But you're not going to tradutor Turco
768 parallel translation
I know that you're going to go through a lot. But, I'm not quite sure what it is that I can do to help.
Bundan sonra her şey daha zorlaşacak ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
But you're not going to be any more.
Ama artık değilsin.
But, your lordship, you're not really going to worry about this barbaric prophecy.
Efendim, bu tür ilkel kehanetleri dert etmek zorunda değilsiniz.
- I'm very drunk... and I intend getting still drunker before the evening's over. But you're not going to bed. Not yet.
Çok sarhoşum ve gece bitmeden daha da sarhoş olmaya niyetliyim ama sen de yatağa gitmiyorsun, henüz değil!
I brought you into the world... but it's a world you're not going to grace very long if you stay here.
Seni dünyaya getirdim ama eğer burada kalmaya... devam edersen bu dünyayı uzun süre şereflendiremeyeceksin.
But you're not going to tell him till you get off the boat.
Ama gemiden inmeden önce söyleme.
But you're not thinking going to Warsaw.
Fakat Varşova'ya gitmeyi düşünüyor musun.
But you're not going to anymore.
Ama artık başaramayacaksın.
He's sitting back with his mouth watering, waiting for you to sue. He wants you to sue, but you're not going to.
Ağzı sulanarak senin onları dava etmeni bekliyor.Ama yapmayacaksın.
Now, you're not going to feel this. But you might get nervous and jump or something, so the nurses are going to hold you.
Hiçbir şey hissetmeyeceksin ama gergin hissedersen, kıpırdar ya da zıplarsan hemşireler seni tutacak.
We're not heroes, but no one's going to find out anything, I can tell you that.
Bizler kahraman değiliz. Ama bizden bir şey öğrenemeyecekler. Buna emin ol.
But you're not going to do it.
Ama bunu yapamayacaksın.
I know what you're going to say, Del, but don't, not yet.
Del, ne diyeceğini biliyorum ama henüz söyleme.
You're - You're very sweet, but I'm not going to let you.
Sen... çok tatlısın, ama buna müsaade edemem.
When we get a grubstake we're going to the diggings, but not with you!
Avans alır almaz kazı alanına gideceğiz. Seninle değil ama!
Yes, you're going to die, but not by a bullet.
evet, bir kurşunla olmasa da öleceksin!
But you're not going to endanger our lives just because you don't give a rat...
Ama bizim hayatımızı sırf bir fare gördüm diye...
"But, son, you do not accept this bet because, as sure as you stand there, you're going to wind up with an ear full of cider."
"Sakın bu bahsi kabul etme oğlum, çünkü kendini... "... elma şarabına bulanmış bir halde bulursun. "
- Maybe not yet, honey, but you're going to. - [Laughing]
Belki tanımıyorsun tatlım ama tanıyacaksın.
But don't worry, you're not going to see it.
Ama endişelenme orayı görmeyeceksin.
But you're not going to let a woman have the last word.
Ama kadının son sözü söylemesine izin veremezsin.
You're not going to believe this, Sam, but before I put on this Buster Brown outfit, I went out with a couple of nice girls and never had any complaints.
Buna inanmayacaksın ama şu Buster Brown üniformasını... giymeden önce birkaç iyi kızla çıktım, hiç şikayet eden olmadı.
But you're not going to succeed.
Ama başarılı olamayacaksın.
But you're not going to live to enjoy it.
Ama keyfini yaşayamayacaksın.
But you're not going to let them take me away?
Beni götürmelerine izin vermeyeceksiniz değil mi?
But you're not going to El Dorado.
Ama sen El Dorado'ya gitmiyorsun.
You can start a war with Capone, but you're not going to win it.
Capone ile savaşa başlayabilirsin, ama bunu kazanamazsın.
But you... - You're not going to believe me. When I met Mr. Van H., I had no idea he was a multi-millionaire.
