English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ B ] / But we have to go

But we have to go tradutor Turco

872 parallel translation
But we have to go to Lance?
Ne oldu? Linz'e gitmek zorunda mıyız?
Please forgive us, but we have to go
Lütfen bizi affedin, ama gitmek zorundayız.
Please excuse us, Princess, but we have to go.
İzninizle Prenses gitmek zorundayız.
Thanks for your hospitality, but we have to go.
Misafirperverliğiniz için teşekkürler, ama biz gitmeliyiz.
It was a pleasure and a sincere sensation, but we have to go.
Ve sizin gibi birini keşfetmek ilginçti. Ama artık gidelim.
It would be easy to call in the police, but we have to go there ourselves
Polisi çağırmak kolay ama oraya kendimiz girmeliyiz.
but we have to go tomorrow no matter what before Reichleitner and Wagner get back.
Fakat yarın Reichleitner ve Wagner geri gelmeden önce gitmemiz gerekiyor.
Well, we have to go there and see? but I'll be a good match for a husband.
Kararı sen vereceksin ama benden iyi koca olur.
- I'm sorry, folks but we'll have to go somewhere else.
- Üzgünüm dostlarım başka bir yere gitmemiz gerekiyor.
After work, we can go to town, but we have to be back on time.
işten sonra kasabaya gidebiliriz, ama vaktinde geri dönmeliyiz.
But darling, we have nowhere to go.
İyi de hayatım, gidecek hiçbir yerimiz yok ki.
But sometimes we get dragged in, and then, of course, we have to go through with it.
Ama bazen bizi sürüklerler ve elbette biz de karışırız.
We have a legal right to go, but people have been held here in spite of their legal rights.
Yasal olarak gitmeye hakkımız var, ama hakkı olmasına rağmen burada tutuklananlar var.
But why do we all have to go to him?
İyi de neden hep beraber gidiyoruz?
But if we're going to get you to Metaluna alive, there's a little procedure you'll have to go through.
Ama sizi Metaluna'ya sağ salim götürmek istiyorsak,... size uygulamamız gereken ufak bir prosedür var.
Ah, I saw it! Sorry, Majesty, but the guide says we have to go back right now... - before it gets dark.
Affedersiniz, Majesteleri, rehber diyor ki karanlığa kalmamak için hemen yola çıkmalıymışız.
We won't go out any more than we have to, but there's one thing we should arrange, whether Mother comes here or the boys go and stay with her.
Gerekmedikçe dışarı çıkmayacağız, ama bir şeyi ayarlamalıyız. Ya annem gelsin, ya da çocuklar ona gitsin.
Be the life of the next party you go to... but we don't have opportunity night here.
Partilerde alkış toplayabilirsin. Ama burada yetenek müsameresi yapmıyoruz.
But, darling, we have to go back to the city.
Fakat, tatlım, şehre geri dönmeliyiz.
But if we have to go to Lipari, it will take much longer.
Ama Lipari'ye gitmek zorunda kalırsak, daha uzun zaman alacaktır.
But we don't have to go.
Ama gitmek zorunda değiliz.
We'll go halves, OK? Thank you very much, but I have quite enough to pay for this.
Çok sağol, ama bunu ödeyecek param var.
But how much further do we have to go?
- Ne kadar uzaklıkta?
We can speak again about the how and why, but tomorrow we have to go to the celebration.
Olaylar bu raddeye nasıl ve niçin geldi diye tartışabiliriz ama yarın, kutlamaya gitmemiz gerekiyor.
But then we have to go back.
- Şimdi geri gitmek zorundayız.
But we still have one operation to go.
Ama bir operasyon daha var.
We have to go through two walls, but we'll be waiting for him in the crematorium.
İki duvarı daha gözden geçirmek zorundayız fakat biz onu, ölü yakma yerinde bekleyeceğiz.
I'm not asking you to go out... : or even see me : ... but if we could have just one talk.
Senden dışarı çıkmanı ya da beni görmeni istemiyorum ama bir kez olsun konuşabiliriz.
But now we have to go to your place.
Bakın, şimdi evinize gidiyoruz, çok acelemiz var! İyi de, evim burası.
We can hide for a while, but may have to go out of orbit to keep it up for long.
Saklanmaya yörünge dışına çıkmak zorunda kalabiliriz.
We don't have enough uniforms to go around, so the rest of you will wear sweat suits, but they're very nice.
