But you're not gonna like it tradutor Turco
108 parallel translation
Believe me, you're not gonna like him any better than I do, but that's the way it is in this man's army.
İnanın bana en az benim kadar ondan hoşlanmayacaksınız ama bu adamın ordusunda işler böyle yürüyor.
I know you think this is all a joke, but you're gonna listen to me whether you like it or not.
Bunu tamamen bir şaka sanıyorsun, ama beni dinleyeceksin istesen de istemesen de.
- that we're having. - It's not supposed to be. You think I should date black men, but I'm gonna date who I like.
Sizce siyah erkeklerle çıkmam gerekiyor olabilir ama ben istediğim erkeklerle çıkarım.
But you're not gonna like it.
Ama bundan hoşlanmayacaksınız.
This is something you need to know, but you're not gonna like it.
Bilmen gereken bir şey var ama hoşuna gitmeyecek.
Yeah, but it's not like you're gonna be nude or anything.
Fakat. Çıplak olmayacaksın.
Yeah, there is, but you're not gonna like it.
Evet, var. Ama hoşuna gitmeyecek.
He laughed? Was it like a I'm-not-gonna-show-up-in-court laugh, or more of a nice-try - but-you're-not-getting-off laugh?
Güldü mü? "Mahkemeye gelmeyeceğim" gülüşü müydü yoksa "paçayı kurtaramazsın" gülüşü mü?
You're not gonna like it, but I really believe it's the right thing.
Bundan hoşlanmayacaksınız ama inançlarım bunun doğru olduğunu söylüyor.
I'm not sure whether you're gonna like it or not, but it's about the clocking procedure.
Hoşunuza gideceğinden emin değilim ama saat girme prosedürüyle ilgili.
All right, but you're not gonna like it.
Tamam, ama bu hoşuna gitmeyecek.
Like you're gonna bullet straight to the top of the charts, with a bullet or a - a gun's gonna shoot a bullet, and I'm not familiar with the precise terminology, but it's working, right?
Ya da kurşun sıkan bir silah gibi. Bu terminolojiye pek aşina değilim, ama işe yarıyor, değil mi?
Look, it's not like I don't think you're cute... but I'm just still hoping I'm gonna be the one that fucks Vince.
Bak, seni yakışıklı bulmadığımdan değil ama ben Vince'le birlikte olmayı umuyordum.
But you're not gonna like it.
Ama bu hoşuna gitmeyecek.
But you're like, "Well, fuck it, she's so old, and she's not gonna change now."
Ama sen ise "Tamam, kahretsin, o kadar yaşlı ki bu zamandan sonra değişmeyecek." diyorsun.
But I'm not gonna make it easy on you and sometimes you're not gonna like me for it.
Ama ben senin için işleri o kadar kolaylaştırmayacağım ve bazen bu yüzden beni sevmeyeceksin.
Lana, if you want me to be honest with you, I will, but you're not gonna like it.
Dürüst olmamı istiyorsan, olurum. Ama bu hoşuna gitmeyecek.
But you're not gonna like it.
Fakat hoşuna gitmeyecek.
It's not a bike or a cowboy hat but you're gonna like this, I hope.
Bisiklet veya kovboy şapkası değil, ama umarım beğenirsin.
Now you're not gonna like this, Sofia, but you are a very unhappy person, and I don't think it's good for Oliver.
Bundan hoşlanmayacaksın, Sofia ama sen mutsuz bir insansın ve bunun Oliver için iyi olduğunu sanmıyorum.
Well, I can tell you, but you're probably not gonna like it.
Size söyleyebilirim, ama muhtemelen hoşunuza gitmez.
You're gonna get your brains spooned out whether you like it or not. But first, must have water.
Aklını alacağım ama önce su içmek zorundayım.
Well, maybe it's both, but listen, this is the deal. You get to talk for like a minute, we're gonna catch up and then you're not talking anymore.
Ama dinle, olay şu,... bir dakika kadar konuşacaksın,... bizi bilgilendireceksin, sonra bir daha konuşamayacaksın.
I Do, But You're Not Gonna Like It.
Evet, ama hoşuna gitmeyecektir.
Well, here's the deal, and you're not gonna want to hear this, so it's gonna sound like piss-poor parenting, but if you're lucky, never.
Bak şimdi, bunu duymak istemeyeceksin. Çünkü, bu sefil bir ebeveynliğe işaret eder gibi olacak, ama şanslıysan hiç geçmez.
Yeah, but you're not gonna like it as much as you think you are. - Hold him.
Sana getirdim ama sandığın kadar hoşuna gitmeyecek.
Don't get me wrong, a piece of paper that tells me whether or not I'm gonna get lucky, you're not gonna say anything bad about, but... it's... it's like... watching a tape of a football game, and you know your team wins.
