But it's more than that tradutor Turco
483 parallel translation
But I figured that if I worked harder than they did, and put in more time, read the books, kept my eyes open, maybe I could make it happen.
Ancak şunu anladım ki eğer onlardan daha çok çalışırsam ve daha çok vakit harcarsam kitaplar okursam ve gözlerimi açık tutarsam, belki ben de başarabilirdim.
But there's more to it than that, Kemp.
Ama bununla kalmadı, Kemp. Artık anlıyorum.
That's more than I'd ask for... but it will do no harm for your son to learn the ways of the white man. And you may be sure he'll have the best treatment that we can offer.
Bu benim istediğimden de fazlası Oğluna hiç bir zarar gelmeyecek ve bunun yanında beyazların yaşama biçimini de öğrenecek.Ve emin ol ki bu bizim en iyi anlaşmamız olacak.
Excuse me, sir, but there's a little more to it than that.
Affedersiniz, efendim, ama buna sebep olan sadece rüzgar değil.
But there's more to it than that.
Ama dahası da var.
If we could stop them, we would. But a clue that's so vague... it's not much more use to us than no clue at all... unless you think there's something phony about this call... and somebody's planning to murder you.
Durdurabilsek durdururduk ama elimizdekiler bu kadar belirsizken neredeyse hiçbir ipucumuz yok gibi bir durumdayız.
It's hard to put into words, sir, but could it be that he covets King Arthur's throne more than anyone knows?
Bunu söylemek çok zor şey ama, sizce kral Artur'un tahtına çıkmak istiyor olabilir mi efendim?
I know love is good the way Aron says... but it's more than that, it's got to be.
Aron'un tarif ettiği aşkın iyi bir şey olduğunu biliyorum. Ama hepsi o kadar değil, öyle olmalı.
Now, you'll notice some effect on growth, too, of course, but it's more than that.
Şimdi, yetişmede de, kuşkusuz, bir etki gözleyeceksiniz, fakat daha da fazlasını.
It's very gratifying to hear that, but some things... are more easily started than stopped.
Bunu duyduğuma sevindim ama bazı şeyleri başlatmak durdurmaktan çok daha kolaydır.
That may not seem like much, but it's more than we had, your mother and I.
Az gibi görünebilir. Fakat bu annen ve benim sahip olduğumuzun toplamından daha fazla.
But don't try to make it sound like any more than that.
Ama sakın bundan fazlası varmış gibi yapma sakın.
He could handle a marriage financially, but there's more to it than that.
Parasal açıdan evliliğe hazır olabilir ama iş bununla bitmiyor.
- Well, we don't know yet, dear but it's gonna take more than a Band-Aid, I can tell you that.
- Henüz bilmiyoruz, tatlım. Ama yardım konserleri yapılmasını bile gerektirebilir.
But it seems to me that`s more the fish smell than the bouncin`.
Ama beni tutan sarsıntı değil balık kokusu galiba.
It's not that I'm a coward, but what's more beautiful than life?
Korkak olduğumdan değil, ama hayattan daha güzel ne var ki?
Come to think of it, most people like a good laugh more than me but that's beside the point.
Düşündüm de, çoğu insan gülmeyi benden çok seviyor ama konumuz o değil.
No, they freed me in'56, but it was more complicated than that.
Hayır, beni 1956'da serbest bıraktılar ama işin orası biraz karışık.
Oh, I've been to Philadelphia, but there's more to it than that, I'm sure.
Philadelphia'da bulundum ama, eminim bundan fazlası vardır.
No, but it's much more than that.
Hayır ama çok daha fazlası var.
But I can tell you, there's a bit more to it than that.
Ama başka şeyler olduğu belli.
But it's the United States that needs assistance. More than the other countries.
Fakat yardım eden hep ABD diğer hiç bir ülke yok.
But it's equally important and not so easy to recognise that the man who assayed gold was also more than a technician.
Ancak öte yandan altını işleyenin bir teknisyenden daha fazlası olduğunu ayırt etmek hassas bir göz istiyor.
But it is nothing for us to be proud of. Can we French be proud of this instrument of torture, this chopping block that makes us more an underdeveloped country than the light of the world we aspire to be!
... insanı harcayan bu mekanizma, bizi yani Fransa'yı aydınlık bir ülke olmaktan çıkarıp, geri kalmış bir ülke durumuna düşürüyor!
We cannot yet see how deliverance will come or when it will come, but nothing is more certain than that every trace of Hitler's footsteps, every stain of his infected and corroding fingers, will be sponged and purged
Kurtuluş ne zaman ve nasıl gelecek bilemiyoruz. Ama bu kesinlikle açık ve netti ki, Hitler'in her bir ayak izi, hasta ve kirlenmiş o parmaklarının bıraktığı her bir iz, temizlenecek ve arındırılacak.
I know it's way more expensive than that, but since I haven't had a bite, let's just call it fair.