Herkese yetecek kadar formamız yok. Geri kalanlarınız eşofman giyecek. Ama onlar da çok güzel.
You have a connecting door, sir, but we'll have to go around.
Odalar birbirine bağlanıyor ama diğer taraftan girmemiz gerekecek.
But we won't have to starve Let's go!
yeter!
As long as we're rapping it out on your terms... everything's OK, but the minute I have a question... or I want to know something specific from you... you either shine me on or go out for coffee.
Seninle kişisel ilgisi olmayan bir iş olduğunda her şey yolunda ama ne zaman seninle ilgili özel bir şey sorduğumda ya da öğrenmek istediğimde ya beni tersliyor ya da kahve almaya gidiyorsun.
Because we are twins and today is our birthday... and she can come visit me but she know that she have to go back.... and so- - and so she feel very bad.
Çünkü biz ikiziz ve bugün bizim doğum günümüz ve benim ziyaretime gelebilir ama geri dönmesi gerektiğini biliyor ve bu yüzden çok kötü hissediyor.
But it doesn't matter. When this day is over we're going to go back to Terrell's place and have one hell of a dolphin hunt.
Ama fark etmez, bu iş bittiğinde büyük bir yunus avı için Terrell'ın adasına gideceğiz.
"My sweet, I am sure you have got something belonging to me because I am always so happy when I am with you, but as soon as we are apart, I just go as flat as can be."
"Tatlım, biliyorum sende bana ait bir şey var." "Çünkü seninleyken her zaman çok mutluyum." "Ancak ayrı kaldıkça, ne kadar olabilirse o kadar sıradanlaşıyorum."
Look, I'd like to let you go, miss, but we have strict orders on looters.
Bakın gitmenize izin verirdim bayan ama yağmacılarla ilgili kesin emirler var.
But maybe we don't have to go.
Ama belki gitmemize gerek yok.
We don't have to go to it, deal with it... but it's like a free-floating life raft that we know that we're not married.
Gitmesek de kalmasak da orada bir dairen var uzakta... Bu cankurtaran sandalı gibi bir şey böylece evli olmadığımızı anlarız.
Depends on how many are left. But before that we have to go around stores.
Kaç tanesinin içerde kaldığına bağlı, çok fazla koşturmammız gerekecek...
But we still have light-years to go to ensure that choice even after the summits and the ceremonies and the treaties.
Ama hala, bu seçimi garantileyebilmek için önümüzde ışık yılları var.. zirvelerden, törenlerden ve anlaşmalardan sonra bile...
But the only problem we got now... is we have to go and retune it.
Şimdi yeni bir problemimiz var, gidip yeniden ayar yaptıracağız.
No doubt we're all crazy in some ways, believe me, but that doesn't mean we have to go parading out our psychosis to some other psychotic just because he has a white coat and a degree, does it?
Hepimiz öyle ya da böyle kaçığız, inan bana. Diploması var ve beyaz önlük giyiyor diye psikozlarımızı başka bir psikopatın önüne sermemiz gerekmiyor.
But down here, nobody asks us, we have to go through it...
Ama bizim burada fikrimizi soran olmaz, hepimiz yaşlanırız. İşte, bana bak...
Then I have to hang in the air again we may not be able to go upstairs but do as I say and try Alright
O zaman korkuluklardan tırmanalım... ve kenarlardan tepeye ulaşalım aynı anda deneyeceğiz tamam
I "m sorry, but we" ll have to go through some of your things.
Üzgünüm ama bazı eşyalarınızı almak zorundayız.
But in case we have to go that route, I want you to know we're in good shape.
Ama o yola gitmek zorunda kalırsak, iyi durumda olduğumuzu bilmeni isterim.
I suppose we have no other choice but to go help him...
Peki, sanırım gidip ona yardım etmekten başka şansımız yok...
But considering you're almost like a son to me, I'm thinking maybe we don't have to go to the police.
Ama neredeyse benim evladım gibi olduğunu düşününce belki de polise gitmemiz gerekmez.
You see, they bought something that we hate without asking us, and that is bad, but now we have the right to go out and buy whatever we want without asking them, and that is good.
Bak, bize sormadan nefret ettiğimiz bir şey aldılar. Bu kötü tabii. Fakat şimdi gidip, onlara sormadan istediğimiz her şeyi alma şansımız oldu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]