But that's how it is tradutor Turco
309 parallel translation
But.. how is it that this girl's face looks familiar..
Bu arada o kızın yüzü nereden tanıdık geliyor?
And I, like one lost in a thorny wood... that rends the thorns and is rent with the thorns... seeking a way and straying from the way... not knowing how to find the open air... but toiling desperately to find it out... torment myself to catch the English crown!
Ben de, sık dikenlikli bir ormanda kaybolan, dikenleri sökmeye çalışan ama orasını burasını kanatan, yolunu bulmaya çalışırken yoldan uzaklaşan, dışarı nasıl çıkacağını bilemeyen ama umutsuzca dışarı çıkmaya çalışan biri gibi İngiltere tacını ele geçirmek için kendime işkence ediyorum!
That's how it is, but I have to ask you to go anyway.
Olacak olan bu, ama yine de senden, gitmeni istemek zorundayım.
It's stupid, but that's how it is.
Aptalca, ama öyle hissediyorsun.
- I'm very sorry, but that's how it is.
- Üzgünüm dostum, kanunlar böyle.
But that's how it is.
Öyle olsun bakalım.
We cannot yet see how deliverance will come or when it will come, but nothing is more certain than that every trace of Hitler's footsteps, every stain of his infected and corroding fingers, will be sponged and purged
Kurtuluş ne zaman ve nasıl gelecek bilemiyoruz. Ama bu kesinlikle açık ve netti ki, Hitler'in her bir ayak izi, hasta ve kirlenmiş o parmaklarının bıraktığı her bir iz, temizlenecek ve arındırılacak.
You know, I know I fouled up that typing test but I do know how to work a manual and if you get any calls for a manual typist I'd appreciate it, you know?
Daktilo sınavını berbat ettiğimi biliyorum ama elimle iyi iş yaparım. El işi gerektiren bir pozisyon olursa buna memnun olurum, anlıyor musun?
- You don't like that, but that's how it is.
- Bunun hoşuna gitmediğini biliyorum, ama ne olacak?
Yet I'm a good friend ; it sounds odd, but that's how it is
Yine de ben iyi bir arkadaşımdır ; kulağa ne kadar tuhaf gelse de.
Or how does it affect them to see a play that shows that our world... is full of nothing but shocking sexual events, and terror, and violence?
Veya dünyamızda çarpıcı seksüel olaylar, terör ve şiddet olayları dışında başka bir şey yaşanmadığını gösteren bir oyun nasıl etki eder?
Amazing, but that's how it is.
Şaşılacak şey ama böyle işte.
But that's not how you really feel, is it?
Ama gerçekte böyle hissetmiyorsun değil mi?
Yukiko, you must be disappointed, but that's just how it is.
Yukiko, hayal kırıklığına uğramış olmalısın ancak durum bundan ibaret.
But what's so stupid is... that it never entered his mind how he's going to live with such a wife.
Aptalca olan şey ise böyle bir eşle nasıl yaşayacağını hiç düşünmemiş olması.
But that's not how it is. Not at all.
Sorun bu değil, hiçbir ilgisi yok.
I hate to pull a gun on you but that's how it is.
Silah çektiğim için kusura bakma.
I know this is not the best moment possible, but you see that's how it is with business
Şuan doğru zaman değil ama iş iştir.
And when you're somewhere you ought to be there because... it's not about how long you stay in a place, but what you do while you're there, and, when you go, is that place any better for you having been there.
Ve eğer biryerde isen tam anlamıyla orada olmalısın çünkü bu orada ne kadar kaldığınla ilgili değil oradayken yaptıklarınla ilgili, ve oradan ayrıldığında o yer sen orada bulunduğun için daha iyi bir yer oldu mu?
I'm not one to pry into a man's personal affairs, but exactly how is it that you came to be way out here without a horse, or boots, or a hat?
Başkasının işine burnunu sokan bir adam değilimdir ama nasıl oldu da ta buraya kadar bunca yolu atsız, çizmesiz ve şapkasız gelebildiniz?
But how is that possible? There were only seven or eight people at the bar. I bet it's the cashier's fault, the witch!
Ama bu nasıl mümkün olabilir orada yedi veya sekiz kişi vardı bahse girerim bu kasiyerin hatasıdır.
But that sense that it's going to happen tomorrow passes... when tomorrow comes and He doesn't... and then you understand that those feelings... as powerful as they are... and the dreams, as real as they are... are still just shadows of the real thing... and no one can say... how far away that real thing really is.
Ama yarın olacak o his yarın gelip de O gelmeyince geçecek. Sonra o hislerin olduğunca güçlü olduğunu anlarsın ve onlar kadar güçlü olan rüyalar yine de sadece gerçekliğin gölgesidir. Bu gerçekliğin gerçekte ne kadar uzakta olduğunu kimse söyleyemez.
Yes. But that's how it is.
Ama öyle olmak zorunda.
But that's how it is!
Ama durum bu!
But how ridiculous is it that all this energy was put into a case... that just turned out to be someone's personal vendetta.
Ama ne saçmalıktır ki onca enerji, birisinin kişisel öcüne dönüşen bu davaya harcanıyor.