Yemeğin daha pahalı olduğunu biliyorum. Bir şey yemediğime göre, ödeşmiş olalım.
Oh, but there's more to it than that.
Dahası da var.
Okay, Bensington, I'll give you your keys back, but if you try and take any of these people out of here before I tell you it's okay, you're gonna have more than rats to fight. You got that?
Tamam, Bensington, sana ahahtarlarını geri vereceğim... ama sana olur vermeden önce, bu insanların birini götürmeye... çalışırsan mücadele edecek... çok daha fazla faren olacak, anladın mı?
No, but it's more than that.
Hayır. Dahası var.
I had heard it was a masterpiece but it is more than that.
Onun bir başyapıt olduğunu işitmiştim... ama çok daha fazlasıymış.
But there's more to it than that.
Fakat bundan daha fazlası var.
But has it every occurred to you, Wally, that the process... that creates this boredom that we see in the world now... may very well be a self-perpetuating, unconscious form of brainwashing... created by a world totalitarian government based on money... and that all of this is much more dangerous than one thinks... and it's not just a question of individual survival, Wally... but that somebody who's bored is asleep... and somebody who's asleep will not say no?
Peki Wally, dünyada şu an gördüğümüz bu can sıkıntısının paraya dayalı, baskıcı bir dünya hükümeti tarafından uygulanan, şahsen sürdürülen şuursuz bir beyin yıkama işlemi tarafından yaratılmış olabileceği, bütün bunların bir kişinin düşünmesine göre daha korkunç olduğunu ve bunun ferdi bir hayatta kalma mücadelesinden ziyade canı sıkılan birisini uyuduğunu ve uyuyan birisinin "Hayır" diyemeyeceğini hiç düşündün mü?
This is my third. I wish I could tell you that there are more old generals than old doctors, but it's not true.
Keşke yaşlı doktorlardan daha fazla sayıda yaşlı general olduğunu söyleyebilseydim, ama korkarım ki bu doğru değil.
Hmm. Actually, I'd already decided that... I had more than enough, but, well, since you delivered it so nicely...
Aslını sorarsanız, bu konuda kendimi yeterince sınırladım diye düşünüyordum, ta ki siz böyle hoş bir ikramda bulununcaya kadar.
It's more complicated than that but that's the general idea
Bundan çok daha karışık ama genel fikir bu.
Come to think of it, most people enjoy a good laugh more than I do, but that's beside the point. Right! Let's get on with this skit!
Düşününce, çoğu insan gülmeyi benden çok sever, ama bu konumuz dışı.
Well, it's a little more complicated than that, but....
Aslinda iºler biraz daha kariºik ama...
Four honeys. Maybe that's more than my share, but it's all behind me now.
Belki paylaşmaktan fazlası oldu ama, hepsi geçmişte kaldı.
He was trying to get Terry, but it's more than that.
Terry'i cezalandırmaya çalışıyordu ama bundan fazlası da var.
Well... money obviously, but it's more than that.
Ama bundan fazlası da var.
It's a small point, but I do now recall that Lord Farrow was considerably taller, more than a yard taller, than young Ploppy here.
Ufak bir detay, ama şu an anımsadım ki Lord Farrow oldukça uzun boyluydu, genç Ploppy'den neredeyse 90 santim daha uzundu.
But it's more than that too.
Ama bunlardan da fazlası var.
That's what I want more than anything else - but it's not possible, not yet.
Bunu her şeyden çok istiyorum... ama imkansız, henüz olmaz.
But there's a lot more to it than that.
Ama bundan çok daha fazlası var.
I thought i did, but now i know It's really much, much more than that.
Onun için geldiğimi sanıyordum ama anladım ki bundan çok çok daha fazlası için.
Yeah, my colleague may be putting it a little bit more forthright than I would myself, Mrs Popey, but then I like to think that's why we work so well together.
Meslektaşım biraz açıksözlüdür Bayan Popey. Ama onunla iyi anlaşmamızın sebebi bu.
Back then, dinner and a movie might've gotten you into some girl's panties but it's going to take a lot more than that to get into mine.
O zamanlar akşam yemeği ve sinema bileti ısmarlayıp bir kızla birlikte olabilirdin. Ama benimle birlikte olman için çok daha fazlası gerekli.
Well, yes. A couple of leaks are allvery well, but it takes more than that.
Evet, birkaç sızıntı işe yarar ama bundan çok daha fazlası gerekir.
But it's more than that.
Ama dahası da var.
Please don't take umbrage but in the plan that I have formulated there's much more to it than just you and I making love.
Gücenmeyin ama... tasarladığım planda... sadece sizin ve benim sevişmemizden daha fazlasına yer var.
It's been said Roslyn and Cicely came to town... to escape polite Billings society, but it was much more than that, much more.
O dedi ki, Roslyn ve Cicely şehre geldi... Kibar Billing toplumundan kaçmak için. Ama bundan çok daha fazlası vardı.