Burden tradutor Turco
3,425 parallel translation
She really must have acquired it from somewhere burden-free... The quality of it... Time for class!
bu kumaş... öğretmeni selamlayın.
If he finds his dad... You said that you would walk away from him without leaving any burden.
Eğer babasıyla tanışırsa, sorun çıkarmadan gideceğini söyledin.
I am relieving you from your burden
Acılarını hafifleteceğim.
How can I not be a burden to His Majesty?
Neden majestelerine dert olayım?
Since I don't want you to kill me and burden yourself even more.
Beni de öldürerek kendine daha çok sıkıntı vermeni istemiyorum.
And you alone, Mary, you alone may lighten this burden.
Sen de öyle. Ama sadece sen bu yükü hafifletebilirsin.
You'd burden me as a friend.
Sen bir arkadaş olarak bana bir yüksün.
I'll shoulder the burden of Lilin's curse and the risk of EVA awakening.
Lilin'in lanetini ve EVA'nın uyanma riskini ben sırtlanacağım.
Did I not say that you would be a burden?
Senin bize bir yük olacağını dememiş miydim.
Appealing, sensitive... suffering the terrible burden of being forced to pretend to be something he is not.
Sempatik, hassas, başka biri gibi davranmaya zorlanmanın korkunç yükünün altında eziliyor.
And I simply didn't want to burden you with knowing what was inside of them.
İçlerinde ne olduğunu söyleyerek seni sıkıntıya sokmak istemedim.
Annie, I don't want to be a burden.
Annie, sana yük olmak istemiyorum.
You could never ever be a burden, Max.
Sen bana hiçbir zaman yük olmazsın Max.
" Well, that's a great burden off my mind.
" Vicdanımdan büyük bir yük kalktı.
A great burden.
Büyük bir yük ".
" It's a great burden off my mind.
Üzerimden büyük bir yük kalktı.
I've been thinking about about it... the burden of proof lies on the conflicting parties.
.. bu durumu farklı ele almayı düşünüyorum.
I am sorry to burden you.
yük olduğum için üzgünüm.
Justin, do you accept the heavy burden that knighthood entails, and swear fidelity to your kingdom?
Justin, kendini şövalyeliğe vakfetmeyi ve krallığa sadakat yeminini edip bu ağır yükü kabul ediyor musun?
No one is entirely useless in this world if they may lighten the burden.
Yükü hafifletebiliyorsa bu dünyadaki hiç kimse yararsız değildir.
Sometimes, it's a burden.
Bazen sırtına sarılmış bir yüktür.
Eases the burden somewhat.
Bir şekilde yükü hafifletiyor.
Merriment can sometimes be a heavier burden than battle.
Şenlik bazen savaştan daha ağır bir iş olabiliyor.
I hope you both appreciate what a tremendous burden this is upon me.
Umarım bunu yapmanın, bana nasıl bir yük olduğunun farkındasınızdır.
It's such a burden to be so handsome.
Ağır bir sorumluluk getirir.
You try to comfort me you're burden's extraordinary you make an effort for me.
Beni sakinleştirmeye çalıştığını biliyorum büyük paralar harcadın benim için çok efor sarf ediyorsun.
My whole life I had carried the pain, burden and shame for my past.
Hayatım boyunca bu acıyı, yükü ve geçmişimin utancını yaşadım.
- Well... this is the burden every physician must learn to bear.
- Pekala bu her hekimin katlanmak zorunda olduğu bir yük.
You knew Bent had a blood clot and that he shouldn't burden himself.
Bent'in beyin embolisinden haberin vardı.
The early settlers needed beasts of burden better suited to the harsh climate of the outback.
Eski yerleşimciler, şehir dışındaki sert iklim koşulları için yük hayvanı kullanmanın gerekli olacağını düşünmüşler.
You've become a burden, I asked you to keep h m in the farmhouse, but you were scared-st ff,
Sen de bana yük oldun! Ben sana onu çiftlik evinde tutalım demiştim. Ama senin ödün koptu!
I never thought I'd come to bear such a burden to bury my child at fourteen.
14 yaşındaki bir çocuğu gömme sorumluluğunu alacağımı hiç düşünmemiştim.
Charlotte's rejection of me was one of those moments, but now I know she's got a "girlfriend", well, that's just a huge burden suddenly lifted off my mind.
Charlotte'ın beni reddetmesi de o anlardan biriydi... ama şimdi bir "kız arkadaşı" olduğunu öğrenince sırtımdan büyük bir yük kalktı.
Or because of Henry's custody shit, and I didn't wanna be a burden.
Sense hep aptal bir kitap turnesinde veya Henry'nin velayet işi yüzünden uzakta oluyordun. Yük olmak istemedim.
And let the Lord's relieve you of this burden.
Ve Tanrım senin yükünü hafifletsin.
We thought that if the Pazzis turned us down, we wouldn't have to burden you with it.
Düşündük ki, Pazzi'ler bizi geri çevirirlerse, seni bu kötü haberle üzmemiş olacaktık.
And I... I just don't want to burden you with that part of my life.
Hayatımda ailemin olduğu kısımla sana sıkıntı vermek istemiyorum sadece.
All his people reduced to beasts of burden.
O'nun halkı bir yük hayvanı gibi oldu
People have called it a gift, but it's really more of a burden.
İnsanlar buna bir yetenek diyor ama aslında bir yük.
Because I knew the burden my name would be with your family.
Çünkü ismimin, ailenizle çıkaracak sorunlarını biliyordum.
Cast your burden on the Lord,
Tanrı'nın senin üzerindeki yükünü dökme.
Bear the painful burden of years,
Yılların sancılı yükünü taşıdım.
Perhaps the truth is, this house is a burden to the next generation, not a legacy.
- Belki de hakikat bu evin sonraki nesle bırakılmasıydı, miras olarak değil.
And based on the evidence, or the lack thereof, it's my opinion that the prosecution - cannot sustain the burden for a trial... - Are you kidding me?
Kanıta göre veya kanıtın eksikliğine göre diyelim benim fikrime göre bu duruşma artık devam edemez.
Kids, I came to work here to do my part in diminishing the burden of your illness.
Çocuklar, burada hastalığınızın yükünü hafifletmek için üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum.
Then why, why do you take on this burden of care?
O zaman neden onlara bakmanın sorumluluğunu üstleniyorsun.
I didn't know it was such a burden...
Bu kadar yük olduğunu düşünmemiştim...
Of course it's a burden, Lin!
Tabiiki yük oluyordu, Lin!
Consider it your chance to relieve yourself of your burden.
Bunu, bu yükten kurtulmak için bir şans olarak gör.
My burden, Johann, or yours?
Benim yüküm mü, yoksa senin yükün mü Johann?
Our burden as parents.
- Ebeveyn olarak görevimiz bu bizim.