Um, see how that bruise is... is... it's intense, but it's not glowing.
Bak, görüyor musun bu yaralar ne kadar derin, ama hiç gerçekçi değil.
Now, that's crazy. People always say how small England is, but you couldn't fit it all in here.
İnsanlar hep İngiltere'nin ne kadar küçük olduğunu söyler ama burası da yetmez.
- But that's how it is now.
- Şimdi söylüyoruz işte.
I don't know how good you are, darlin', and I don't know what it is you're good at, but if it's at the Cheetah, it's not dancing, I know that much.
Ne kadar iyi olduğunu veya ne konuda iyi olduğunu bilmiyorum tatlım... Ama eğer Çita'daysa bunun dans olmadığını biliyorum.
How is it that you're able to go out on a limb whenever you see a light in the sky, but you're unwilling to accept the possibility of a miracle, even when it's right in front of you?
Gökte bir ışık gördüğünde deli gibi peşinden koşuyorsun,... ama gözlerinin önünde bir mucize gerçekleştiğinde buna inanmıyorsun.
I don't excuse him, but... that's how it is.
- Onu bağışla demiyorum ama bu işler böyledir.
That is very unpleasant. But that's how it is.
Ondan kurtulmak için buradan gitmek istiyorum.
Well, Rose, we've walked about a mile around this boat deck... chewed over how great the weather's been and how I grew up... but I reckon that's not why you came to talk to me, is it?
Rose, güvertede neredeyse bir buçuk kilometre yürüdük.. havadan sudan, çocukluğumdan konuştuk... ama benimle bunları konuşmaya gelmedin, değil mi?
You know, sometimes it feels like my whole life here is just one great big detention that I can't escape but then I think about you. And how I've met this great guy who's so romantic and so caring, and who I like and who I want so much.
biliyorsun, bazen bütün hayatım kacamadıgım büyük bir ceza gibi geliyor ama o anda seni düsünüyorum ve nasıl bu muhtesem romantik ve duyarlı adamla tanıstıgımı, ve onu ne kadar cok istedigimi.
You don't know how refreshing this is to meet someone who doesn't just come to the theatre but who gives himself over to it. That crowd in there, they only come because it's fashionable.
Sizin gibi, tiyatroya gelip oyuna ruhunu katan kişileri tanımak öyle rahatlatıcı ki Şu kalabalık sadece oyun moda diye geliyor.
That's exactly how I feel but saying it out loud is almost heresy.
Ben de aynen böyle düşünüyorum ama açık açık söylemek neredeyse suç.
And what most people don't see... is just how hard it is to do the right thing. People think if I make a judgment call... that's a judgment on them, but that is not what I do.
Bir yargıya vardığım zaman... kişisel olarak algılanır.
I just wanted to state for the record that we all know how lame it is... that you had to explain where the library is as if we were a gaggle of morons... but despite the assignment, you run an exceptional meeting.
Şunu söylemek istiyorum ki sanki bir grup geri zekâymışız gibi kütüphanenin yerini filan söylemek zorunda kalmanızın çok sıkıcı olduğunu hepimiz biliyoruz ama bu göreve rağmen, toplantıyı müthiş idare etiniz. Haberiniz olsun.
I know how often I use that word. Maybe too often. - But in this case, it is appropriate.
Bu kelimeyi belki çok sık kullandığımı biliyorum ama bu durumda uygun.
See, I would sense that and it's not, but there is this small question of how it happened and once you get past that, it's really great.
Anlarsın, bu anlamda değil, ama nasıl olduğuyla ilgili küçük bir sorun var... ve nasıl karşılayacağınla ilgili. Bu gerçekten büyük.
Yes, i love a guy, i know you can't bear the idea, but that's how it is.
Doğru, bir erkeğe aşığım, biliyorum düşüncesine bile dayanamıyorsun ama durum bu işte.
I know but that's how it is.
Elbette saçma, ama öyle işte!
But, Mick, that's not how it works, is it?
Mick, bu iş öyle olmuyor.
I meant to tell you before, but that's how it is.
Bunu daha önce anlatmak istedim ama olmadı.
- Yeah, but that's different. How is it different?
- Evet ama bu farklı.
I know your first instinct is to protect, both of you - that's your job - but no matter what happens, no matter how this turns out, Sam wasn't wrong to try to communicate with it.
Biliyorum, temel içgüdün korumak, ikinizin de, bu sizin işiniz, ama ne olursa olsun, sonucu nereye varırsa varsın, Sam'in onunla iletişim kurmaya çalışması bir hata değildi.
How it's co-ordinated is a mystery, but we do know that arribadas start when the moon is either in its first or last quarter.
Bunun nasıl koordine edildiği bir muamma ama arribada'ların ayın ilk ya da son evresinde başladığını biliyoruz.
But that's how it is.
Evet ; ama hayat böyle. Evet böyle.
I may be the only one, but that's how it is.
Bilen tek kişi ben olabilirim ama bu neye yarar.
But, you know, that's how it is.
Ama bilirsin böyledir.
Sorry it happened this way, but that's how it is.
Böyle olduğu için üzgünüm. Ama olan oldu artık.