Believe me when i tell you tradutor Turco
258 parallel translation
You won't believe me when I tell you I've never before laid eyes on them.
Daha önce hiç görmedim desem inanmazsın.
Believe me when I tell you there are reasons for it. Good reasons.
Sadece bunun bir nedeni olduğunu söylerken bana inan.
- Good day, sir. Mr. Gelder our time is short and believe me when I tell you
Fazla zamanımız yok, Bay Gelder ve inanın bana insanların
Tsutomu... you must believe me when I tell you..... that I love you.
Tsutomu... sana söylediğim zaman bana inanmalısın seni seviyorum.
Believe me when I tell you I just thought they were going to lean on him a bit. I never thought he'd get knocked off.
İnanın bana, o sırada zannettim ki onu azıcık hırpalayacaklar.
Beth, believe me when I tell you he's not the man for you.
Beth, sana göre biri değil o, inan bana.
Believe me when I tell you that.
Sözüme güven.
Will you believe me when I tell you that I'm sorry about Kenner?
Kenner için üzüldüğümü söylesem bana inanacak mısın?
Doctor, do you believe me when I tell you the safety catch was on?
Doktor, emniyet mandalının kapalı olduğunu söylediğimde, bana inandınız mı?
You can believe me when I tell you it laces you in tight as a corset.
Seni bir korse kadar sıkı bağladığını söylediğimde inan bana.
Believe me when I tell you that this boy's whole dream...
İnanın bana, size desem ki, bu çocuğun bütün hayali...
Now that you've seen with your own eyes... do you believe me when I tell you... that's the home of Satan himself?
Şimdi kendi gözlerinle gördüğüne göre sana, orası şeytanın evidir, dediğimde bana inanacak mısın?
Miss Western, will you believe me when I tell you that he has the audacity to make love to me?
Bayan Western, inanır mısınız ki o adam bana sevişme teklif etti.
You must believe me when I tell you this is the first real happiness I've known.
Gerçek mutluluğu ilk kez seninle yaşadım. Buna inanmalısın.
Please believe me when I tell you I did not come to the United States only because 700,000 Jews are in danger of being killed.
Size, sadece 700,000 Yahudi'nin ölüm tehlikesi altında olduğu için ABD'ye gelmediğimi söyleyeceğim ve bana inanmanızı isterim.
Believe me when I tell you, he made no request of me.
İnanın bana, benden böyle bir talebi olmadı.
Believe me when I tell you this man is deeply honored to die at his hands.
İnanın bana bu adamın ellerinde ölmenin büyük bir onur olduğunu söyleyebilirim size.
You must believe me when I tell you these things.
Anlattıklarıma inanmalısın.
Believe me when I tell you.
Söylediğime inan.
Mrs. Twinkacetti, believe me when I tell you, he's changing.
Bayan Twinkacetti, değiştiğini söylüyorsam, bana inanın.
Sir, please set fire to my legs if you think I'm trying to make haircutting sound more romantic and glamorous than it really is, but believe me when I tell you that in my position, one cannot be too careful.
Efendim, eğer saç kesmenin olduğundan daha romantik görünmesine uğraşıyorsam lütfen beni ateşe verin. Ama inanın, benim yerimdeki biri asla çok dikkatli olamaz.
And believe me when I tell you that it was both difficult and impossible.
Emin olabilirsiniz ki çok zordu ve hatta imkansızdı.
I wish it didn't have to be this way, but just believe me when I tell you that I'll never forget you and that I love you.
Keşke böyle olmasaydı ama seni asla unutmayacağıma ve sana aşık olduğuma inan.
Please believe me when I tell you I really cared for you.
Sana değer verdiğimi söylediğimde, bunun gerçek olduğuna lütfen inan.
Honey, I just spent an hour with Bryan, and... believe me when I tell you that... this gift says nothing about how he feels about you.
Tatlım, Bryan'la bir saat geçirdim. Söyleyeceklerime inanmalısın. Bu hediyenin, sana karşı olan hisleriyle hiç alakası yok.
Well, believe me when I tell you, it is just as much fun to watch them fail with their clothes on.
Ama inan bana, giyinikken başarısız olmalarını izlemek de... bir o kadar eğlencelidir
Please believe me when I tell you to be very careful.
Size dikkatli olun diyorsam bu önemlidir.
You must believe me when I tell you this is the only way you will make thatjourney.
Bu yolculuğu yapabilmenizin tek yolunun bu olduğu konusunda bana güvenmelisin.
