Cactus tradutor Turco
587 parallel translation
On the cactus, I...
Kaktüse takıldı, ben...
She tore it on a cactus bush.
Onu kaktüs dalında yırttı.
No siree, I'm gonna sit up with that two-legged cactus... and pour water into him until lilies sprout out of both his ears.
Hayır Efendim! Burda o çift ayaklı kaktüsle oturup kulaklarından zambaklar filizlenene kadar sulayacağım onu.
- If it isn't the Cactus Kid.
- Kaktüs Çocuk da buradaymış.
But when they find this eagle, he was sitting on a cactus on top of a rock... way out in the middle of a lake.
Ama kartalı bulduklarında, bir gölün ortasındaki bir kaktüsün üstünde tünüyormuş.
It looks like you and me are gonna chew a lot of barrelhead cactus... if we can find any.
Senle ben bir an önce kaktüs aramaya başlasak iyi olacak sanırım. Bulabilirsek tabii.
That's the last of the gringo-head cactus.
Kaktüslerden alabileceğim bütün suyu aldım.
The rocks hammered in that old saguaro cactus indicate three directions... but only the one pointing north leads anywhere, though... to some signs carved in those rocks up there.
Bu yaşlı saguaro kaktüsüne çakılan taşlar üç yönü gösteriyor... ama sadece kuzeyi gösteren taşı izlersen... yukarıdaki kayalara oyulmuş işaretlere ulaşıyorsun.
That's the ledge 200 yards from the cactus marker.
İşte, kaktüs tabeladan 183 metre mesafedeki çıkıntı.
- A cactus inside the house
- Evin içinde kaktüs.
Why? Well the last two days, you've been acting like you sat on a cactus.
Son iki gündür bir nedenden çok sessizdin.
Man's in love, cut to a cactus. She goes crazy, fade into a wheel.
- Aşık olan bir adamı kaktüs gibi keser, yada çıldırmış bir kadını tekerleğe dönüşebilir
Any cactus head would know they ain't coming out till we go in and get them.
Biz çıkarmadan oradan çıkmayacaklarını herkes bilir.
They grow on cactus around here?
Etrafta kaktüs ne kadar çok?
Move, you lop-eared cactus-eater!
Bu sersem hayvan daha hızlı gitmez mi?
A road of shifting sands and bruising rocks of quail that scoot through clumps of cactus and doves that rise in soft, whirring clouds.
Kaygan kumla ve arabanıza zarar veren taşlarla kaplıdır kaktüsler arasında kaçışan bıldırcınlar ve bir bulut misali kumrular yükselir.
- These? They are pickled cactus grapes.
Bunlar salamura kaktüs üzümleri.
And moaning, something about a hand being all grey with thorns like a... like a cactus.
Kaktüs gibi dikenleri olan bütünüyle gri bir el hakkında.
I remember there was a cactus in this room, in this pot.
Bu odada bir kaktüs olduğunu hatırlıyorum, saksının içindeydi.
And it's found other forms of life, the cactus.
Ve yeni yaşam biçimleri buldu. Kaktüs.
If all these cactus plants were subject to the same mutation there could be an affinity, a union between plant and animal with the ability to destroy, and possess and multiply... at will.
Eğer bu kaktüs de aynı mutasyona maruz kaldıysa bitki ve hayvan arasında bir benzerlik, bir birleşme olabilir. Yok etme ve ele geçirme yeteneği ile mi? Ve çoğalma.
And cactus is her favourite flower
"Kaktüs çiçeğine de bayılır"
Cactus is probably what grows in your backyard!
Kaktüs senin kıçına mı battı! Ben de sicilyalıyım!
A fella I knew in El paso took all his clothes off and jumped on a cactus.
El Paso'da biri, çıplak olarak kaktüsün üzerine atlamıştı.
- The cactus rose is in blossom.
- Kaktüsler çiçek açmıştır.
Well, you said you wanted to see the cactus blossoms.
Kaktüs çiçeklerini görmek istediğini söyledin.
Prettiest cactus rose I ever did see.
Bugüne dek gördüğüm en güzel kaktüs gülü.
Any more colour and you'd be prettier than that cactus rose.
Yüzün biraz daha renklenirse kaktüs gülünden güzel olacaksın.
There's your cactus rose.
İşte kaktüs gülünüz.
Hallie, who put the cactus roses on Tom's coffin?
Hallie, Tom'un tabutuna kaktüs güllerini kim koydu?
Cactus. It's rather a hobby of mine.
Bu kaktüsler benim hobimdir.
- Αnother cactus?
- Yine mi kaktüs?
They stripped her naked ran her through the cactus until her flesh was...
Giysilerini çıkartıp, onu çıplak bıraktılar her yanına kaktüs sürdüler, derisi parçalanana kadar.
Try that cactus.
Şu kaktüsü dene.
Maybe they been drinking that Apache slop made from cactus juice.
Belki de kaktüs suyundan yapılma şu pis Apaçi içkisinden içiyorlardır.
See you back in cactus country.
Kaktüs diyarında görüşürüz.
And when you see old Cactus Thomas, who's over there now, give my regards.
Ve şimdi oralarda olan yaşlı Cactus Thomas'ı görürsen, selamlarımı ilet.
- You mean that old common cactus?
- Şu yaşlı, sıradan kaktüs mü?
All those Western Cossacks had were poisonous snakes and cactus plants.
Bu vahşi Batı Kozaklarının sadece zehirli yılanları ve kaktüs bitkileri vardı.
Boy, you're getting as prickly as your damn cactus.
Sizin de tıpkı şu kaktüs gibi dikenleriniz var.
If I can't spend my weekends as I see fit, me and my cactus will be glad to resign.
Hafta sonunu istediğim gibi geçiremeyeceksem kaktüsüm ve ben istifa etmeye hazırız.
You once compared me to my cactus plant.
Bir seferinde beni kaktüsüme benzetmiştiniz.
- My cactus.
- Kaktüsüm.
I came to pick up my cactus.
Kaktüsümü almaya geldim.
I'm a real sucker for dirt and cactus.
Toz toprak ve kaktüse çok meraklıyımdır!
I see tragedy has already struck this cactus Eden.
Görüyorum ki bu kaktüs cennetini trajedi vurmuş.
Standing like a jackass eating cactus.
Kaktüs yiyen bir eşek gibi.
We drag him through cactus.
Kaktüslerin arasında sürükleriz.
No cactus around here.
Buralarda hiç kaktüs yok.
Cactus grapes?
- Kaktüs üzümleri mi?
I have some cactus specimens...
Orada kaktüsler var.