But that's not the problem tradutor Turco
97 parallel translation
It's not the common thief and murderer but the thousands, and thousands of heretics freethinkers and preachers of sedition that are our problem.
Asıl sorunumuz, sıradan hırsızlar katiller değildir. Binlerce putperest özgürlükçü ve isyankarlar hatipler var.
The girl wants social reforms in Ishtar, which means we probably have to get rid of the emir. But that's not the biggest problem.
Kız sosyal reform istiyor yani Emir'den kurtulmalıyız.
Well, lady, there's not a real big moth problem off the Pacific coast. But if you want one out of cedar, that's fine. I'll start all over.
Pasifik sahilinde büyük bir güve sorunumuz yok, ama sedir olsun derseniz baştan başlarım.
- Yes, but that's not the problem.
- Evet ama sorun bu değil.
Uh-huh. Said that he saw the meteor. But that's not our problem.
Ve, Food King'te kuyrukta bekleyen bir adam da İndian Point'te erime olduğunu söyledi.
And l-l believe that Dale is having a problem, not with motivations, but with some sort of adhesive buildup on the bottom of his shoes.
Bence Dale'in bir sorunu var, motivasyonuyla ilgili değil tabii fakat ayakkabısının altına yapışkan bir takviye lazım gibi.
But it's not my problem that you are not good enough to get hired anywhere in the entire state.
Bir daha olacak mı?
But that's not the problem.
Ama sorun bu değil.
I'm not going to give you a citation here... but the real problem is that you got people around you... people who work from home, trying to get work done.
Ama önemli olan... burada başka insanlar yaşıyor, evlerinde çalışanlar var. İş yapmaya çalışıyorlar.
That's not the problem but it was dumb.
Bu sorun değil ama o dilsizdi.
But that's not the real problem.
Ama asıl sorun bu değil.
I haven't got a problem with that - a gay man's not going to put me off, I can handle myself - but if we were in battle, is he going to be looking at the enemy or looking at me
Bununla bir sorunum yok - Bir gay benim dikkatimi dağıtamaz, Bunu tek başıma halledebilirim - Ama eğer savaştaysak,
But that's not the problem.
Ama problem bu değil.
But you like me only when I'm unsharp.. .. when I'm not myself, but someone else. That's the reason of my problem.
Sadece yumuşak olduğum zamanlarımda beni seviyorsun yani kendim olmadığım, başkası olduğum zamanlarda.
Look, i know it must be hard to name... women that dick might have played house with but... the problem is not that it's hard, mr.
Biraz girişken olabilirim. Uğraştığımız kadınları anlamak görevlerimden biridir. Wolfe o konuda ümitsiz vaka.
BUT IT... IT'S WHEN WE'RE NOT IN BED THAT'S THE PROBLEM.
Sorun, yatakta olmadığımız zamanlardaki hali.
I repeatedly made the effort to involve Lou directly in our work in Philadelphia, but it's turned out that the special quality of his genius could not be brought together with the reality of the problem.
Lou'nun Philadelphia'daki çalışmalarımıza doğrudan katılması için sürekli çaba harcadım ama, sonunda onun dehasının sorunun halledilmesinde birlikte çalışmamıza imkan tanımadığını fark ettim.
We got a little, uh... thing going on with the traders, but, uh... that's not a problem.
Şu tacirlerle ufak bir sorunumuz var ama, sorun değil.
And if you come along, that will be seven, which would be good for me because I have a problem with odd numbers, and it's good therapy for me to have to fight it, not that I really want to, but... so, anyway, my phone number's on the back of the card
Ve eğer sen de gelirsen yedi olacağız.. ki bu benim için iyi olur. çünkü tek sayılarla ilgili problemim var.
... are not only in Paris they are everywhere but Paris is not everywhere that's the problem
Sadece Paris'te değil her yerde ama Paris her yer değil sorun da bu
But it's not my problem... that you're not good enough to get hired anywhere in the entire state.
Ama bütün eyalette başka bir yerde çalışacak kadar iyi olmaman benim sorunum değil.
Well, yeah, but that's not the problem.
- Evet ama sorun bu değil.
But the problem was when you look at what was in these talking points, you could tell it was designed to convince the reader that Iraq and Saddam Hussein specifically constituted a major serious terrible evil threat to not just his neighbours, but to the United States.
Ama problem, konuşulacak konuların bir listesine baktığınız zaman,... listenin okuyucuyu, Saddam Hüseyin'in sadece komşularına karşı değil Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı çok ciddi tahribata yol açacak şeytani planlar içerisinde olduğuna inandırmak için hazırlanmış olduğuydu.
i hope that someday my wife will learn to live on her allowance, which is ample, but if she does not, that is her problem, not mine, just as the rug is your problem, just as every bum's lot in life
Umarım bir gün karım da hiç de az sayılmayacak harçlığıyla geçinmeyi öğrenir. Ama eğer öğrenmezse, bu onun sorunu, benim değil. Tıpkı halının senin sorunun olması gibi.