Believe me when I tell you that he may talk sentimentally... but he will act rationally.
O duygusal konuşmalar yapabilir. Ama mantıklı hareket edecektir.
one doesn't pay much attention to one's feet or toes, but believe me when i tell you... if you touch the toes and feet in a certain way... it can bring great pleasure to your lover.
Birisinin ayaklarına ve parmaklarına... pek önem verilmez, Ama söyleceklerime inanın... eğer ayaklara ve parmaklara dokunursanız.. belli bir şekilde... bu sevdiğinize müthiş bir zevk verir.
Now, believe me when I tell you, gentlemen, all three systems are state-of-the-art.
Beyler, bu üç sistemin de en son teknoloji ürünü olduğunu söylediğimde bana inanmalısınız.
What is true, Mr. Tappan, and believe me when I tell you I've seen this, is that there are some men whose hatred of slavery is stronger than anything except for the slave himself.
Doğru olan şu ki Bay Tappan - ve inanın bana ben bunları gördüm - kimilerinin köleliğe karşı öfkesi her şeyden büyük, kölelere olan öfkelerinden hariç.
Next time, you'II believe me when I tell you the safety protocols are off.
Gelecek sefere, güvenlik protokolleri devre dışı dediğimde, inanırsınız.
I wasn't truthful with you before, and I'm sorry, but please, believe me when I tell you we only want to help you.
Sana önceden dürüst olmadım, özür dilerim, ama lütfen, sadece sana yardım etmek istediğimizi söylediğimde, bana inan.
Now you'll believe me when I tell you that you've driven past it half a dozen times.
Yanından pek çok kez geçtiğinizi söylersem artık inanırsınız.
And you gotta believe me when I tell you, there's no alternative.
Ve sana söylediklerime inanmalısın, hiçbir alternatif yok.
Believe me when I tell you this. You can only get better.
İnan bana sadece gelişebilirsin.
After all we've been through, and you won't believe me when I tell you that Kathy is bad.
Birlikte yaşadığımız onca şeyden sonra Kathy'nin kötü oldugunu söylediğimde bana inanmadınız.
I understand you're nervous, but believe me when I tell you you're among friends.
Heyecanlı olduğunuzu görüyorum ama inanın bana arkadaşlar arasındasınız.
Honey, I love you so much, so please, please, please, believe me when I tell you this.
Seni çok seviyorum, tatlım ama lütfen, lütfen ama lütfen sana şunu söylediğimde bana inan :
- You know, I betcha Ada won't believe me when I tell her.
- Bahse girerim Ada anlatınca inanmayacak.
I believe too, and I'll say it now that you will tell Bodo the things he needs to know and if the world stays bad so long you will send him after me when his time comes.
Ben de biliyorum, ve şimdi söylüyorum ki Bodo'ya bilmesi gereken şeyleri söyleyeceksin ve dünya daha da kötüye giderse zamanı geldiğinde benim gibi O'nu da göndereceksin.
Believe me, Chick, when I tell you I was scared to death.
Yemin olsun ki sana söylediğimde korkudan ölecektim.
The next time that I tell you that I saw something when I saw it, you'll believe me that I saw it!
Bir dahaki sefere "Bir şeyi görmüşsem görmüşümdür." dediğimde,.. -... bana inanacaksın!
But I believe anything you tell me when I'm in your arms.
Kollarındayken bana söyleyeceğin her şeye inanırım.
So you see, Stell, when I tell you that you're a vibrant, beautiful, exciting woman, you can believe me, you can bet it's the truth.
Şunu demek istiyorum ki, sana heyecan verici, güzel bir kadınsın dediğim zaman bana inanabilirsin, gerçeği söylediğimden emin olabilirsin.
AND BELIEVE ME WHEN I TELL YOU IT IS MORE THAN I SHOULD SAY.
Şu kadarını söyiyeyim Bay WILSON,
Do you think Gino is going to believe me when I tell him... his little rat fuck son stole it?
Sence parayı oğlunun çaldığını söylediğimde Gino bana inanır mı?
Rose, I wanna believe you when you tell me something.
Rose, bana bir şey söylediğinde, buna inanmak istiyorum.
You are not going to believe me, even when I tell you.
Anlatsam da, bana inanmayacaksınız.
So, I don't believe you when you tell me he killed anyone.
O yüzden, birisini öldürdüğünü söylediğinizde, size inanmadım.