But i don't think so tradutor Turco
808 parallel translation
You and Rosanoff may get out of this, but I don't think so.
Sen ve Rosanoff bu işten kurtulabileceğinizisanıyorsunuz ama bana öyle gelmiyor.
- I don't think so but he has no dinner jacket.
- Sanmıyorum ama giyecek ceketi yok.
But maybe when you hear how much it is, you don't think I'm worth so much.
Ama belki duyunca o kadar etmeyeceğimi düşünebilirsiniz.
"They say that you don't miss people so much after a while, " but I think I miss you more than I did at the beginning of our separation.
Biraz zaman geçince insanları özlemezsin diyorlar ama bence seni ilk ayrıImamızdan çok daha fazla özlüyorum şu an.
Ordinarily when a girl's through she can get married... but I don't think you can even do that now everyone knows you so well.
Felsefe uzmanı kayın biraderinin de dediği gibi : "Bazı soruların cevabını bilmek istemezsin"
I don't think so, but she knows something.
- Sanmıyorum. Ama bir şeyler biliyor ve bu onun için tehlikeli.
But if he owns the paper, I should think he'd be doing well enough... so his daughter don't have to work.
Gazetenin sahibiyse yeterince iyi kazanıyor olmalı kızı çalışmak zorunda değildir yani.
Thank you, Miss Bragg, but I don't think so.
Teşekkür ederim bayan Bragg, ancak zannetmiyorum.
- I don't think so, but you could plant some.
- Sanmıyorum ama siz ekebilirsiniz.
I don't think so, but it's only a matter of time.
Hayır, kaçırmadım, ama kaçırmam an meselesi.
I'm sorry, but I really don't think so, sir.
Özür dilerim, lakin hiç de öyle düşünmüyorum, efendim.
I don't think so, but I don't know.
Bilmiyorum. Sanmıyorum.
But I don't think so.
Ama sanmıyorum.
- I do not think so, but I don't remember exactly.
- Sanmıyorum. Tam da hatırlamıyorum aslında.
No, I don't think so, but he seems familiar.
Hayır, sanmıyorum, ama tanıdık geliyor.
Don't ask me what it is or why I think so, but... bear with me, Kate, will you?
Sakın bana ne olduğunu ya da neden öyle düşündüğümü sorma ama... Benim yanımda ol Kate, olur mu?
I don't think so, but watch that rock.
Hiç öyle sanmıyorum, taşa dikkat et.
- Thanks, but I don't think so.
- Sağ ol ama sanmıyorum.
No, I don't think so. But her eyes were green.
Hayır, sanmıyorum, ama gözleri yeşildi.
I don't mean to criticise because... his story was so much better than mine... but don't you think the first part is too long getting to the point?
Benden daha iyi bir öykü... yazdığı için eleştiriyor değilim. Ama ilk bölümde konuya girmekte geç kalınmış, siz ne dersiniz?
- But I don't think so.
Ben öyle düşünmüyorum.
Miss Michiko said so but I don't think there's any hope.
Michiko hep öyle diyormuş, ben de vazgeçtim.
I used to think so, but now I don't know.
Ben de öyle düşünürdüm, ama artık bilmiyorum.
Oh, I don't think so, but I'm getting along wonderful with this one here.
Hiç sanmıyorum. Ama buradaki güzellikle iyi geçiniyoruz.
- To me? I don't think so, but he's onto something.
Sanmıyorum, ama bir şeyler seziyor.
There are so many things I think I should know but I don't.
Bilmem gereken ama bilmediğim o kadar çok şey var ki.
I haven't noticed it before, my dear, but since you mention it, no, I don't think so.
Sen bahsedene kadar, farketmemiştim canım, hayır, sanmıyorum.
I rather think, I owe you an apology. But, I don't want you to believe that this place is so backward and so barren that the rules of hospitality have been forgotten.
Size bir özür borçlu olduğumu düşünüyorum ve çok uzaklarda bir yer olduğu için burada misafirperverliğin unutulduğunu düşünmenizi istemem.
But Veronique is a close friend? I don't think so.
- Véronique onunla yakın arkadaş mı?
But I don't think I've ever seen her quite so happy as she is right now.
Ama onu hiç şu an olduğu kadar mutlu görmedim.
- Thanks, but I don't think so.
- Sağol, ama sanmıyorum.
I don't dare talk about it, but I think so. - Really?
Bundan söz etmek istemiyorum ama, düşündüğüm biri var.
I don't know if this arrow... is near my heart but I don't think so.
Bu ok kalbime yakın mı bilmiyorum, ama sanmıyorum.
- I don't think so, but...
- Sanmam, ama...
I don't think so, but this is official business.
Sanmam, fakat bu resmi bir iş.
- Oh no, I don't think so but...
Hayır, ama bilmiyorum...
Excuse me, sir, but I don't think so.
Özür dilerim efendim, ama hiç sanmıyorum.
I don't think so, but you know how it is, Meadows.
Ben de sanmıyorum, ama kuralı biliyorsun Meadows.
I don't think so, but this is official business.
Sanmıyorum ama bu resmi bir iş.
Thanks a lot, but I don't think so.
Çok teşekkürler, ama istediğimi sanmıyorum.
People say we look like twins, but I don't think so.
Bizi herkes ikiz zanneder, ama bence hiç benzemiyoruz.
I don't think so... but had I stayed long enough, I'm sure they would have.
Sanmıyorum.... ama yeteri kadar da uzun kalamadım, eminim ki kalkışmışlardır.
But I don't want to think I've lost a son... so much as gained a daughter.
Ama oğlumu kaybettim demek istemiyorum..... çünkü artık bir kızım var.
I don't think he was so down on the Spence School... but he certainly was down on Farmington.
Spence School'a karşı olduğunu sanmıyorum ama Farmington'a kesinlikle karşıydı.
Down here, I'm a good-looking chick. You don't think so at the moment but stick around. - Okay.
Her neyse, burada güzel bir kadınım.Şu an öyle düşünmüyorsan biraz daha kalmanı öneririm sana.
I hope you don't mind my saying so, Comandante, but I think you ought to order an autopsy on Rangel's body.
Umarım söylememin bir sakıncası yoktur, Komandante, fakat sanırım Rangel'in cesedine otopsi yapılmasını emretmelisin.
Pretty, I'm told, but magnificent - No, I don't think so :
Güzel olduğum söylendi, ama muhteşem... Hayır, sanmam.
I DON'T THINK SO, BUT I APPRECIATE THIS INFORMATION.
Bu bilgiler işimize yarayabilir.
- I don't think so... but he's been in poor shape.
- Sanmıyorum... ama çok kötü durumdasın.
People say that you're gallant and dashing, but I don't think so.
İnsanlar sizin muhteşem ve yiğit olduğunuzu söylüyor ama ben öyle düşünmüyorum
I don't think so, sir, but thanks anyway.
Sanmıyorum, şef, ama yine de teşekkürler.