The policy will cover it. That's not a problem. But she's concerned.
Sigorta halleder de, annesi çok endişe etti.
but the problem with you is that you don't think it's fucked up to talk shit about me while I'm not there.
Sendeki sorun, ben yokken arkamdan atıp tutmakta sıkıntı çekmemen.
The problem that I have with right and wrong and those categories... is not that I want a free-for-all... but that right and wrong doesn't go nearly far enough.
Doğru ve yanlışlarla igili problemim herkesin serbest olmasını istemem değil, bu kategorilerin varlığıdır. Ama bu doğru ve yanlış birbirince yeterinden uzakta durmuyor.
I, I think so, but it's, that's not the bigger problem.
Sanırım, ama asıI sorun bu değil.
But when you are required to run a city on limited resources, and balance priorities, well, then- - well, then you understand that writing letters will not solve the problem.
Ama iş.. kısıtlı kaynaklarla bir şehri yönetmeye gelince ve öncelikleri dengede tutmaya.. o zaman.. evet ozaman anlayablirsiniz ki, bir mektup yazmak sorunları çözmeye yetmeyecektir.
But that's not the problem.
Ama bu sorun değil.
That's worth a try, but that's not the only problem.
- Denemeye değer, ama tek sorun bu değil.
I know you're all busy people, and this isn't something that any of us would choose to do, but it's an important subject, and it's a growing problem, not just in our business, but across the nation.
Ama bu önemli bir konu, ve sadece bizim işimizde değil, tüm ülkede büyümekte olan bir problem.
" The island's weird, but that's not my problem.
" Ada tuhaf, Fakat bu benim sorunum değil.
That's not going to be a problem in the office, but outside, I mean...
Ofiste problem değil, ama dışarıda, yani...
But the problem is you're into all that early'80s glam rock fem shit... and it's just not the artistic direction I want to take the band in.
Ama sorun şu ki sen o 80'lerin glam rock olayına hastasın. Ben şahsen grubumuzun sanatsal geleceğini o yönde görmüyorum. Sanatsal gelecek mi?
- But that's not the problem.
Ama sorun bu değil.
But see, that's not the problem.
Ama problem bu değil.
- But that's not the main problem.
- Fakat asıl problem bu değil.
He's a night-time person, I'm enthusiastic in the morning, but that's not the problem.
Yani o, gecelerin adamı ben ise genelde sabahları şevkliyimdir. ... ama problem bu değil.
The problem is that there are so many people eating wild food in south China, that the illegal supply chain stretches well beyond its borders, contributing to the disappearance of wildlife not only within China, but from other countries, too.
Fakat sorun şu ki Güney Çin'de sınırların ötesine kadar taşan bu yasadışı ürünleri tüketen insan sayısının çok olması sadece Çin'deki değil diğer ülkelerdeki doğal hayatın da yok olmasına katkıda bulunuyor.
It begins to threat the hull integrity, but that's not the biggest problem.
Gövde bütünlüğünü tehdit etmeye başladı, ama en büyük sorun o değil.
We've a hacker good enough to get past the best defenses... but that's not the only problem.
Burada elimizde en iyi defansı aşabilecek kadar iyi olan bir hacker var. fakat tek sorun bu değil.
but that's not the problem between us.
Ama aramızdaki problem bu değil.
Yeah, well, it is a tiny little slice, but that's not the problem.
Aslında o da bir problemdi ama problemimiz bu değil.
You're not the sort of person that I'd be against, But I wouldn't because... I'm not the kind of person who would be against people.
Bir problem yaşamadığım insan türündeki kişi sen değilsin, ama ben bir sıkıntı çıkarmam çünkü problemi olan birisi değilim, insanlarla.
But, look, that's not the problem.
Hayır, bakın bu bir sorun oluşturmuyor.
The problem is not that they are traveling in carts, it's that the carts are not drawn by horses but by good orthodox Christians!
En kötüsü de koşumları atlara değil, ortodokslara takıyorlar.
Yeah. Yeah, but that's not the problem.
Evet, ama asıl problem o değil.
Oh, and my mum says the rent may well be late, but that's not a problem, is it?
Hee bir de, annem diyor ki hani şu kira galiba biraz gecikecekmiş hani bir sıkıntı olur mu diye soruyor.
Sure, but that's not the problem.
Tamam da problem bu değil.
You're right but that's not the problem, Adnan.
- Haklısın, sorun orada değil zaten. Sorun orada değil.