me.
Belki de haksızlık ediyorum, bazı şeyleri yanlış anlıyorum ama ben bundan emindim.
I had to live with you and now I might die with you, and it's not fucking fair!
Seninle yaşamak zorundaydım. Şimdi de seninle ölmek zorundayım. Bu haksızlık!
And now, in order to get pregnant... I have to have another man, or at least a part of a man... in the bedroom, and it's not fair.
Ve şimdi hamile kalmak için yatak odamda, başka bir erkeğe ya da bir parçasına, yer vermek zorundayım ve bu hiç adil değil.
It's not exactly fair when six foxes and one chicken... are voting on what to have for dinner.
Altı tilki bir tavuk yemekte ne yeneceğine... dair oylama yaparsa pek adilane sayılamaz...
It all sounds so vicious, and it's just not fair for me to miss out.
Durum çok tehlikeli görünüyor ve bunu kaçırmam haksızlık olur.
It's not right and it's not fair.
Bu doğru ve adil değil.
It's not my job to prove to people I'm a fair and decent man.
- Benim işim insanlara adil ve dürüst biri olduğumu kanıtlamak değil.
It exists to ensure the defendant receives a fair trial, that the recollections of witnesses, if any, are fresh, to pressure the government to file charges in a timely manner and so that, rightly or wrongly, accused citizens need not live their life in fear of the government pursuing them after a long delay.
Bu, sanığın adilce yargılanıp varsa tanıkların hatırladıklarının yeni olmasını sağlayan savcılığı davayı uygun sürede açmaya zorlayan böylece, doğru ya da yanlış suçlanan vatandaşların hayatlarını, "Bana ne zaman dava açacaklar?" korkusuyla yaşamasına engel olmak için çıkarılmış bir yasadır.
But time was stolen from us... and it's not fair.
Fakat zaman bizden çalındı... ve adil değil.
Mom, it's not fair if Brady can say the f-word and I can't.
Anne, bu hiç de adil değil, Brody si'le başlayan kelimeyi kullanabiliyor ve bana yasak.
But it's not fair for them to drop by and expect... - everything to be just perf -
Ama her şeyin de dört dörtlük yapılmasını beklemek yanlış olur.
A 14-year-old's too old to be baby-sat, and it's not fair on her.
14 yaşındaki bir kız. BakıcıIık yaşı çoktan geçmiş oluyor. Bu ona haksızlık.
A father wants to spend thousands on his son, and it's not fair.
Bir baba oğlu için binlerce dolar harcamak istiyor ama nedense adil olmuyor.
You and Isabel and Michael and Tess are... you guys are getting cheated on a lot of things, and it's not fair.
- Sen ve Isabel ve Michael ve Tess... sizler bir çok şeyde kandırıldınız ve bu adil değil.
You're fucking with my life, Billy, and it's not fair.
Hayatımla oynuyorsun Billy, ve bu adilce değil.
It's not fair that boys never have to come home and help.
Erkeklerin eve gelip yardımcı olmalarına gerek yok.
That's not fair, and you know it.
- sen de yarışmayı unutuyorsun. - Bu doğru değil, sen de biliyorsun.
and it's getting worse 25
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it's gone 41
and it's done 39
and it's your fault 41
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it's gone 41
and it's done 39
and it's your fault 41
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505