English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ B ] / Blushes

Blushes tradutor Turco

53 parallel translation
He blushes before he opens his mouth.
Daha ağzını açmadan yüzü kızarır.
And I love the way he blushes right up over his ears.
Ve kulaklarına kadar kızarmasını seviyorum.
I love him because he's a sort of a guy that gets drunk on a glass of buttermilk, and I love the way he blushes right up over his ears.
Seviyorum çünkü süt içse bile sarhoş oluyor. Seviyorum çünkü utanınca bütün vücudu kıpkırmızı oluyor.
How she blushes How she gushes
Nasıl da kızarıyor Nasıl da coşuyor
Roman's fixing some vodka blushes.
Roman votka hazırlıyor.
Naval hero blushes. Come on, Farrell.
Donanma kahramanı kızarıyor.
I mean, she blushes when he's around.
- Yani Peter'ı görünce hemen kızarıyor.
Today I've come to show you our exquisite new line of softer colours, in shadows blushes and lipstick.
Size daha yumuşak renklere sahip yeni özel allık, fondoten ve ruj serimizi göstermek istiyorum.
Behold how like a maid she blushes here!
Bakın aranızda nasıl da bir genç kız gibi kızarıyor.
- Yes, and see if she blushes!
- Evet, bakalım kızaracak mı!
When you say it to him, he blushes.
Söylediğinde yüzü kızardı.
See whether she blushes.
Bakın kızarıyor mu.
Save your blushes. They don't sit well with the bluntness of your tongue.
Utanmış gibi yapma Veronica, dilinin keskinliğine hiç uymuyor
Will never become bigger if the love blushes.
- Hayatta tek şeyden utanırsın, o da aşk!
Mr Hurley, once again - saving your blushes, maestro -... Dr Sullivan is dead.
Bay Hurley tekrar söylüyorum. Sizi utandırmak istemem üstat ancak ; Doktor Sullivan öldü.
Do you know how Preeti blushes the moment she hears Prem's name?
Preeti'nin, Prem'in ismini duyduğu an nasıl kızardı gördünmü?
Like Anwar blushes at seeing you!
Anwar'ın seni gördüğünde kızardığı gibi!
I smile at this girl, she blushes from head to toe. Why would I do this?
Bir koku aldım ve tuvalete gidip ellerimi yıkadım.
When it first goes in, every part of me blushes.
İlk içeri girdiğinde her yanım kızarıyor.
God, I love a man that blushes.
Kızaran erkeklere bayılırım.
My blushes.
Yüzüm kızardı.
It's not Pepto-Bismol. It's Luscious Blushes.
Pepto-Bismol ile değil, Luscious Blushes * ile.
The leg that blushes and wants to apologize.
Bacak vardır utanır ve özür dilemek ister.
Don't spare my blushes.
Utangaçlığımı mazur görün.
Spare the blushes and call into his superiors for instructions.
Utanmayı bir yana bırak ve açıklamalar için amirlerini ara.
She blushes.
Kızardı.
Whenever she calls, he just blushes.
O aradığında yüzü kızarır.
..'O how sis blushes!
..'Nasilda utanirmis!
Subha :..'O how sis blushes!
Abla nasilda kizarirsin!
You've won your hostess a guinea, you've spared the blushes of Mr BingIey but you cannot have FitzwiIIiam Darcy, Miss Price, however good you are at games.
Ev sahibine bir gine kazandırdınız, Bay Bingley'e iyilik ettiniz. Ama Fitzwilliam Darcy'e sahip olamazsınız, Bayan Price, oyunda ne kadar iyi olsanız da farketmez.
- See how she blushes!
- Bakın, nasılda kızardı!
Do you know that she actually blushes when you walk into a room? And you know it, and you insult me every time, pretending that it wasn't happening.
Biliyor musun, sen odaya girdiğinde gerçekten de yüzü kızarıyor ve sen bunu biliyorsun ve olmamış gibi davrandığım her seferde bana hakaret ediyorsun.
They had lipsticks and blushes, and it was fabulous.
Rujları, allıkları vardı. Muhteşemdi.
To spare your blushes, and his, when he executed a defenceless man.
Silahsız bir adamı öldürdü.
Venus blushes in her garden, shamed by such beauty.
Böylesine bir güzelliğin utancıyla, bahçesinde Venüs'ün yüzü kızarıyordur.
And mom blushes, but says,
Annesi utanır ama yanıtlar...
I have lipsticks and blushes and body lotions.
Ruju, fondoteni, vücut losyonu, her birşeyi var.
We thought grounds of ill health. Spare everyone's blushes.
Hasta olduğunuzu söyleyeceksiniz.
Behold how like a maid she blushes here!
Nasıl da masum bir kız gibi kızarıyor!
She blushes.
Kız kızarıyor.
She blushes and says :
Kadın utanır ve der ki :
Sparing royal blushes?
Kraliyeti mahçubiyetten kurtarmak?
He blushes at an exposed ankle.
Açıkta ayak bileği görse bile kızaran birisi.
He blushes whenever anyone mentions balls.
Ne zaman birisi toplardan bahsetse kızarır.
See, he looks so cute when he blushes!
- Bak, yüzü kızarınca ne de sevimli oluyor.
- To spare you your blushes.
- Utanç yaşamaman için.
Sensing his embarrassment and wishing to spare him further blushes, I tried to make the situation better.
Utandığını fark edip bunun devam etmesini önlemek için durumu iyileştirmeye çalıştım.
Spare the gaffer his blushes.
Patronun utanmasını önlemeliydin.
To spare my blushes.
Utanç yaşamamı önlemek için.
- "Man is the only animal..." - "... that blushes...
- " Utançla kızaran
Oh, she blushes.
- Demek, utandık biraz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]