But that's about it tradutor Turco
1,973 parallel translation
A camp counselor once fondled me inappropriately, but that's about it.
Bir kamp danışmanı uygunsuz bir şekilde beni okşamıştı ama ondan ibaret.
- But since it was a false alarm, we do need to do something about that failed drug test.
- Ama yanlış alarm öttüğü için o hatalı uyuşturucu testiyle ilgili bir şey yapmamız lazım.
But what I say about things like this is, you're better to be in the cave across from it where you're looking at that.
Bu tür yapılarla ilgili şunu söyleyebilirim : Bu yapının karşısında mağarada yaşayanlar daha şanslı açıkçası.
I mean, maybe it's not that bad, but all I know is, whenever you hear about Israel, it's problems.
Belki de o kadar kötü değildir, ama bildiğim bir şey varsa ne zaman İsrail'le ilgili bir şey duysam, kesin kötü bir şeydir.
I found out it's in Palestine, which, you know, that's another place I've heard nothing but bad news about.
Çünkü Filistin'de olduğunu öğrendim. Hakkında sadece kötü şeyler duyduğum diğer ülke...
That's about it, but I think I got more of a feeling from that wall than I did from where Jesus was born.
Sanki buradaki bu duvar İsa'nın doğduğu yerden daha çok etkiledi beni.
This may have begun with Christina's murder, but it's not about that.
Herşey Christina'nın cinayetiyle başlamış olabilir ama bu onunla alakalı değil.
Should have enough for one dose, but that's about it.
Bir doz yetecek kadar, ama en fazla var.
But I'd say, "If you're going to come up here, it's not about that, it's about that lot."
Buraya bunu görmek için gelinmez.
But it's definitely the best way to get about, that.
Anlamak için denemek lazım.
I'm just as angry as you are, Sammy, but there's nothing that we can do about it.
Ben de en az senin kadar sinirliyim Sammy ama yapabileceğimiz hiçbir şey yok.
He might've been thinking about it centuries ago, but that's definitely what's happening now.
O bunu yüzyıllar önce düşünmüştü ama şimdi gerçekleşiyor.
It's true, she wouldn't see Woody Allen for another couple months, but that's how Robin became, by just about any definition of the term...
Woody Allen'ı o günden sonra birkaç ay daha göremediği doğru ama Robin o dakikadan sonra tam olarak şu sıfatı hak eden biri hâline gelmişti :
But the internet says that it's too early To worry about hurting anything.
Ama internette henüz zarar vermek konusunda endişelenmemiz için çok erken olduğu yazıyor.
Yeah, I know too much about it, but that's in the past.
Evet, çok şey biliyorum, ama hepsi geçmişte kaldı.
We still don't know enough about the details, but it's likely that those conditions lasted for millions of years.
Hala detaylar hakkında yeterli bilg i sahibi değiliz fakat aşağı yukarı.. .. bu süreç milyonlarca yıl sürdü.
Look, the truth is, I came out here because I was insane with jealousy and if that's freaky then I'll just go, but... the thing about driving for miles to spy on someone is that, if nothing else, it does sort of prove that you have quite strong feelings.
Bu seni korkutuyorsa, giderim ama sırf birini gözetlemek için millerce yol kat etmek hiçbir şey olmasa, ne kadar güçlü duyguların olduğunun kanıtıdır.
but 200 steps, that it's not just about what's in our families'best interests, it's what's in our nation's. Thank you.
Sadece ailemizin değil, ülkemizin çıkarları için de en doğrusunu yapmaya çalıştığımızı görün.
There's something so purely redneck about that sound But everybody can relate to it.
O ses hakkında tamamen cahil birşeyler var Fakat herkesona bağlayabilir.
But it's also possible that the flood itself was a natural disaster... and extraterrestrials warned the local population about this impending massive flood.
Ancak selin kendisinin de doğal bir felaket olmuş olması mümkün... Dünya dışı varlıklarda bölgesel halkı bu konuda uyardılar. yaklaşmakta olan devasa seli duyurdular.
But the good thing about it from our point of view is that the sky is very, very clear almost all the time.
Açık gökyüzü, ACT'nin hassas aynalarını evrenin ilk galaksilerine odaklaması açısından çok önemlidir.
too hot for life. But there's another one, about eight times the mass of the Earth, which is getting far enough away from the star that it might be in the habitable zone.
Ancak bir tanesi de var ki Dünya'dan sekiz kat daha büyük bir kütleye sahip ve yıldızından da yeterince uzak bir konumda.
But that's about the only support it has received.
Ama alabildikleri tek destek bu oldu.
If it's that you like Hera... I know I can't do anything about that but...
Hae Ra'dan hoşlanıyorsan bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
That's about it. So, you'd better not expect something but go to sleep.
Yani bir şeyler bekleme ve hemen uyu.
But it's not about that.
Ama mesele bu değil.
Bobby, it's okay if you want to keep your feelings private, but you should know that there's nothing wrong with being nervous about your interview tomorrow.
Bobby, hislerini gizli tutmak istiyorsan sorun değil, ama şunu bilmelisin, yarınki görüşmen için gergin olmanın yanlış bir yanı yok.