Beni yanlış anlama, bir parça kağıt bana şanslı olup olmayacağımı söylüyor bu konuda kötü bir şey söyleme ama bu şey... şey gibi banttan bir futbol maçı izliyorsun ve galip gelecek takımı biliyorsun.
Yeah, but you're not gonna like it.
Evet, ama hoşuna gitmeyecek.
I got him, but you're not gonna like it.
Konuşturdum ama öğrendiklerim hoşuna gitmeyecek.
I have an idea, but you're not gonna like it.
Benim bir fikrim var ama hoşunuza gitmeyecek.
I mean, don't get me wrong, Sandy's a cool chick but it's not like you're gonna marry her.
Yani yanlış anlama, Sandy havalı kız ama onunla evlenecek falan değilsin ya.
Look, you're not gonna like it, but I gotta say, in answer to all three questions, it's not your problem anymore.
Hoşuna gitmeyecek ama üç sorununda cevabını veriyorum. Bu senin sorunun değil artık.
You're not gonna like what I'm about to do, - but you're gonna have to deal with it.
Birazdan yapacağım şeyden hoşlanmayacaksın ama bunu kabullenmelisin.
I feel really bad about that, but I'd like to make it up to you. What, you're not gonna see me?
Çok kötü hissediyorum, ama aramızdaki ilişkiyi düzeltmek istiyorum.
But you're not gonna like it.
Ama bundan hiç hoşlanmayacaksın.
- But you're not gonna like it.
Ama adını duyunca pek hoşuna gitmeyecek.
Paris, Dubai, and we've got a final destination, but you're not gonna like it. Taken at an immigration gateway 24 hours ago.
Paris, Dubai ve nihayi hedefi bundan hoşlanmayacaksınız ama... 24 saat evvel, göçmen giriş kapısından alınmış.
Yeah, but you're not gonna like it.
- Evet ; ama hiç hoşuna gitmeyecek.
But you're not gonna like it.
Dwight'ın hoşuna gitmeyecek.
But you're not gonna like it.
Ama bundan hoşlanmayacaksın.
As a matter of fact, I do, but you're not gonna like it.
Aslında, var. Ama hiç hoşuna gitmeyecek.
- I know, but it's not like you're gonna date this dude, okay, so I was just doing you a favor.
- Biliyorum. Ama bu adamla çıkacak değilsin herhâlde. Yani sana iyilik yaptım.
I have a theory, but you're not gonna like it.
Bir teorim var ama hiç hoşuna gitmeyecek.
I know, and it's very sweet that you wanna do all this, but you're not gonna bring my aunt back to life, and you can't make Parker like me.
Biliyorum ve bütün bunları yapmak istemen çok güzel. Ama teyzemi diriltemezsin ve Parker'in benden hoşlanmasını da sağlayamazsın.
Your whole career depends on it, but if you're not careful, you're gonna wake up one day and realize that you're no longer the badass, hard-core, spontaneous, take-charge, crazy, fun person you thought you were, but instead, some sad, sorry wife who stays in every night and talks about food like it's an orgasm when it's clearly not.
Bütün kariyerin ona bağlıdır ama dikkatli olmazsan, bir gün uyandığında artık olduğunu sandığın o belalı, gözü pek, doğal sorumluluk alan, çılgın ve eğlenceli insan olmadığını bunun yerine, her gece evde oturup, hiç alakası olmadığı hâlde sanki orgazmın yerini tutabilecekmiş gibi yemeklerden konuşan üzgün ve mahzun bir eş olduğunu fark edersin.
I know it's not Burberry like we're used to, but I'm telling you. Used moving blankets are gonna be in this year.
Biliyorum, alıştığımız Burberry'ler gibi değil ama kullanılmış nakliye battaniyeleri bu yıl moda olacak.
I know it's not Burberry like we're used to, but I'm telling you, used moving blankets are gonna be in this year.
Biliyorum, alıştığımız Burberry'ler gibi değil ama kullanılmış nakliye battaniyeleri bu yıl moda olacak.
I got an idea, but you're not gonna like it.
Bir fikrim var ; ama hoşuna gitmeyecek.
Look, I know right now it probably feels like you're not gonna make it, but you're gonna be all right.
Bak, muhtemelen başaramayacak gibi Hissettiğinin farkındayım, ama üstesinden geleceksin.
You're not gonna like it, but I'm gonna say it anyway.
Hoşuna gitmeyecek, ama gene de söyleyeceğim.
It's good, cos you sit down thinking, "OK, this is gonna be fucking boring," but then you're, like, "Mm, maybe not!"
Bu çok iyi çünkü başta "Bu çok sıkıcı olacak" diye düşünüyorsun ama sonra, "Belki de değildir" diyorsun.