Bred tradutor Turco
761 parallel translation
[Heinrich] So, basically, he's a well-bred cowboy.
Yani, iyi bir Kovboy.
Yes, but it's those so-called well-bred people who are able to remain so brazen in the face of a thing like this.
Evet ama iyi aileden geldiği söylenen bu insanlar böyle bir gerçek karşısında çok arsız olabiliyorlar.
A well-bred English girl living in the treetops...
Soylu bir İngiliz kızı, ağaç tepelerinde...
I could have bred a race.
Bir ırk oluşturabilirdim.
Born and bred out yonder.
Yalnız doğup büyümüştür.
Go ahead, you cross-bred rat!
Devam et seni melez sıçan!
No, it's just that it seems that smart little boys from so-called wealthy, well-bred parents don't grow up very successfully by themselves.
Anlaşılan o ki, bu varlıklı... terbiyeli ailelerin küçük akıllı oğulları... kendi başlarına iyi yetişmiyorlarmış.
The well-bred young lady always waits until her elders are silent. "
Görgülü genç bir bayan, büyükleri susuncaya kadar bekler. "
Oh! You really are the most ill-bred man to come here at a time...
Gördüğüm en küstah adamsın.
Im an old Kansas man myself born and bred in the western wilderness premier balloonist par excellence to the Miracle Wonderland Carnival Company.
Ben, eski bir Kansas'lıyım ; vahşi batıda, doğup büyüdüm. Harikalar Diyarı Karnaval Topluluğunun baş baloncusuydum.
Not well-bred ghosts, Watson.
Soylu hayaletler yapmaz, Watson.
Bred to government service.
Hükümet servisine bağlı.
- That a man of your learning shouldn't care so much for respect bred from fear.
- Sizin gibi eğitimci birisi korkudan beslenen saygıyı önemsememeli.
A well-bred boarder is a nice change.
Terbiyeli bir kiracı, güzel bir değişiklik olur.
A little too well-bred, self-confident... Artificial, a trifle absurd.
Biraz fazla terbiyeli, özgüvenli yapmacık, azıcık gülünç.
They think it ill-bred to know anything about food or the kitchen.
Mutfak işlerini bilmenin kabalık olduğunu düşünüyorlar.
Fear bred superstition, blinding his reason.
Korku, insanın aklını kör ederek batıl inançları da doğurmuştur.
Anything Pa ever bred.
Giderken.... Hepsinin Babasının en iyisi.
I tell ya, no one could have bred her but T.C. Jeffords.
Size söylemiştim, kimse onu gibi dir tane dünyaya getiremez ama T.C. Jeffords yapar.
There was a war-bred outlaw army of guerrillas masquerading under the flags of both sides pillaging, burning, and killing for private gains.
Gerillaların savaşla beslenen bir kanun kaçağı ordusu vardı. Her iki tarafın bayrakların altında görünmesi yakmak, yağmalamak ve özel kazançları için öldürmek amaçlıydı.
Beautifully bred mare, though.
Ama çok güzel bir kısraktı.
Well, at least he's bred for speed.
En azından hız için üretilmiş.
An Oxford-bred aristocrat if ever I saw one.
Oxford kökenli bir aristokrat...
To be born or at any rate bred in a handbag... whether it has handles or not... seems to me to display a contempt... for the ordinary decencies of family life... which remind one of the worst excesses... of the French Revolution.
Tutacakları olsun ya da olmasın, bir el çantasının içinde doğmak, bana aile yaşamının erdemlerine bir hakaret gibi geliyor, ki bu da aklıma Fransız Devrimi'nin en kötü aşırılıklarını getiriyor.
He was born and bred in Ireland
İrlanda'da doğmuş ve büyümüş
We have presented women to our Lord, but he dislikes country-bred women
Malikâne'den bazı kızlar kendini Lord'a sundu.
Cattle that is bred for meat and fenced in and fed right, that's the thing.
Et için bakılan inek ve içerde bakılıp güzelce beslenen inek işe yarar.
You know I like the boy. But this is something that's born and bred in me. I'm 56 years old.
Oğlunu seviyorum, ama ben doğduğumdan beri böyleyim, 56 yaşındayım.
A well-bred boy doesn't do that!
İyi yetiştirilmiş bir çocuk böyle yapmaz!
My old man brought in stock from Europe and bred them in the best ways.
Babam Avrupa'dan sığır getirtip onları en iyi şekilde yetiştirmiş.
You weren't born and bred in New Bedford, were you?
New Bedfordda doğup büyümedin değil mi?
- Or the race that bred me?
- Ya da beni yetiştiren ırktan?
The lowest swine bred.
En aşağılık insan türü bunlar.
I'll get some bred.
Biraz ekmek alacağım.
He thought I wasn't well-bred.
İyi terbiyeli olmadığımı düşünüyordu.
If you're trying to lookwell-bred, which is a sign of bad breeding, don't use a knife to cut fish.
İyi terbiyeli görünmek istiyorsan, ki kötü terbiyenin göstergesidir, balık kesmek için bıçak kullanma.
One cannot be TOO well-bred.
Belki iyi yetiştirilmediğinden olabilir.
The Morlocks maintained them and bred them like like cattle only to take them below when they reached maturity.
Morloklar onlara bakıyor ve besliyorlardı sığır sürüleri gibi. Olgunlaştıklarında onları aşağı almak için.
They were being bred by the Morlocks who had degenerated into the lowest form of human life :
Morloklar tarafından yetiştiriliyorlardı. Morloklar ise insanın en alt düzey yaşam biçimine gerilemişti :
She's really a shy, gentle girl, very quiet, well-bred, and home-loving.
O gerçekten utangaç, sessiz, kibar ve evine düşkün bir kızdır.
They bred to'em for stamina.
Damızlık olarak yetiştirildiler.
No. A very well-bred, ladylike, Bostonian matron pinned it on me.
Hayır aslında, asilzade bir hanım çok iyi yetiştirilmiş Boston'lu başhemşirenin birisi bana vurdu.
Well-bred and mature And out of her mind
Soylu ve olgun ve aklını kaçırmış
It's an initiation into a passionate world... of rare and unknown sensations... a seductive and tragic world... bred in pain and blood... the tragic eroticism of all the senses... finally ending in death. "
"Nadir ve bilinmeyen duyguların... "... tutkulu dünyasına, acı ve kana gark olmuş... "... ayartıcı ve trajik bir dünyaya,
Tipperary born and bred.
Doğma büyüme İrlandalı.
We've bred this beef all our lives to get the best stock in the country.
Ülkenin en iyi ürününü almak için bu hayvanlara gözümüz gibi baktık.
Animals could be bred and slaughtered.
Hayvanlar yetiştirilir ve kesim yapılabilir.
I eat with a fork, and you've made me into a man of the most delicate sensibilities and now if you really love me you should find me a beautiful well-bred girl to give me a little polish.
Çatalla yiyorum, Ve sen beni çok hassas, nazik, bir erkeğe dönüştürdün. Ve şimdi beni gerçekten seviyorsan... beni biraz daha parlatmak istiyorsan, bana güzel yetişmiş bir kız bulmalısın.
Bred for food, rather like a cow.
Yemek için kesilen bir inek gibi.
Certainly better bred than the owner.
Sahibinden daha soylu olduğu kesin.
- You told that you're well-bred.
Odan yerinde duruyor. Aslında böyle daha aydınlık olmuş.