Yeah, but you said that shit about Marnie and, let's face it,
Evet, aynı şeyi Marnie için de söyledin, kabul edelim,
Well, I mean, that's really sweet of you, but you should think about it, you know.
Yani, çok incesin ama bunu düşünmen lazım.
But that's kind of what I love about it.
İşimi sevmemin sebebi de bu.
If you want to talk about some other shit, that's fine, you know, we'll talk about it, but don't insinuate I'm a bad father.
Başka bir bok hakkında konuşmak istiyorsan buyur konuşalım. Ama kötü bir baba olduğumu ima etme.
We do like the fans and enjoy reading the publicity about us, but from time to time, you don't realise that it's actually about yourself.
Bu bir bedel. Hayranlarımızı seviyoruz ve hakkımızda yazılanları okumaktan keyif alıyoruz. Ama zaman zaman yazılanların... aslında sizin hakkınızda olduğunu fark edemeyebiliyorsunuz.
But it's true that you can get chocolate just about anywhere.
Ama çikolatayı her yerde elde edebileceğin doğru.
But I'm telling you, the only public institution I see here is Milburn Juvenile Detention, and that's about it.
Ama sana söyleyebilirim ki oradaki tek kamu kuruluşu Milburn Çocuk Islahevi. Hepsi bu kadar.
But that's not what it's about.
Ama olay farklı.
That's all well and good but it's not a market crash we're concerned about.
Her şey iyi hoş ama bizim asıl endişemiz pazar rakamları değil.
I have seen Devil Wears Prada about 19 times, but that's because it's a good movie.
Şeytan Marka Giyer *'i 19 kez izledim ama sadece iyi bir film olduğu için.
We had a very specific problem with Ticketmaster, and they asked us to come and testify about our specific problem in regards to a larger lawsuit that was being brought, but it's always been perceived as, like, we were trying to break up Ticketmaster.
Ticketmaster ile oldukça belli bir problemimiz vardı, ve onlar bizim gelip bu belirli konu hakkında tanıklık etmemizi istediler çünkü olay daha büyük bir davaya dönüşmeye başIıyordu, ama bu her zaman dışarıdan, sanki biz Ticketmaster'ı yıkmak istiyormuşuz gibi algılandı.
Of course, I'm talking about my integrity, which I thought was priceless, but turns out it's only worth $ 1, 500 because that's what I paid Orin to get this award.
Doğruluğumdan bahsediyorum, tabii ki. Paha biçilemez olduğunu düşündüğüm doğruluğumdan ama meğer yalnızca 1500 dolar değerindeymiş çünkü bu ödülü almak için Orin'e bu kadar para verdim.
Naomi, I know that you're new at this, but this class is not about religion, it's about literature.
... fakat bu ders din dersi değil, edebiyat dersi.
But that's what it's all about.
- Fakat, mesele de bu zaten.
But that's about as good as it gets?
Bundan daha iyisi yok mu?
But after a while I decided not angry about it. It's as if I knew, but was not trying to act like that.
Beni tanımyordu bile..
And the elephant in the room, when we talk about stents and heart bypass surgery, is the fact that while it's no question in an emergency, these procedures are absolutely lifesaving. But when they're done electively, these procedures do not protect from new heart attacks.
Ve en kötüsü, plaklar ve kalp bypass ameliyatlarını ele alırsak, gerçek şu ki acil durumlarda hayat kurtardıkları kesin, ama isteğe bağlı olarak yapıldıklarında bu işlemler yeni bir kalp krizinden korumuyor.
But that's what they'd think about you, isn't it?
Ama senin hakkında da aynı şeyleri düşündüler, değil mi?
$ 97.50, you were like, "Whoa, that's a lot for TV trays," but no, no, not really, when you think about it.
97,50 dolar deyince "yuh, TV sehpası için çok pahalı" falan oldun ama düşünürsen aslında değil.
There's kitchen in 5 star hotel, but there won't be only one cook, forget that, take our temple offers prayers, but it isn't offered by one priest only, about 10 to 15 priests conduct it.
5 yıldızlı otelde sadece bir aşçı yemek pişirmiyor. Hatta tapınağınızıda bile bir kişi dua okumuyor, değil mi? 10-15 kişi ona eşlik ediyor, haksız mıyım?
But that's not what I'm talking about now. Claire, for a long time, it was only the two of us.
Claire, uzun bir süre birbirimizden başka kimsemiz yoktu.
I know he's all freaked out about the plane and stuff, but why is it that in this family, the two of us always end up having to take care of our parents? I don't know.
Uçaktan korktu, tamam da bu ailede neden hep anne babamıza göz kulak olmak zorunda kalıyoruz ki?
But there's nothing you can say or do that's gonna change my mind about it.
Ama söyleyebileceğin ya da yapabileceğin bir şey yok, fikrimi değiştirmek için.
And I've been there a few times when no one else was, but that's about it.
Kimse yanında olmadığında, ona yardım ettim, ama bu kadar.
but that's not you 16
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's the way it is 43
but that's not all 68
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's the way it is 43
but that's not all 68