Brush tradutor Turco
3,439 parallel translation
Brush your teeth. Have a good day.
- Dişlerinizi fırçalayın.
Showers and brush his teeth it is.
Duş alınacak ve dişler fırçalanacak.
We're so eager to just brush things under the carpet as if they don't exist.
Biz bazı şeyleri yokmuş gibi halının altına süpürmeye çok istekliyiz.
I always want to fucking brush it.
O saçları taramak istiyorum! " falan oluyorum yani. Değil mi Johnny?
Brush ya hair over the bulge so no-one can see it and send you home.
Kimse görmesin diye şişliğin üzerindeki saçlarını tarayıp eve gönderiyorlar.
He can still hear every stroke as I brush my hair before we lie down at night.
Her gece, yatmadan önce saçlarımı tararken fırçanın sesini duyabiliyor.
I was punished if I didn't brush my teeth 3 times a day.
Günde 3 kere dişlerimi fırçalamazsam cezalandırılırdım.
Don't forget to brush your teeth before you go to bed.
Yatmadan önce dişlerini fırçalamayı unutma hayatım.
In the tree they brush each other's feathers.
Ağaçtayken birbirlerinin tüylerini kabartırlar.
Sarah, go brush your teeth.
Sarah, git dişlerini fırçala.
When you fall down, you gotta get up... and brush the dust off and go for it again.
Düşersen ayağa kalkıp üstünü temizler ve yine denersin.
To cement maturity, I'll need to experience something tragic, like a brush with death.
Olgunluğumu sağlamlaştırmak için trajik bir olay geçirmeliyim, ölüm gibi mesela.
And brush teeth.
Dişlerini de fırçala.
- I didn't have a brush.
- Fırçam yoktu.
- He couldn't brush his teeth in a diving suit.
- Dalgıç elbisesiyle dişlerini fırçalayamaz.
Come on. Let's brush our teeth.
Haydi, dişlerimizi fırçalayalım.
If there is any fight, swear I even brush.
Çatışma çıkarsa, yemin ederim, seni ellerimle öldürürüm.
- I forgot my brush.
- Fırçamı unutmuşum da.
You didn't brush your teeth.
Dişlerini fırçalamadın.
- Are you any good with a brush?
- Hiç fırça kullanır mısın?
Use the brush.
- Tarakla yap.
No, the brush will hurt you.
- Olmaz, tarak acıtır.
Most of you know I had a little brush with the law recently and that I was exonerated.
Birçoğunuz kanunlarla başımın derde girdiğini biliyorsunuz ve beraat ettiğimi.
Go brush your teeth.
Dişlerinizi fırçalayın hadi.
I will go brush my teeth.
Dişlerimi fırçalayacağım.
Make sure you brush your teeth, and no staying up past 10 : 00, even if Aunt Sofia lets you.
Dişlerinizi fırçalamayı unutmayın ve teyzeniz izin verse dahi saat 10 dan geçe kalmayın.
Brush you to death?
Ölene kadar dişlerini mi fırçalayacaktı?
Well, I was just... See, I was just coming downstairs to brush my teeth.
Ben sadece dişlerimi fırçalamak için alt kata inmiştim.
You are a second son, command as far as we are aware no more than a paint brush.
Sen ise ikinci oğulsun. Gördüğümüz kadarıyla da bir boya fırçasından başka bir şeyi yönetmiyorsun.
Yes, because you would marry a pauper with a paint brush.
Evet, çünkü sen eli fırçalı bir fakirle evlenecektin.
If you had tried to marry that waster from Genova, the one with the paint brush... I would have taken good care of him.
Cenova'dan gelen o savurganla, ressamla evlenmeye çalışsaydın ona güzelce göz kulak olurdum.
Brush your teeth?
- Dişlerini mi fırçalayayım?
Brush teeth, eyebrows, makeup remover, moisturizer, followed by an ice water face bath à la Joan Crawford in Mommie Dearest... the height of glamour.
Dişler fırçalanır, kaşlar, makyaj temizleyicisi, nemlendirici, peşinden Mommie Dearest filmindeki gibi Joan Crawford tarzı buzlu suyla yüz banyosu cazibenin son noktası.
Then condition and brush my hair.
Sonra saçıma bakım yapar ve tararım.
never brush after you gel.
Jöle sürdükten sonra saçını tarama.
And you should brush your teeth.
Senin de dişlerini fırçalaman gerek.
All right then, don't brush your teeth.
- Tamam o zaman fırçalama.
Go and brush your teeth.
- Dişlerini fırçala.
Don't forget to lock the doors. And brush your teeth!
Kapıları kilitlemeyi unutma.
Go brush your teeth.
Dişinizi fırçalayın.
I just have to brush his teeth.
Sonra beraber gideriz.
We're still going round with a dustpan and brush after Cliveden.
Hâlâ Cliveden'in pisliğini temizliyoruz.
I'm so going to brush my teeth with tequila.
- Dişlerimi tekilayla fırçalayacağım.
There's just something about brush marks on canvas, isn't there?
Tuvaldeki fırça izlerinde, bir şeyler saklı gibi değil mi?
I was about to brush my hair. I know.
Saçımı tarayacaktım Biliyorum
Just brush me off like that.
Beni öylece uzaklaştırıyor.
Did you touch anything? Brush anything?
Bir şeye dokundun mu ya da sürtündün mü?
Change my linens, wash my clothing, scrub the floor, empty my chamber pot, brush my hair.
Çarşafımı değiştirir, kıyafetlerimi yıkar yeri ovalar, sürgümü boşaltır, saçımı tararsın.
- You said to brush- -
- Saçımı tararsın dedi...
Just brush my hair.
Saçımı tara.
Brush your mane and tail.
Yeleni ve kuyruğunu fırçala.