- İnanmayacaksınız, ama ben bay van Hosmere ile tanıştığımda, parası olduğunu bilmiyordum.
I don't know what your game is, but you're not going to use me.
NasıI bir oyun oynuyorsun bilmiyorum, ama beni kullanamayacaksın.
But you're not going to drop me.
Ama beni bırakmayacaksınız.
But you're not going to have any.
Fakat bir daha almayacaksın.
They are, but you're not going to jail. You're going back to Germany. Germany?
Öyle, ama cezaevine gitmiyorsunuz, Almanya'ya geri gidiyorsunuz.
Now, it's not going to be steak and eggs, or anything but it's going to be good food and we're going to get it to you.
Biftek ve yumurta olabilir, güzel bir kahvaltı olacak ve bunu sağlayacağız.
Not only for the job you're going to do and in compensation for what you believe you have suffered but also because you are helping us.
Sadece yapacağın iş için ve çektiğine inandığın acılara tazminat olarak değil aynı zamanda bize de yardım ettiğin için.
But you're not going to swim. I know I'm not.
Ama sen yüzmeyeceksin.
I'd say stay, but, uh... the way you're going... you might not be able to see the game or anything, you stay.
Kal derdim ama böyle gidersen ne maçı ne de başka bir şeyi görebileceksin.
You have ceased going forward, but that is because you weren't going forward anyway, you're not setting off again, you have arrived, you can see no reason to go on any further :
İlerlemeyi bıraktın çünkü zaten ilerlemiyordun tekrar yola çıkmıyorsun, vardın bile ilerlemek için bir gerekçe bulamıyorsun :
You may not like what I'm going to say but I don't believe you're as tough as you pretend to be.
Bunu söyleyeceğimi düşünmezdim ama davrandığınız gibi olduğunuza inanmıyordum.
Of course you will, my darling but you're not going to die.
Tabii ki yavrum... ama ölmeyeceksin.
You're not going to say anything to me, but what you want to say.
Bana söylemek istemediğin hiçbir şey söylemeyeceksin.
Your skill is remarkable... as very few can resist 10 attacks from me But I feel strange. You're not going to kill me, but just to keep me here.
yeteneğin etkileyici... çok az kişi bana 10 vuruş kadar direnebilir ama içimden bir his, amacının beni öldürmek değil, oyalamak olduğunu söylüyor.
But you're not going out to do whatever it is you're going out to do without me.
Her ne yapmaya gidiyorsan, onu yapmaya bensiz gitmiyorsun.
Now listen, Rico I'm going to talk to you, but you're not going to hear a word I say, see?
Dinle Rico. Seninle konusacagim, ama sen söyledigim tek kelimeyi bile duymamis olacaksin.
You can blow up your cheeks, you can stick out your chest but you're not going to fool the guesser! .
Yanaklarınızı şişirip göğsünüzü çıkarabilirsiniz... ama tahminciyi yanıltamazsınız!
I'm sorry, but you're not going to give her a nervous breakdown. Now, if you will excuse me.
Onu bir ruhsal çöküntüye götüremenize izin veremem.
Not seeing you're not going to find one reason but a thousand, to why things went wrong, if they really did go wrong...
Eğer gerçekten hata yaptılarsa, işlerin aksi gitmesi için binlerce sebep içinden tek sebep bulunamayacağını anlamazdı.
He'll have to know you're going, but not why.
Gideceğini bilecek ama, sebebini değil.
I know you're not going to believe this, but I do admire you.
Carla, inanmayacaksın biliyorum ama seni gerçekten takdir ediyorum.
But you're not going to give it to your publisher.
Ama yayımcınıza vermeyeceksiniz.
You're not going to do anything but get your ass out of here!
Buradan defolup gitmekten başka birşey yapmayacaksın!
You're very hard to resist, Hadass, but I'm not going to force myself on you.
Çok ısrarcısın, Hadass, Fakat senin için kendimi zorlayacak hiçbir şey yapmayacağım.