But it doesn't matter tradutor Turco
1,022 parallel translation
Little things here and there, but it doesn't matter.
Ufak tefek şeyler vardı ama bir önemi yok.
Yes, I'm ashamed, but it doesn't matter.
Utanıyorum, önemli değil artık.
But, dear, you know it doesn't matter when one plants in Central Africa.
Ama hayatım, Orta Afrika'da bitki ekmenin bir önemi yok.
But it doesn't matter where you get it
# Nereye gidersen git, fark etmez...
Although naturally it doesn't matter as much with men as it does with women, but ─
Ama erkekler için, kadınlarda olduğu kadar önemli olmuyor.
But this doesn't matter to us for the deceased expressly stated that, if it was found, it should remain in the hands of the landowner...
Ama bunun bizim için bir önemi yok çünkü merhum, hazine kimin toprağında bulunursa onun ellerine teslim edilmesini açıkça ifade etti.
- You wouldn't understand... but it doesn't matter because I'm leaving tomorrow.
- Anlamıyorsunuz ama önemi yok. Çünkü yarın gidiyorum.
They're looting Ocatilla, but it doesn't matter.
Ocatilla'yı yağmalıyorlar ama hiç fark etmez.
Don't think I'm rude, but it doesn't matter to me what an art critic says.
Kabalık etmek istemem ama bir eleştirmenin ne dediği umurumda değil.
I don't know what they want with you... but it doesn't matter now... because... you're not here anymore.
Senden ne istediklerini bilmiyorum. Ama önemi yok, çünkü sen artık burada değilsin.
But it doesn't matter, you didn't get anything.
Zaten fark etmez, bir şey alamadınız.
But it doesn't matter, really, it doesn't.
Fakat önemi yok, aslında, önemi yok.
It doesn't seem to be my size, but no matter.
Anlaşılan benim ölçüm değilmiş, fakat önemi yok.
No, not now, but it doesn't matter.
Hayır, şu an anlayamazsın, ama önemli değil.
But it doesn't matter who gives them as long as you never wear anything second-rate.
Ama kimin verdiği önemli değil. Yeter ki hiçbir zaman ikinci sınıf birşey takma.
We may not be able to enjoy the kind of life Father has in mind but it doesn't matter to us. That won't make us unhappy.
Babamızın düşündüğü gibi bir hayatımız olmayabilir ama bizim için çok önemli değil.
But it doesn't matter.
neyse sorun değil.
But it doesn't matter.
Ama önemi yok.
No, I don't. But it doesn't get in involved with your matter.
Hayır, ama bu konumuzun dışında.
I don't know if you're just playing, but it doesn't matter.
Ciddi misin yoksa dalga mı geçiyorsun bilemiyorum ama önemi yok.
Yes, but it doesn't matter.
Geceyi Mirgorod'daki handa geçiririz....... somon füme ve votkayla. Mühim değil.
It's rather disconnected, but that doesn't matter
Biraz dağınık, bağlantısız. Ama önemli değil.
It was, but it doesn't matter now.
Öyleydi ama artık bir önemi kalmadı.
But it doesn't matter.
Ama önemli değil.
- But for me it doesn't matter whether I love you or not.
- Ama benim için farketmez. Seni sevip sevmediğim.
She says it doesn't matter, but...
Olacaklar onu ilgilendirmiyormuş!
But it doesn't matter a bit, because you've stopped caring anyway.
Ama hiçbir önemi yok, zaten artık senin umrunda değil.
Perhaps, Vittoria, but it doesn't matter.
Bir de Vittoria'ya, ama o önemli değil.
But it doesn't matter because I don't want anything.
Ama önemli değil, çünkü bir şey istemiyorum.
In fact, I was on my way to warn you... but it doesn't matter now.
Aslında tam sizi uyarmak için geliyordum ama artık bir önemi yok.
But it doesn't matter.
Ama bir önemi yok, gidiyorum.
I know the streams are man-made and the rocks are cement, but it doesn't matter.
Oradaki derenin insan yapımı olduğunu biliyordum ve kayalar çimentodandı ama hiç önemli değildi.
But it doesn't matter.
Ama fark etmez.
It doesn't matter if we don't have enough But they need food badly
bizim yemememiz önemli değil ama onların yemesi gerek
It doesn't matter, but I must have a big garden.
Önemi yok, ama büyük bir bahçem olmalı.
But I suppose it doesn't really matter.
Ama sanırım hiç önemi yoktu.
But it doesn't really matter that you are tired of these things, Jean-Pierre.
Bunlardan sıkılmış olmanın hiçbir önemi yok Jean-Pierre.
But no matter how drunk they get, it doesn't excuse their actions.
Ama ne kadar sarhoş olurlarsa olsunlar bu yaptıklarına bir bahane değil.
- But it doesn't matter to one like him!
- Ama onun gibi biri için fark etmez!
Maybe, but it doesn't matter.
Olabilir, önemli değil.
I ordered boiled eggs and they've scrambled them, but it doesn't matter.
Ben haşlanmış yumurta istedim ama onlar omlet getirdi. Neyse, önemli değil.
It doesn't matter now, but I have to tell you.
Artık farketmez fakat sana söylemeliyim.
I know, but it doesn't matter.
Farkındayım, önemli değil.
But, it doesn't matter.
- Tam değil ama önemi yok.
You won't hit anybody, but it doesn't matter.
Kimseyi vurma, ama önemli de değil.
But, I mean, it doesn't matter.
Ama, yani, fark etmez.
I know it doesn't matter to you, but it drives me crazy when you start buying pieces you don't know anything about.
Tabii, senin için fark etmediğini biliyorum ama hakkında hiçbir şey bilmediğin şeyleri satın alman beni çileden çıkarıyor.
- You're probably right. But it doesn't matter.
Belki de haklısın.Fakat önemli değil.
- No. But it doesn't matter.
Ne demek önemi yok, elbette önemli.
I know it doesn't matter to you, but your son is really talented.
Senin umurunda değil, biliyorum, ama oğlun hakikaten çok yetenekli.
We didn't have too much snow, but, really, it doesn't matter because we put cotton in between the windows to make it look like it had been snowing a lot outside and it was really great. It was great.
Gerçekten harikaydı.
but it wasn't 208
but it's ok 45
but it's over 138
but it 307
but it's okay 243
but it's hard 35
but it's mine 36
but it's not too late 21
but it's funny 23
but it's not easy 20
but it's ok 45
but it's over 138
but it 307
but it's okay 243
but it's hard 35
but it's mine 36
but it's not too late 21
but it's funny 23
but it's not easy 20